KAFA II.

Gün, tüm gıcırtısıyla ışıklarını,

Bahçe kapılarını zorlayan ışıklarını,

Biz her şeyden çok daha iyi kırılıyoruz diye

Bir kedi sürüsü ile birlikte bileklerimize saplıyor.

Gün, ben askerim diyebilen ışıklarını,

Eklem yerlerimize düşman kıldı.

Biz, yanlışlıkla düşmanımızı çocuklara yedirdik.

Kaşıklarımızı büken sıcaklığını üfledik de yedirdik.

Sefer taslarında öğlene kadar taze beklettik.

Gün bizim bu denli gevşek olduğumuzu bil.

Bir titanyum atını duygularla sarhoş edip,

Can sever gibi edip,

Boşuna yamulttuk, sen bizi alt eyle.

İkincil akşamlar kolay kolay gelmez diye,

Sonranın müptelası bir ses,

Bir çığlığın dudaklarını oluşturdu,

Seyyar satıcılar arabalarıyla beraber büzüldü,

O dudaklardan akşama kadar.

Kimse beklemedi.

Hep sehiriçi otobüslerle gittiler evlerine,

Evlerin içlerindeki aynalardan geçtiler,

Evlendiler, bahçelendiler, balkonlandılar,

Bir boyutun içinde herkesle birlikte hiç kimselendiler.

Doğruyu bir başkasından duyunca dudakları,

Annesinin olduğu eve otobüsle gitti,

Uçurumlara bariyer olan tüm kulaklar.

Oysa bir anne hep tanrının ilk çocuğudur.

Meyve onun, buğday onun,

Ödürülen tüm şeyler onun,

Kulağındaki küpe deliği o kadar geniştir ki;

Bizi oklarıyla delik deşik eden tüm ışıklar,

O ipeğin karşısındaki kılıç ışıklar,

O delikten geçerken allahı yorardı.

(Gün, bir önceki çarpışmada şehrini koruyan,

Yeminli bir okçuydu,

Şehir köşelerine zakkumlar ekliyordu.

Bugün ise başka şehirlerin güllerini vuruyor.

Önceleri annesi ve sevgilisi için sivrilmişti okları sadağında,

Gün, bugun de başka annelerin,

Başka sevgililerin hatıra resimlerini vuruyor,

Işık oklarıyla.

Yayı, bir ekmek krizinden daha gergin,

Sesi daha bir borçlu.)

Oysa zamanın gizli bir sekmesinde,

Bilici bir komşu,

O deliği iğne iplikle yer yüzüne indirmişti.

Dün gibi hatırlarım iğneler et içinde yamuldular,

İki nehir akmıştı o gün, iki tüp kan.

Bir destanda görmüştüm,

Suyu ağlanaraktan, taşı kırılaraktan,

Kumları pul pul melek yarasındandı.

Ah diğer dinlerin tanrıları,

Yatacak yeriniz yok billahi.

Gün, tüm sıkıntısıyla denize batar

Saçları yansın diye gencecik kızların

Bir uçurum ağzında toplum ateşi

Çiçek diye kandırıldılar.

Görünmez ellerde makaslar

Annelerinin verdiği gün ışıklarını

Saçlarından edeceklerdi.

Ya ateş ya makas.

Biz kesmedik kendisi kesti,

Biz bir şey yapmadık kendi kendine yandı,

Kimse itmedi kendisi düştü,

Gün ışığı ordusu,

İstikamet duygusal atlar ülkesi

İstikamet çiçekler okulu

İstikamet onun bunun saçı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Japonya’nın En Tuhaf Festivalleri: Gelenek ve Çılgınlık