Bundan evvelki iki yazıda, Yazar Olmak İçin 20 Kural’dan ve Roman Yazmak İçin 20 Kural’dan bahsetmiştik, şimdi sizinle hikâye yazmayı, genel hatlarıyla konuşacağız.
Hikâye, roman kadar uzun soluklu değildir ancak yoğun ve belirgin bir türdür. Julio Cortazár’ın konuya ilişkin bir değerlendirmesini, yazımızın başında, sizinle paylaşmak istiyorum.
“Boksu çok seven Arjantinli bir yazar, bir keresinde bana şöyle demişti: Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan bu mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa hikâyenin bu maçı nakavtla alması gerekir.”
Bu cümle üzerinde biraz düşünürseniz, yazarın ne demek istediğini, hikâyenin de aşağı yukarı ne olduğunu ve okuyucunun nezdinde ne yapması gerektiğini az çok anlarsınız.
Mottomuz şu. Hikâyeniz her zaman için nakavtla sonuçlanmasa, böyle bitmese de en azından yumruk yemişe çevirmek ve o estetiği, o edebi hissi, o güçlü estet durumu vermek zorunda…
Eğer hikâye yazmak istiyorsanız, Refik Halit’i, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Sabahattin Ali’yi, Sait Faik’i, Orhan Kemal’i, Yaşar Kemal’i, Bilge Karasu’yu, Vüs’at O. Bener’i, Firuzan’ı ve Edgar Allan Poe, Anton Çehov, James Joyce, Fyodor Dostoyevski, Lev Tolstoy başta olmak üzere, metin içinde geçen yazarlar dâhil, yerli – yabancı daha nicelerini okuyacaksınız.
Onların eserleriyle karşılaştırmalar yapacaksınız ve anlatıyı nasıl ördüklerine bakacaksınız. Aynı zamanda günümüze geleceksiniz, çağdaş hikâyecileri, öykü yazarlarını okuyacaksınız, irdeleyeceksiniz, onlar arasında da mukayese yöntemini kullanacaksınız. Kendi yazarlarınızı da bulup, ondan sonra hikâye yazmaya oturacaksınız.
Kural 1: İlk kuralımız klasik ve çağdaş hikâye yazarlarını okuduktan sonra bir hazırlık süreci… Hikâyeniz ile ilgili plan, program ve hazırlık yapmalısınız. Bunun illa kâğıt, defter ve bilgisayar üzerinde olmasına gerek yok. Bazı yazarlar aylarca, hatta yıllarca bir hikâyeyi, bir öyküyü beyinlerinde, belleklerinde taşırlar, metinlerinde nasıl bir teknik kullanacaklarına karar verirler ve sonra bir gün oturup yazarlar. Çünkü o hikâye, o öykü beyinlerinde, belleklerinde gerçekten bir zemine oturmuştur ve artık kâğıda, bilgisayara dökülecek seviyeye gelmiştir. Sabahattin Ali de, kızı Filiz Ali’nin anlatımıyla bu tekniği uygularmış. Bir anlatıyı, muhayyilesinde uzun süre gezdirir, konuya dair malumat toplar, ondan sonra bir kenara oturur, takır takır yazarmış.
Burada Afroamerikalı yazar Maya Angelou’nun “İçinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur,” dediğini anımsayalım. Hikâyelerinizi içinizde taşıyarak kendinize eziyet etmeyin, olgunlaştıklarına inandığınızda, onları bir şekilde anlatın ve yazmaktan da korkmayın. Sonra da o hikâye, o öykü kendi yolunu çizsin.
(Bu arada, cümle içinde usuma ve cümleye öyle geldiği için yazıyorum fakat hikâye ile öykünün ayrı türler olduklarını burada belirtmeliyim.)
Kural 2: Konuyu belirlemeli, hikâyenizde ne anlatmak istiyorsunuz buna kafa yormalısınız. Diğer videolarda, yazılarımda (Yazar Olmak İçin 20 Kural’da, Roman Yazmak İçin 20 Kural’da) söylediğimiz gibi günlük yaşamın içinde, insanların arasında iyi bir gözlemci, dinleyici, izleyici olursanız veya tarih sayfalarında ilginç, esrarengiz olaylar peşinde koşarsanız ya da büyülü gerçeklik ile ilgilenip hayal kurma noktasında belleğinizi zorlarsanız hikâyeleriniz zengin olur ve kendinize güçlü temalar, sağlam metinler bulabilirsiniz.
Kural 3: Kahramanlarınızı ve kahramanlarınızın hikâyelerinizdeki rollerini belirleyin. Hikâye kahramanları romana göre biraz azdır belki ama Kurt Vonnegut’ın dediği gibi, her cümlede ileriye gitmeleri, sarih, vurucu ve hızlı olmaları gerekmektedir.
Aslolan, yazarların, kısa bir metin içerisinde, ne yapmak istediklerini, güçlü bir şekilde okuyucuya aktarmalarıdır.
Kural 4: Roman kadar kesif, belirgin, şart olmasa da hikâyenin de bir kurgusu ve olay örgüsü olmalıdır. Bu konuya biraz kafa yorup üzerinde çalışırsanız (kurguyu, olay örgüsünü baştan belirlerseniz) hikâyeniz ilerledikçe, metninizi emek emek kaleme alırken eliniz daha da güçlenecektir.
Kural 5: Serim, düğüm ve çözümü taslağınızda nasıl kuracağınızın, kullanacağınızın tahlilini yapın. Hikâyenin de olmazsa olması çatışma, gerilim ve merak duygusudur. Bunları ifade etme noktasında biraz çalışmalı, bir ön plan hazırlamalısınız.
Deneysel olup bunların yerlerini, kendinize göre değiştirebilirsiniz. Yeri geldiğinde kuralların dışına çıkmayı, kendinizi, metninizi zorlamayı ve yazın sanatına yeni, özgün şeyler katmayı unutmayın ve bu konuda elinizi korkak alıştırmayın.
Kural 6: Anlatıcıyı ve bakış açısını belirleyin. Romanda olduğu gibi hangi anlatıcı (tanrısal, kahraman bakış açısı, gözlemci, çoğulcu) tekniğini nasıl kullanacağınıza karar verin ve diğer hikâye yazarlarının bu konuyu eserlerinde nasıl kullandıklarına, metinlerine nasıl serpiştirdiklerine göz atın.
“Her metnin kendine uygun dili vardır ve bu durum kimi zaman yazardan bile bağımsızdır,” diye daha evvelki yazılarımızda söylemiştik. Burada şöyle bir noktanın altını çizmek istiyorum. Çok yapılan hatalardan birisidir bu çünkü. Tamam, postmodernizm yazıyoruz, yeri geldiğinde deneysel oluyoruz ama bazı noktaları da atlamamalıyız. Mesela 1920’lerde doğmuş birisinin hayata bakış açısıyla, üslubuyla, anlatım tarzıyla ve kullandığı kelimelerle, 1950’lerden sonra dünyaya gelmiş birisinin hayata bakış açısı, kelimeleri, duruşu birbirinden farklı olacaktır. Aynı şekilde seksen sonrası doğmuş birisiyle de iki binlerden sonra dünyaya gelmiş birisinin sözcükleri, yaşamla olan ilişkisi, duyarlılıkları aynı değildir. Bu bilhassa tarihi hikâyelerde çok yapılan bir hatadır.
Ayrıca Ernest Hemingway, “Üslubunuz, diliniz yaşadığınız zamanı anlatmıyorsa, onun dokularından izler taşımıyorsa yanlış yapıyorsunuz,” der. Bu yüzden eserlerinizde kullandığınız dil, yaşadığınız zamana ait olsun ve günceli yakalamaya çalışın.
Kural 7: Hikâyeniz mekân olarak nerede geçecek bunu belirleyin ve hikâyenizdeki o çevreyi, ister siz belleğinizde yaratın, kendinize göre muhayyel bir saha düşünün ya da burası gerçek bir yer olsun, o alanı tanımanız, oraya inanmanız gerekir. Hatta adı geçen yer ile alakalı araştırmalar, tahliller yapıp, notlar alırsanız sizin yararınıza olacaktır.
Toparlayacak olursak, mekânınızı okuyucuya zarifçe aktarmaya gayret edin.
Kural 8: Hikâyenizin zamanına karar verin. Kimi zaman net bir tarih verirsiniz, kimi zaman da tarihi bir olaydan (örneğin İttihat ve Terakki’nin Bâb-ı Âli Baskını’ndan) bahsedersiniz ve okuyucu hikâyenin ne zaman geçtiğini tahmin eder veya 23 Ocak 1913 tarihini biraz araştırarak bulur.
Hâsılı, illa net bir zaman dilimi vermek için kendinizi paralamayın, tarihsel ve sosyolojik olaylar üzerinden de gidebilirsiniz.
Kural 9: Hikâye, romana göre daha kısa olduğu için dilbilgisi, anlatım bozukluğu yanlışları ve hatalı sözcük kullanımları daha çok göze çarpacaktır veya dikkatli okuyucular bunları bulacaklardır. Bu konuda daha titiz olmalısınız ve yeri geldiğinde ders kitabını açıp anlatım bozukluğu, yazım yanlışı çalışmalısınız.
Kural 10: Taslağınıza, kendinizi kahramanlarınızın yerine koymaya, dilinizi geliştirmeye ve hikâyenizin omurgasını sağlamca oluşturmaya yoğunlaşın. Hikâye yazımında kendini verme ve metne hâkim olma, ayrıntıların gözden kaçmaması noktasında çok önemlidir. Buranın altını çizmeliyim.
Kural 11: Özgün olun, hikâyenize başka bir eserin ve yazarın gölgesinin düşmesine izin vermeyin. Unutmayın, yazın sanatında her zaman özgünlüğe, orijinal olmaya ihtiyaç vardır. Yazıya yapılacak en büyük hizmetlerden bir tanesi özgünlüktür. Özgün ve orijinal olursanız edebiyata katkı sunarsınız. Böyle olmazsanız, başkalarının eserlerini taklit edersiniz ya da başka yazarların eserlerini alır, onu biraz değiştirir, öyle de servis edersiniz. Fakat bazı şeyler dikkatli yayıncıların, okurların ve yazarların gözünden kaçmaz, senelerce sürecek bir intihal tartışmasının fitilini ateşlemiş olursunuz.
Kural 12: Taslağınızda geçen konularla ilintili olarak destekleyici kitaplar, makaleler, doktora tezleri okuyun, internetten sahih araştırmalar yapın. Sahaya inin, gözlem ve araştırma yapın. Temanızla alakalı insanlarla konuşun, hikâyeler, öyküler, yaşamsal izler peşinde koşun. Başka yazarlar, benzer konuları eserlerinde nasıl işlemiş merak edin.
Kural 13: Lafı uzatmayın, Yusuf Atılgan gibi kelime ekonomik olun ve kendinizi tekrara düşmekten koruyun. Eğer sonraki kısımlarda bir konudan bahsediyorsanız öncekileri taslağınızdan çıkarın. Ernest Hemingway bazan, kafası estiğinde, hikâyesinin en güçlü kahramanını taslağından çıkarır, büyük bir aksaklık olmuyorsa eserini ona göre yazarmış. Bu konuyu ve tekniği önemsermiş.
Ayrıca, hikâyenizi yazarken sözlük kullanın, anlamları konusunda emin olamadığınız kelimelere bakın. Atasözü, deyimler ve edebi meseller üzerinde de çalışabilirsiniz. Bu durum içeriğinizi, anlatımınızı daha zengin bir hâle getirir.
Kural 14: Anlatım ile ilgili metotları ve biçim tekniklerini biraz bilin. İç konuşmayı, iç çözümlemeyi, bilinç akışını, sembollerle ifade etmeyi, eğretilemeyi, özetlemeyi, betimlemeyi, öykülemeyi, gösterme tekniğini ve diyalogu olay örgüsü içerisinde kararı kadar kullanın.
Kural 15: Hikâyenizde fazla açık olmaktansa işi biraz okuyucuya bırakın ve sezdirme metodunu kullanın. Genel itibariyle, hikâye içerisinde buna ihtiyaç vardır ancak kimi hikâye yazarlarının bu noktaya şerh koymalarını dikkate alarak, bazı şeyler ayarında olmalıdır.
Okuyucuya, hikâyenin ve kahramanların içeriğine dair gerekli kimi bilgiler hızlı, net bir şekilde, lafı uzatmadan verilmelidir. Bu konu hikâye içerisindeki ivme açısından önemlidir ve o yazarlar, bazı şeylerin gizlemesinden yana değillerdir.
Kural 16: Taslak metin oluşturun, çerçeve çizin, bitirdikten sonra başa dönün, metninizi düzeltin, analiz edin, ona dışarıdan bakın ve taslağınızı biraz daha geliştirmeye çalışın. Tabii bu durum her yazarın bakış açısına göre, kendi yazma alışkanlığıyla, yaratma yeteneğiyle, parçaları birleştirme becerisiyle ve kendi ortaya koyduğu ritüeliyle bağlantılıdır; ona göre değişiklik gösterir.
Kimi yazarlar eserlerini fazla düzeltmekten, evirip çevirmekten kaçınmışlardır, çünkü yaratma ânı, o konuya ilişkin yoğunlaşma, yazara, o metin üzerinde çalışırken her zaman gelmez, birkaç defa uğrar. Bu yüzden ilk (sanatsal coşkunluk) hâliyle kalsın isteyenler de vardır içlerinde. Çünkü fazlasının metne zarar vereceği ve aşındırmaya gideceği yönünde, öyle yazarların çekinceleri vâkidir. Sait Faik’in, hikâyelerini bir oturuşta yazmaktan ve bu hikâyelerin bir oturuşta okunmalarından yana olduğunu burada hatırlayalım.
Kural 17: Hikâyenizin içinde tutarlı olmaya, aksayan tarafları, sarkan yerleri kendiniz görmeye çalışın. Çünkü bir metnin en çok okuyanı onu kaleme alandır.
Yukarıda söylediğimiz gibi hikâye romana göre kısa olduğu için tutarsızlıklar, aksamalar, sarkmalar ve bilgi yanlışları, ince eleyip sık dokuyan okuyucunun gözünden kaçmayacaktır.
Kural 18: Bittikten sonra hikâyenizi biraz bekletin, bir kenara kaldırın koyun, biraz hikâyenizden uzaklaşın, siz de kafanızı dağıtın, farklı yerlerde zaman geçirip dikkatinizi başka şeylere verin. Sonra taslağınızı tekrardan ele alırsınız, ona makrodan, farklı bir gözle bakarsınız.
Eserlerinizdeki fazlalıkları ve tekrarları atmaktan korkmayın. Evet, bu durum size zor gelir ama bu yöntemle metinleriniz daha da hafifleyecektir.
Kural 19: Sezgisine, bakış açısına ve yazınsal bilgisine güvendiğiniz bir arkadaşınıza, dostunuza o metni okutun. Onun hikâyeniz ile ilgili dediklerini ciddiye alın, eleştirilere açık olun ve hikâyenizin gözden kaçmış yerleri noktasında size söylenenleri önemseyin.
Yalnız, bu konuda bazı yazarlar ikiye bölünür. Onlara göre, çevresinin taslağıyla ilintili söylediklerini yazar önemsemek zorunda değildir. “Ben böyle düşünüp o doğrultuda yazdım. Çok biliyorsanız, daha iyisini yazabiliyorsanız siz de öyle yaparsınız,” yönünde değerlendirme yapan yazarlar da vardır içlerinde. Bu yüzden siz de “Ben o ikinci gruba dâhilim, onlar gibi düşünüyorum, bu nedenle etraftan etkilenip metnimin üzerinde fazla değişiklik yapmak istemiyorum,” derseniz, buna saygı duyarım ve size hak veririm.
Kural 20: Hikâyenizi en iyi anlatan, tribünlere oynamayan, ciddi ve vurucu bir ad belirleyin, bu isim okuyucuyu kendisine çeksin. Aynı zamanda bu adın bir ağırlığı ve doğal bir çekiciliği olsun, metnin içeriğini net bir şekilde ifade etsin.
Hikâye Yazmak İçin 20 Kural’ın sonuna geldik. Bu yazının Yazar Olmak İçin 20 Kural, Roman Yazmak İçin 20 Kural adlı metinlerle bir bütün olduğunu söylemeliyim. Onlara da bir göz atarsanız sizin için iyi olur.
Hikâyenizi, hikâyelerinizi yayımlatmak ve sosyal mecralarda paylaşmak için acele etmeyin. Çünkü yayın dünyası, edebiyat camiası aceleye geldikleri için yazarlarını sonradan pişman eden hikâyelerle doludur.
Son olarak, aslında bu metinleri ben kendime yazıyor, maddeleri kendim için hazırlıyorum. Kimseye ders verme gibi bir amacım yok, sadece sizinle paylaşmak hoşuma gidiyor.
Harika bir anlatım, elinize, emeğinize, kaleminize sağlık Fatih Bey.
Yazma sevdalılarına ışık olacak çok değerli bilgilerinizi paylastığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yazım yolunda her zaman takdir ettiğim bir yazarsınız, yolunuz her daim açık olsun, başarılarınızın devamını diliyorum.
Çok teşekkür ederim Derya Hanım. Bunları sizden duymak beni mutlu etti. Eksik olmayınız. Bir konu usuma düştüğünde, belleğimi meşgul ettiğinde yazmak istiyorum.
Metnin sonunda dediğim gibi aslında bunları ben kendime yazıyorum. Sağ olun.
Fatih ALTINBEYAZ