in

Yaralım

Küçük bir ilçede bir özel hastanede çalışıyordum o sıra. Veznedardım. Arabamla, gece vardiyasına gidiyordum. Karşıdan karşıya geçiyordu, onu gördüm. Bir an kararsız kaldı. Ama ben kararsız kalamadım; arabamın sağ aynası, onu yolun ortasına fırlattı. Arkamda bir kar topağı gibi kalan o gence yardım etmek için, elbette ki geri dönmek isterdim ama duramıyordum. Arabam durduğunda kendimi hastanedeki işimin başında, camlı bölmenin arkasındaki veznede buldum. İlk işim bir iş önlüğü gibi giydiğim güler yüzümle arkadaşlara hastaneye başvuran bir trafik kazası olup olmadığını sormak oldu. “Hayır, hiç kimse gelmedi,” dediler. Oysa benim yaralı, benden önce gelmiş, nöbetçi doktor kolunun kırık olduğuna karar vermiş, ancak ortopedi doktoru gece orada olmadığı için onu şehirdeki başka bir hastaneye sevk etmişti.

Bütün bunları nereden mi biliyordum? Hemşirenin “hasta geldi” zili ile telaşla kapıya koşmasının ardından beliren benim yaralının anlattıklarından. Zavallı şehre gidemeyeceği için, geceyi geçirebilecek kadar bir ağrı kesici yapıp yapamayacağımızı sormak için geri gelmişti. Beni tanımadı. Çarpan arabayı da bilmiyordu. Bir barda çalışıyormuş. O da benim gibi işe gitmekteymiş o sıra. Ortopedi doktorunu aradım. Arkadaşım olduğunu söyledim. Geldi. Kolu alçıya alındı. Boynuma sarılıp teşekkür ettiğinde “ne önemi var, insanlık öldü mü” derken çok duygulandım; ağlamamak için kendimi zor tuttum. Böyleyimdir. Bir iyilik yapınca hemen duygulanırım. Çalıştığı barın adresini verdi. “Arkadaşlarınla bir gece gel,” dedi, “bekliyorum.”

Gittik bir akşam. Çok eğlendik. Ama o olay gecesinden beri içim içimi yiyip duruyordu. Nasıldı ona çarpıp, kaçana karşı? Öfke dolu muydu? Küfür mü ediyordu? Yoksa? Konuyu bir yerden açmalıydım. “Ne vicdansız insanlar var arkadaş” dedim yüksek sesle, alçılı kolunu göstererek. “Yok abi ya,” dedi. “Yol öyle kaygandı ki, üstelik frenleri de tutmuyordu. Asıl onu merak ediyorum ben. Şansı varsa bir hastane duvarına toslamıştır.” Hep beraber gülüyoruz. Hele ben gülmekten ölüyorum. Demek ki düşündüğüm gibi değilmiş, demek ki demek ki affetmiş… Ama işte bu affettiğini düşündüğüm anda, içimde bir yerlere de kar yağıyor; kar öyledir değil mi? Örter her şeyin üstünü, bağışlar, affeder… İçimde bir yerlere kar yağıyor… Bir yol kapanıyor, başım dönüyor, niçin affetti bu kadar kolay, frenlerim tutmuyor gibi bakıyorum… Aymaz bir suçluymuşum gibi…” Vicdansız” diyecek, bağırıp çağıracak, küfredecek sanmıştım… O bağırdıkça ben içimden “hayır öyle değildi, öyle değildi,” diyecek, diyecek, kürek kürek, içimdeki suçluyu bir çukur kazıp gömecek, içerde bir fasulye tanesi gibi büzüşüp kalmış insanlığımı birazcık olsun koruyabilecektim… Fakat benim yaralı, ermiş çıkmıştı. Ne öfke, ne sinir, gülüp duruyor…

Bardan çıkıp evlerimize doğru yürürken arkadaşa, “Ne iyi çocuk valla, başkası olsa küfrederdi…” diyorum. “Yok, abi ya ne küfredecek, o kadar iyilik yaptın, kolunu alçıya aldırdın…” “Ne yani, biliyor mu?” diyorum. “Evet, geçen gece bi bira içmek için girmiştim. Ayaküstü lafladık” “Ne dedi?” “Güldü, ne adammış, dedi.” “Hepsi bu kadar mı?” “Evet” Günlerce ne adam olduğumu düşündüm.

Yazan Tersla

Bir Yorum

Cevap Yazın

One Ping

  1. Pingback:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Evlenmemek İçin 11 Sebep

Dünyanın Sonunun Neye Benzediğini Pornografide Görebiliriz