Yanıbaşımdaydı ama sesi geçmişten geliyordu, buğulu ve yankılı…
“Çocukken güzel rüyalar görürdüm.uyanınca çok üzülür, rüya kaldığı yerden devam etsin diye tekrar yatardım. Başaranlar varmış ama ben hiç başaramadım.
Kara saçları örüklü, yaramaz, nazlı kızıydım, beni ceylan gözlü kızım diye seven annemin. her akşam yatmadan kokusunu içime çekerdim.
O gecelerden biriydi. Yattım. Sabah kalktığımda her şey değişti.Ortalık karıştı. Ben büyüdüm, önce annem kokmaz oldu sonra bir gün yok oldu. Örüklerim de kayboldu ben anlayamadan. Bir telaş,bir acele… Az önce aynaya baktım. Neler olmuş bana böyle?
Anladım… Ben, oldukça gerçekçi bir kabustayım. Saçlarımı örüp yatacağım birazdan, bu kez rüya bitsin diye…
Sonra saçlarımda gezinen elleri hissedeceğim uykudan tatlı tatlı uyandığım o anda, kafamı kaldırmama gerek olmayacak gönlümün huzur bulması için, O’nun orada olduğunu bileceğim çünkü ve kokusunu hücrelerime kadar içime çekeceğim. Madem kendi bitmiyor bu telaşlı rüyayı cebren bitireceğim. Ceylan gözlü kızın için kucağını hazırla anne, birazdan uyanacağım.
Parladı söndü, cılız sokak lambasının ışığıyla buluşunca yanağından süzülen iki damla. Dizlerini karnına çekip sokuldu kendine sonra. Sustu, ayak uçlarına dikti gözlerini ve bir dekor gibi kaldı öylece. Bir şey desem gelmiş geçmiş en büyük yarayı açacağım sanki içinde, demesem… umursamazmış gibi…
Diyemedim, ben de sustum. Sus, sözden daha kolay taşınır, doğrudur ama o da çırılçıplaktır nihayetinde aynanın karşısında… Yıkıyorum her sabah akşamın yapısını. Her sus’un ardından ortalığı yine’den ben topluyorum… Öykü biter uyku başlar, ömür biter öykü bitmez, uyku biter ömür bitmez…
İyi ki yarın bir şansım daha var.