in

Kira Kontratı

Ne zaman ölmek istesem garip şeyler olur. Bir keresinde grip olmuştum mesela. Bir keresinde de öylesine bir üşengeçlik çökmüştü ki üstüme, kalkıp etki süresini bir saatli bomba gibi saniyesi saniyesine ayarladığım ve son veda notuma da ona göre not düştüğüm, kalbimi birkaç saniyede durdurmaya yetecek, mutfaktaki tezgâhın üstünde duran ZepHelik ilacını içmeye üşenmiştim. Bir keresinde de tavana astığım kalın beşik iplerimin kopması sonucu, yani kötü bir kaza sonucu ölememiştim. Bütün bu programlanmış ölme biçimlerini başaramayınca (bir takım aksilikler yüzünden gerçekleşmeyince demek daha doğru) balıkçıların arkasında gezip birinin oltasına takılmak ya da kırmızı ışıkta geçmek gibi çeşitlemeler de gelmişti aklıma ancak başkalarına zarar vermeme konusunda aldığım iyi ahlak eğitimim sayesinde toparlanmam kısa sürmüştü. Bazen de bütün koşular hazır olup işler tıkırında gittiği halde kendime kıyamadığım anlar yüzünden kaçırdım fırsatı. İşte bu kendime kıyamadığım zamanlarda çok düşündüm; “ben bir başkası mıyım?”

Böylece geçip gitmeye başladı günler. Üzerinde tepinip durduğum intihar derisini kimi zaman aşındırıp, çılgın bir tokmak gibi davul başımı dövüp durmanın patlamış karnına düştüm. Kimi zaman da intihar derisi, artık üstünde tepinip duran deliyi ciddiye almadı, esnedi, genişledi, viran köylere çıkan yollar oldu, o köylerin insanlarının elleri gibi nasır nasır oldu… Böyle zamanlarda ne vakit ölmek istesem bir şey beni cezalandırıyordu sanki. Tek gözlü evim, gölgelerin nasırlarıyla doluyor, bana adım atacak yer kalmıyor, dünya tersini tersini gösterip duruyordu…

Ama bir sabah uyandığımda kendimi neden bu kadar mutlu hissettiğimin kırıntılarını aradığımda yatağımda, anladım; her şey kıvamındaydı; açık kalmış balkon kapısından içeri dolan suyun kokusunu duydum.Mayıstı. Ne güzeldi doğa… Cıvıl cıvıl… Öyle büyük bir zenginlik içindeydi ki doğa, kaybolduğum belli olmayacak diye azıcık iç geçirdiğim bile oldu. Yataktan kalkıp üstümü giyerek, su kokusuna doğru, balkonumdan tane tane yürüyecek sonra da kendimi boşluğa bırakacaktım… Ki kapı çaldı. Yönetici kira kontratımı imzalatmak için gelmiş. Bir yıldır kontratsız oturuyordum ve bu işi bir gün halledeceğini söyleyip duruyordu. Demek bu güzel bahar havası bir iş halletmek konusunda onu da cezbetmişti. Kontratı imzaladım. “Güle güle otur” dediğinde gülmeye bir an önce başlamak gerektiğini düşündüğümden midir nedir, güldüm.  Ama sonra “üç yıllık kontrat yaptım, benden sonraki yöneticiler seni çıkarmaya çalışırlarsa, kapı gibi kontratım var dersin.” Dedi. Kapıya dayandım. Ayakta zor duruyordum. Oturduğum daire en üst katta olmasına rağmen kapıcı dairesiydi. Yani apartmana aitti ve yönetici bana bir iyilik yapmak istemişti. “Ne oldu, sevinmedin mi?” Dedi. “Yo yo sevinmez olur muyum, tabi ki sevindim.” Dedim, açık balkon kapısından odaya dolan su kokusunu içime çekerek. Yönetici gitti. Balkona çıktım. Deniz vahşi bir hayvanın yarasıymış gibi göründü gözüme. Sonra sarı baş dönmemin arasında ciyaklayan pamuklara sarılıp bırakılmış, tüysüz serçe yavruları gibi eciş bücüş, kontratın üstündeki sözcüklere baktım. Yaşamak isteyen, süt içmek isteyen, mısır gevreği yemek isteyen aç sözcüklere… Demek üç yıl daha ölemeyecektim. Kontrat imzalamıştım. Başkalarına zarar vermeme konusunda iyi bir ahlak eğitimi almıştım.

Yazan Tersla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Yaşadığımız Dünya Bir Distopya Mı?

Bir Sirk Şarkıcısı Olmamla Sonuçlanan Tuhaf Gönül Maceralarım (Sürpriz Sonlu)