Dorian Gray’in Portresi, yıllar önce okuduğum ve tekrar okumak üzere ayırdığım kitaplar arasındaydı. Her okuyuşun sayfalara başka anlamlar yükleyeceğini biliyordum. Astral yolculuğun sonunda trajik bir yaşam hikâyesine doğru sürüklenecektim.
16 Ekim 1854 Yılında Dublin’de doğan Oscar Wilde; oyun, hikâye, eleştiri ve şiir türünde eserler vermiştir. Babası ünlü bir doktor, annesi şairdir. Bu yapıt, kırk altı yıllık ömrüne sığdırabildiği tek romanıdır.
Üç ana karakterden biri olan Basil Halward, sanatını hayatının merkezine koymuş bir ressamdır. Arkadaşı Lord Henry, sık sık partilere giden, eğlenceyi seven bir burjuvadır. “Dostlarımı güzel insanlardan, tanıdıklarımı karakterlilerden, düşmanlarımı kafalı insanlardan seçerim,” diyerek daha başlangıçta okuyucuyu aforizmalarla dolu derin bir kuyunun içerisine doğru çeker. Ve yirmili yaşlarda, fiziksel güzelliğiyle ön plana çıkan Dorıan Gray, narsist bir kişilik.
Oscar Wilde bir mektubunda:
“Basil Halward’ın kendim olduğunu düşünüyorum. Bütün dünya ise Lord Henry’nin ben olduğumu düşünüyor. Bense Dorıan Gray olmak isterdim, belki başka bir çağda,” diye yazmıştır.
Basil Halward, kendi evinde Dorian Gray’in portresini yapmaktadır. Dorian’ı bir toplantıda görmüştür ve görür görmez benzinin solduğunu, içinin garip bir ürküntüyle kaplandığını hisseder. Bu salt varlığın büyüleyici güzelliğinin; tüm benliğini, ruhunu ve sanatını ele geçireceğinden korkar. Her şeyi bambaşka görür, hayatı bambaşka algılar. İşte bu nedenledir ki Basil, genç ve yakışıklı delikanlıyı, en yakın dostu olan Lord Henry ile tanıştırmak istemez. Sezgileri kuvvetlidir. Ancak her iki insan, onun evinde karşılaşınca tanıştırmak zorunda kalır ve Lord Henry’e:
“Sakın onu etkilemeye çalışma. Benim sanatıma, kendince bir tutam çekicilik katan tek kişiyi elimden alma. Sanatçı olarak yaşamım Dorian Gray’e bağlı,” diyerek uyarı niteliğinde bu sözleri söyler.
Bedenle ruhun uyumu… Bu çocuk, Romantik Ekolün tüm ateşiyle, Antik Yunan Ekolü’nün tüm kusursuzluğunu birleştirecek bir okul olabilir mi?
Basil Halward, onun kişiliği sayesinde yeni bir tarz geliştirdiğini düşünmektedir.
Lord Henry, Dorian’a baktı:
İnce bükümlü kıpkırmızı dudaklar, açık yürekli mavi gözler, diri altın saçlar. Gerçekten de olağanüstü yakışıklıydı bu çocuk. Gençliğin ateşli saflığı, açık yürekliliği de bu çehredeydi.
Bir sanat eseri nasıl oluşur? Sanat eserinin kendisi ve gerçekle sanat arasındaki bağlantı nasıl kurulur?
Dorian Gray sordu:
Basil’ın dediği gibi dostlarınız üzerindeki etkiniz çok mu kötü oluyor, Lord Henry?
İyi etki diye bir şey yoktur Mr. Gray.
…İnsanın birini etkilemesi demek, ona kendi ruhunu vermesi demektir. Bu insan kendi doğal düşünceleriyle düşünemez artık, kendi doğal ihtiraslarıyla yanmaz. Erdemleri sahici değildir. Günahları –günah diye bir şey varsa eğer– ödünçtür. Bu insan başka birinin müziğinin yansıması olup çıkar, kendisi için yazılmamış bir rolde oynayan bir aktör. /…Toplum korkusu, –ki ahlakın temelidir– bir de dinin püf noktası olan tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey bunlar… syf.22
Basil Halward’dan ne kadar farklıydı bu adam. İki dost zevkli bir çelişki oluşturuyorlardı.
Resim yapılırken, konuşmaya devam ederler. Lord Henry, Dorian’a:
“Ah! Gençliğiniz elinizdeyken değerini bilin. Yaşayın! İçinizdeki şahane ömrü sürün! Her an yeni heyecanlar arayın. Hiçbir şeyden korkmayın. Yepyeni bir Hedonizm: İşte gerekli olan bu. Siz bunun gözle görülür simgesi olabilirsiniz. – Hedonizm: Yunancada haz ve zevk anlamına gelmektedir.- Kır çiçekleri solar ama yine açarlar. Oysa bizim gençliğimiz asla geri gelmez.”der.
Lord Henry’nin sesi ne güzeldi, Dorıan ondan hoşlanır.
Basil, tabloyu bitirmiştir. Kendi güzelliğinin bilincine varan Dorıan, gözlerini resimden ayıramaz ve dudaklarından şu sözler dökülür:
“Ben ihtiyarlayıp çirkinleşeceğim, iğrenç olacağım. Oysa bu resim sonsuza dek genç kalacak. Şimdi öğrendim artık, kişi güzelliğini yitirince her şeyini yitirmiş oluyor. Senin çizdiğin portre öğretti bunu ban Basil. Lord Henry’nin dediği gibi, sahip olunmaya değer tek şey gençliktir. İhtiyarlamaya başladığımı gördüğüm zaman kendimi öldüreceğim.”
Romanın birinci kırılma noktası burasıdır.
Ressam Basil Halward:
“Sanatımı, Dorian Gray’in güzelliğini, hayatımın merkezine aldım. Tanrının bu bağışları yüzünden çok acılar çekeceğiz,” der. Ona ruhunu vermiş, kusursuz güzelliğini portreye olduğu gibi yansıtmıştır. Bu nedenle de tabloyu sergilemek istemez.
Ruh acaba günah evinin içinde oturan bir gölge miydi?
Dorian, tablonun karşısında dururken şöyle bir dilekte bulunur:
“Ben sonsuza kadar genç kalsam da benim yerime portre yaşlansa.” Dileği kabul edilir ve akıl hocası Lord Henry ile de bir anlaşma yapmış olur, yani ruhunu şeytana satar… (Hatırlayalım. Goethe- Faust- Mefistofeles: Faust’u yoldan çıkarmak için her şeyi deneyen şeytan)
Biraz fantastik, postmodern bir kurgu, metne gizlenen bir çeşit polisiye öykü… Özgün konusu ve şiirsel anlatımıyla Dorian’ın var olma çabasını okuyoruz. Tablo onun için sıcak bir ana kucağıdır artık. Güzelliğini kaybetmek istemez.
Ve günlerden aşk!… Çıkagelir…
Tiyatro oyuncusu Sibly Vane:
Dorian’ın gözünde romantik edebiyatın bütün kahramanlarının simgesi. — Konuşmayı Shakespeare’den öğrenen dudaklar, gizlerini benim kulağıma fısıldadılar. Rosalind, kollarını benim boynuma doladı; ben Juliet’i ağzından öptüm.– Genç ve güzel kadın… Dorian’ın büyük aşkı…
Mutlu olduğumuz zamanlarda hep iyi bir insan oluruz da, iyi insan olduğumuz zamanlarda ille de mutlu olmayabiliriz. / …İyi insan olmak demek, insanın kendisiyle uyum içinde olması demektir. Uyumsuzluk da insanın başkalarıyla uyum içinde olmaya zorlanması demektir. syf.74
Dorian’ın evlilik haberini alan Basil’ın içini tuhaf bir kaybetme duygusu bürümüştür. Araba tiyatronun önünde durduğu zaman, kendini yıllarca yaşlanmış gibi hisseder. O gece Sibly Vane’in gösterisini izleyen Basil Halward ve Lord Henry, oyunu beğenmedikleri için ikinci yarıyı izlemeden çıkarlar. Salon neredeyse boşalmıştır.
Oyunun sonuna kadar bekleyen Dorıan:
“Aşkımı öldürdün Sibly, diye bağırır. Çok kötü oynadın! Sanatın olmayınca sen bir hiçsin. Sığ ve aptalsın.”
Evlenmekten vazgeçmiştir. Hayal kırıklığına uğrayan genç kız, kendini öldürür. Dorian’ın bundan haberi olmaz. Sabaha kadar sokaklarda dolaşır. Evine döndüğünde tablodaki yüz ifadesinin başkalaşmış olduğunu görür.
Romanın ikinci kırılma noktası.
Bu portre kendi güzelliğini sevmesini öğretmişti. Şimdi de kendi ruhundan tiksinmesini mi öğretecekti? Dorian bir daha bakabilecek miydi bu resme?
Gel gör ki portre onu gözetlemekteydi; o güzel kusurlu yüzü, o zalim ağzıyla. Saçları sabahın erken ışığında parlıyor, mavi gözleri onun gözlerine değiyordu.
Portre salt kendi imgelemi miydi, yoksa gerçekten değişmiş miydi?
Saçlarının altın rengi sönüp kırçıla dönecekti. Kırmızı beyaz gülleri solacaktı. Kendi işlediği her günaha karşılık bir leke portrenin güzelliğini bozacak, mahvedecekti. Resim değişse de değişmese de onun vicdanının simgesi olacaktı.
Tabloyu üst kattaki odaya kaldırtır.
Bir insanın ahlakının çöküşüyle anlatılmak istenen, aynı zamanda dönemin ahlakının çöküşü ve Victoria Çağının ikiyüzlülüğüdür.
Yazdıklarının, toplumun ahlak yapısını bozduğu gerekçesiyle hapse atılan Oscar Wilde, cinsel tercihleri nedeniyle, edebiyat eleştirmenleri tarafından yerden yere vurulur. Son yıllarını açlık ve sefalet içinde geçirerek, Paris’te köhne bir otel odasında hayata gözlerini yumar.
Resmi saklamak istediği yer, aslında Dorian’ın bilinçaltıdır. Efendisinin öldüğünden beri açılmayan, beş yıldır kıllanılmayan oda, unutulmak istenen yerdir. Çocukluğunda dedesi tarafından orada kilitli tutulmuştur.
İddia üzerine yazılan bir romandır Dorian Gray’in Portresi. Dostlarından birisi, sen asla roman yazamazsın deyince başlamış, birkaç günde yazıp bitirmiştir. İlk kez 1890 yılında “Lippincott’s Monthly Magazin”adlı bir dergide tefrika edilir.
Kitapta en sık tekrar edilen kelime mor renktir.
Bahçedeki mor renkli leylaklar… / Yanardöner mor boyunlu kuşlar… / Masanın üzerinde duran mor dudaklı susam çiçekleri… / Tablonun üzerine örtülen mor cenaze örtüsü… / Doğan’ın annesinin tablosunda, annesinin elinde tuttuğu kadehten dökülen morlar…
Gençlik, güzellik, çirkinlik, vicdan, erdem, kibir ve toplum ahlakı üzerine kurulan felsefi bir roman. Üç ana karakterin de aslında yazarın kendisi olduğu söylenmektedir.
Dorian Gray, Wilde’ın gençliğini, tutkularını, bilinçaltını; Basil Halward, toplumcu ahlakçı yanını; Lord Henry ise dış dünyaya karşı umursamaz, züppe ve çılgın tarafını Oscar Wilde’dan almıştır.
Bakalım Dorıan, masumiyetini, güzelliğini koruyabilecek mi? Portresini yapan Basil’a karşı insani duygular besleyebilecek mi?
Son olarak Lord Henry’nin sözlerinden bazılarını yazıma eklemek istedim:
*Yoksulluk kapıdan girince, sevda pencereden süzülüp gidermiş.
*Gerçek anlamda muhteşem olan sadece iki tür insan vardır. Kesinlikle her şeyi bilen kişiler ve hiçbir şey bilmeyenler.
*Derler ki kadınlar kulaklarıyla, erkekler gözleriyle severmiş.
*Kendimizdeki kusurları başkalarında görmeye hiçbirimiz dayanamayız.
*İnsan hayatı, başkalarının yanılgılarını yüklenecek kadar uzun değildir.
*Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar, topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır.
*Bilmek her şeyin sonu olur, çekici olan bilememektir. Sis her şeye harika bir güzellik katar.
*Dorian Gray’ın Portresi
Can Sanat Yayınları
1. Basım – 2002
Çeviren: Nihal Yeğinobalı
*Oscar Nasıl Wilde Oldu / Elliot Engel
Sel Yayıncılık – 2. Baskı
Çeviren: Zeynep Avcı
Türkan kitap değerlendirmen çok derin konular.Kişilik,karakter,iç-dış sesler,kendini ve karşısında kini anlama gibi… Yorumlarını anlamlı ve güzel buldum.Oscar Wilde tek roman yazmış 46 yıllık yaşam sürecinde ama tam yazmış.Yıllar önce okuduğumda açıkçası ben de tam anlayamamıştım.Daha sonra sosyal psikiyatri kongresine katıldigimda bir akademisyen değerlendirme yaptı.Senin kaleme aldığın noktalara değinmişti.Bu yolda yolun açık olsun Türkan arkadaşım.
Teşekkür ederim
Her zamanki gibi duru ve güzel anlatımınız kitap yorumuna renk katmış. Keyifle okudum. Ellerinize sağlık Türkan Hanım ☺️👏🏻🌸
Teşekkür ederim