in ,

Aykırı ve Lanetlenmiş Bir Ruh: Oscar Wilde

Oscar Wilde 16 Ekim 1854 tarihinde Dublin’de dünyaya gelmiş, 9 yaşına kadar evde eğitim görmüştür. Oxford Üniversitesi’nde okumuş ve burada 19. yüzyıl estetik anlayışını değiştiren vizyoner bir filozof ve sanat insanı olmuştur.

Yaşamı boyunca tiyatro oyunları, şiirler, kısa öyküler yazmış ve okuyan herkesi bir şekilde derinden sarsmayı başarmıştır. En tanınmış ve yayınlanmış tek romanı Dorian Gray’in Portresi ile de bizi kendi tuhaf ve içtenlikli dünyasına çekmiştir.

1891 yılında yayımlanan roman, kendisi yerine ressam Basil’in yapmış olduğu portresinin yaşlanması dileyen ve dileği kabul olduğunda Lord Henry’nin de etkisiyle yoldan çıkıp yozlaşan haz ve güzellik tutkunu yakışıklı ve genç Dorian Gray’i konu alır.

Dorian Gray’in Portresi ilk kez Temmuz 1890’da İngiltere ve Birleşik Amerika’da eş zamanlı olarak “Lippincott’s Monthly Magazine” adlı dergide bölüm bölüm yayınlanmaya başlamış ve ahlaksızlığı yücelttiği gerekçesiyle özellikle İngiliz basınında büyük tepkiyle karşılanmıştır. Sanatın özünde ahlak dışı olduğunu ve herkesin Dorian Gray’de kendi günahını göreceğini savunan Wilde, ertesi yıl eseri genişletip sanat anlayışını açıklayan bir önsözle birlikte kitap olarak yayımlamıştır.

Oscar Wilde sanat hakkındaki görüşünü kitapta Lord Henry’nin ağzından “Sanatçı güzel şeyler yaratmalıdır ancak onlara kendi yaşantısından hiçbir şey katmamalıdır.” sözleriyle de belirtmiştir. Wilde’ın sanat anlayışını en temel kuralı “sanat sanat içindir” olana Parnasizm içinde değerlendirebiliriz.

Roman, yayımlanışından sonra meydana gelen olaylar, skandallar ve davalar nedeniyle Victoria devri insanlarının edebiyata bakışlarının; içinde yaşadıkları dünyayı, özellikle cinsellik ve erkeklikle ilgili olarak, algılama ve anlama biçimlerinin değişmesine yol açmıştır.

Elbette bu algı biçimlerinin değişiminde kitabın rolü olduğu gibi yazarın da etkisi büyüktür. Wilde Oxford Magdalen Koleji’ndeyken estetizm hareketindeki fikirleri ile tanınmıştır. Saçlarını uzatmış, “eril” sporlara karşı küçümsemesini her fırsatta dile getirmiş ve odasını papatya, lale ve benzeri objelerle dekore etmiştir. Söylentiye göre bu hareketi ona bir boğma girişiminde bulunulmasına ve odasının dağıtılmasına sebep olmuştur.

Amerika’daki bazı yayınlar, Wilde’ın Boston gezisi sırasındaki estetizm ile ilgili konuşmalarından sonra onun anlayışının, güzelliğe ve estetiğe övgüden çok şöhret amacıyla yapılan bir hareket olduğuna karar vermiştir.  Ayrıca Wilde’ın giyim tarzı da eleştirmenlerin odak noktası haline gelmiştir. Higginson, Unmanly Manhood gazetesine yazdığı bir mektupta Wilde’ın dişiliğinin erkek ve kadınların davranışlarını etkileyeceğinden ve şiirinin erkekleri dişil züppeliğe yaklaştıracağından endişe duyduğunu belirtmiş ve Wilde’ın edebiyatını, eşcinselliği ve kişisel imajı çerçevesinde inceleyerek onun hayat tarzını ve eserlerini ahlaksız bulduğunu açıklamıştır.

Wilde çoğu yerde biseksüel olarak nitelendirilmesine karşın o kendini Yunan kültüründen gelen bir erkek aşkı geleneğine bağlamış ve kendini Sokratik olarak tanımlamıştır. Belki Dorian Gray’in Portresi’nde geçen, ressam Basil Hallward’ın Dorian’ın güzelliğine olan tutkusu ve onun hakkında “Yalın ve güzel bir tabiatı var” diyerek ifade ettiği düşüncesi, Wilde’ın estetik anlayışı ve Sokratik tutumu bağlamında da okunabilir.

Wilde, Frank Miles, Robert Baldwin ve Lord Alfred Dougles ile hemcins aşklar yaşamış, pek çok jigoloyla birlikte olmuşsa da Constance Lloyd ile evlemniş ve bu evlilikten iki çocuğu olmuştur.

Basında yer almaya başlayan ve Victoria döneminin katı ahlak kurallarına ters düşen eşcinsel ilişkileri sebebiyle dava edilmiş ve 25 Mayıs 1895’te fiili livata ve büyük ahlaksızlık suçlamalarıyla yargılanarak iki yıl süreyle kürek cezasına çarptırılmıştır.

Cezası bittikten sonra Paris’e gitmiş, burada Sebastian Melmoth adını almış ve mahkumiyetinin geçtiği yerin adını taşıyan “Reading Zindanı Baladı” nı yazmıştır.

Reading Hapishanesi Baladı

Reading kentinin hapishanesinde

Yüz karası bir utanç çukuru var,

Zavallı bir adam yatıyor orda;

Alevin dişleri kemirmiş onu,

Kavurucu bir örtüye sarmışlar

Adı bile yazmıyor mezarında

Kıyamet gününe kadar bırakın

Huzur içinde yatsın uyusun

Anlamı yok aptalca ağlamanın

İç geçirmenin matem tutmanın

Öldü, çünkü ölmesi gerekliydi

Sevdiğini öldüren bu adamın

Kulak verin sözlerime iyice

Herkes öldürebilir sevdiğini

Kimi bir bakışıyla yapar bunu

Kimileri dalkavukça sözlerle;

Korkaklar öpücük ile öldürür

Yürekliler kılıç darbeleriyle

30 Kasım 1900 tarihinde Paris’ te yaşadığı otel odasında menenjitten ölmüş ve ölmeden hemen önce Katolikliğe tekrar kabul edilmiştir.Otel sahibi ve papaz yanında iken ünlü “Ya duvar kağıdı gider ya ben!” sözünü söylemiştir. Mezarı Paris’te meşhur Pere Lachaise mezarlığında bulunmaktadır.

Bir Yorum

Cevap Yazın

One Ping

  1. Pingback:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Ölü Hayvanları Doldurma Sanatı: Taksidermi

Kısa Film Çekmeyi Neden Hafife Almamalıyız?