Napoleon Bonaperte korku salan bir imparator olarak kazandığı nice zafere rağmen bir çiftçi kızı olan Josephine’nin karşısında kul köle olmuş tutkulu bir aşıktı.
Josephine Fransız çiftçi bir ailenin deli dolu, eğlence ve parti düşkünü akıllı ve gösterişli kızıydı. Bir baloda Napoleon ile tanışan Josephine, imparatorun gücü ve zekasına hayran kalıp ona aşık olmuştu. Napoleon da Josephin’in dul ve çocuklu bir kadın olup ondan 5 yaş büyük olmasını (o dönemde böyle bir ilişki utanç verici kabul edilirdi) umursamadan ilk görüşte ona vuruldu.
Napoleon’un Josephine’e yazdığı şairane mektupların ardından 1796 yılında evlendiler. Josephine ise bir süre sonra Napoleon’dan uzaklaşmaya başladı. İmparator ordusuyla savaşa gittiğinde karısı Josephin’den haber almak için ona gün aşırı aşk mektupları yazıyordu. Josephine ise ona çok soğuk karşılıklar vermekteydi. Bir süre sonra Napoleon mektuplarına karşılık dahi alamamaya başladı. Bu sırada Josephine verdiği davetlerle umarsamazca eğleniyordu.
Napoleon’un karşılıksız kalan hisleri bir süre sonra nefret ve öfkeye dönüştü. Ondan bir erkek çocuk sahibi olmayı çok isteyen ama bunu da gerçekleştiremeyen Napoleon, karısının bu umursamaz tavırlarına ve yaşadığı aşk acısına daha fazla katlanamayarak ondan boşandı ve bir başkasıyla evlenerek ondan intikamını aldı. Geriye ise Napoleon’un aşk, tutku ve hayalkırıklığı dolu mektupları kaldı.
Napoleon’dan Josephine’e Mektuplar
Nice, 30 Mart 1794
(…)Siz! Siz! Ah! On beş gün içinde neler olacak?… Ruhum üzgün: Yüreğim köle olmuş, ve hayalgücüm beni korkutmakta. Beni az seviyorsun, (…) Bir gün gelecek artık beni hiç sevmeyeceksin; söyle bunu bana; hiç değilse acıyı hak etmeyi başarırım… Sevdiğim, çekindiğim, içimde beni Doğa’ya çağıran tatlı duygular, yıldırım kadar ateşli azgm hareketler uyandıran, yaşamımın kadını, acısı, mutluluğu, umudu ve ruhu, hoşçakal. Senden ne sonsuz aşk istiyorum, ne de bağlılık, ama yalnızca gerçek, sınırsız açıkyüreklilik istiyorum senden. “Seni daha az seviyorum” diyeceğin gün, aşkımın ya da yaşamımın son günü olacak. Eğer kalbim sonsuza dek sevmeyecek kadar aşağılık olsaydı, dişlerimle parçalardım onu. Josephine, Josephine! Sana ara sıra söylediğim şeyi anımsasana; Doğa benim ruhumu güçlü ve kararlı yaratmış. Seni de dantel ve tülden yaratmış. Sevmiyor musun, beni artık? (…) Tümüyle seninle meşgul olan kalbimin beni mutsuz eden kaygıları var… Hoşçakal! (…)
Paris, 28 Ekim 1795
(…)Seninle dopdolu olarak uyanıyorum. Yüzün ve dün akşamın o insanı sarhoş eden anısı duyularımı bir an bile rahat bırakmadı. Tatlı ve eşsiz Josephine, kalbimde ne garip etki yaratıyorsunuz siz! Kızıyor musunuz? Üzgün müsünüz? Kaygılı mısınız? Ruhum üzüntüden yorgun düştü ve dostunuz için artık huzur diye bir şey yok… Ama bana egemen olan o derin duyguya kendimi teslim ederek dudaklarınızdan, kalbinizden beni kavuran bir alevi çekip aldığımda benim için daha da fazlası söz konusu demek ki. Ah! Yüzünüzün siz olmadığını asıl bu gece iyice fark ettim. Öğlende gidiyorsun, üç saat sonra göreceğim seni. Beklerken, mio dölce arnor (benim tatlı sevgilim), bir milyon öpücüğü kabul et; ama sen bana öpücük verme sakın, çünkü kanımı kavuruyor öpücüklerin.
Hâmiş: (…) Askerlerimin kendini göstermeyen bir güvenleri var bana karşı; yalnız sen üzüyorsun beni; yalnız sen, yaşamımın zevki ve acısı! Çocuklarına da bir öpücük, söz etmiyorsun onlardan. Oysa mektuplarının yarı yarıya uzamasına neden olurdu bu (…)
Dalbengo, 5 Nisan 1796
(…)Varlığımın ruhu, yaz bana, gelen her postadan mektubun çıksın. Başka türlü yaşayamam yoksa. Burada meşgulum. (…) Hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal. Uyuyacağım, çünkü uyku beni teselli ediyor. Seni yanıma getiriyor, ben de kollarımın arasına alıyorum. Ama uyanmca, ne yazık ki, senden uzakta buluyorum kendimi üzüntüyle. (…)
Lodi, 13 Mayıs 1796
(…)Çok değiştiğini yazıyorsun bana. Mektubun kısacık, hüzünlü ve titrek bir yazıyla kaleme alınmış. Neyin var senin canım sevgilim? Ne kaygılandırabilir ki seni? Ah! Köyde kalma sakın. Kentte ol. Eğlenmeye çalış. Ruhum için, senin keyifsiz ve üzüntülü olduğunu düşünmekten daha gerçek acılar bulunmadığına inan. Kıskanç olduğumu sanıyordum, ama yemin ederim böyle bir şey söz konusu değil. Senin üzüntülü olduğunu bilmektense, sanırım ben kendi elimle sana bir sevgili bulurdum. Neşelen, memnun ol ve benim mutluluğumun seninkine bağlı olduğunu bil. Eğer Josephine mutlu değilse, eğer ruhunu hüzne, bezginliğe terk ediyorsa, demek ki beni sevmiyor. Çok yakında, seni benim kadar sevecek başka bir varlığa yaşam vereceksin. (…) Çocukların ve ben, sana hizmet edeceğimize, seni seveceğimize inandırmak için sürekli çevrende dolaşıp duracağız. Huysuzluk yapmayacaksın değil mi? Hııım demek yok… (…)
Milano, 8 Haziran 1796
(…)Zalim kadın!!! Neden bana hissetmediğin bir duyguyu umut ettirdin ki? Ama sitem etmek yakışmaz bana. Hiçbir zaman mutluluğa inanmadım ben. Ölüm her gün çevremde uçuşup duruyor… Yaşam bu kadar gürültü çıkarmaya değer mi dersin!… Elveda Josephine, Paris’te kal, artık bir daha yazma bana ve en azından sığınağıma saygı göster. Binlerce hançer kalbimi parçalıyor. Sen de onları daha fazla derine batırma. Elveda, mutluluğum, yaşamım, yeryüzünde benim için var olmuş olan her şey.
Modena, 17 Ekim 1796
(…)Mektupların soğuk, tıpkı insanın elli yaşı gibi. On beş yıllık evliliğe benziyorlar. Dostluk var ve bir de yaşamın o kış mevsimindeki duyguları var. Ah! Josephine!… Çok katı yürekli, çok kötü, çok hainsiniz. Daha elinizde ne kaldı ki beni iyice acınacak duruma düşürmek için? Beni sevmemek mi? Eh! Zaten bunu yaptınız! Benden hoşlanmamak mı? Eh, bunu da ben dilerim. Herşey küçük düşürür insanı, tiksinme dışında (…)
Milano, 21 Kasım 1796
(…)Gidip yatacağım, Josephine’ciğim, kalbim senin o tapılası görüntünle dolu ve senden bu kadar uzun süre uzakta kalmış olmaktan dolayı kırık bir halde. Ama birkaç gün içinde daha mutlu olacağımı ve senin bende uyandırmış olduğun ateşli aşkı sana gönlümce kanıtlayabileceğimi umuyorum. Bana yazmıyorsun artık; dostunu düşünmüyorsun artık, acımasız kadın! Sen olmazsan, kalbin olmazsa, aşkın olmazsa kocan için mutluluğun da yaşamın da olmadığını bilmiyor musun? Ah Tanrım! O sevimli süslenmen sırasında ah! bir hazır bulunabilsem… küçücük omuzlar, beyaz oynak dipdiri ufak göğüsler; bunun üstünde de, kreol tipi örtüsüyle çıtır çıtır yenecek kadar güzel minik bir yüz. Küçük ziyaretleri unutmadığımı çok iyi bilirsin; küçük kara ormanı çok iyi bilirsin. Onu binlerce kez öpüyorum ve orada olacağım anı sabırsızlıkla bekliyorum. Her şey senin için, yaşam, mutluluk, zevk senin yarattıklarından başka bir şey değil. Bir Josephine’de yaşamak, Elysée’de yaşamaktır. Ağzını öpüyorum; gözlerini, omuzunu, göğsünü her yerini, her yerini.
Mektuplar Cogito Dergisi’nin 4. sayısından alıntılanmıştır.