Psikanaliz denince aklımıza ilk gelen kişi olan Sigmund Freud nasıl biriydi? Kadın düşmanı, homofobik, kendini beğenmiş bir Nazi işbirlikçisi olduğu doğru mu? Filozof Michel Onfray anlatıyor.
Freud’u yaşadığı zaman ve düşünce dünyasından kopararak ele almakla, ona büyük haksızlık ediliyor bence. Onun insanlığa ve düşünceye katkısı, daha önce tam anlamıyla ifade edilememiş ‘bilinçdışı’ kavramını, bilginin nesnesi haline getirmesidir. Bu yeni kavramın ne’liğini kavramak için adanmış bir yaşamdan bahsediyoruz. Ve bunu yaparken tarihin ilk ve son kendi kendine analizini gerçekleştirmiş ve bunun için deliliğin sınırlarında gezinişmiştir. Fallusu topografik anlamda psikanalizmin merkezine yerleştirmiş olması, onu cinsiyetçi kılmaz, en fazla bilimin ilerleme sürecinde görece geride kalmış bir aşamada durduğunu gösterir. Bu da çok normaldir, yarattığı düşünme şekli çok yenidir. Sonrasında ikinci dünya savaşı sürecinde şahit olduğu kötü olaylar onu insanın içindeki öldürme güdüsünü anlamaya yöneltmiş ve bu yolda da üstün çabaları olmuş, sonrasında insanlığa olan ümidini tamamen yitirmiştir. Bu zamandan bakıp onu cinsiyetçi ve dahi faşist düşüncelere sahip biri olarak görmek saçmalıktan ibarettir. Nietzsche den sonra dilin dişilleşmesine, cinsiyetsiz dilin oluşturulmasının önünde engelleri aşmada en büyük katkısı olan insan yine Freud’dur. Bu zamanda geriye bakıp onun hakkında böyle ahkam kesmek, entellektüel kıskançlık ya da Freud’un da yaşasaydı tespit edeceği şekilde, baba’dan ayrılmak için ondan nefret etmektir. Psikanalizmin babası sıfatını Freud kendisi tercih etmedi…
Freud’u yaşadığı zaman ve düşünce dünyasından kopararak ele almakla, ona büyük haksızlık ediliyor bence. Onun insanlığa ve düşünceye katkısı, daha önce tam anlamıyla ifade edilememiş ‘bilinçdışı’ kavramını, bilginin nesnesi haline getirmesidir. Bu yeni kavramın ne’liğini kavramak için adanmış bir yaşamdan bahsediyoruz. Ve bunu yaparken tarihin ilk ve son kendi kendine analizini gerçekleştirmiş ve bunun için deliliğin sınırlarında gezinişmiştir. Fallusu topografik anlamda psikanalizmin merkezine yerleştirmiş olması, onu cinsiyetçi kılmaz, en fazla bilimin ilerleme sürecinde görece geride kalmış bir aşamada durduğunu gösterir. Bu da çok normaldir, yarattığı düşünme şekli çok yenidir. Sonrasında ikinci dünya savaşı sürecinde şahit olduğu kötü olaylar onu insanın içindeki öldürme güdüsünü anlamaya yöneltmiş ve bu yolda da üstün çabaları olmuş, sonrasında insanlığa olan ümidini tamamen yitirmiştir. Bu zamandan bakıp onu cinsiyetçi ve dahi faşist düşüncelere sahip biri olarak görmek saçmalıktan ibarettir. Nietzsche den sonra dilin dişilleşmesine, cinsiyetsiz dilin oluşturulmasının önünde engelleri aşmada en büyük katkısı olan insan yine Freud’dur. Bu zamanda geriye bakıp onun hakkında böyle ahkam kesmek, entellektüel kıskançlık ya da Freud’un da yaşasaydı tespit edeceği şekilde, baba’dan ayrılmak için ondan nefret etmektir. Psikanalizmin babası sıfatını Freud kendisi tercih etmedi…