“Buraya neden mi geldim?”
“Gördüğüm şey doktor!… Artık her neyse iyice kontrolden çıkmaya başladı. Halüsinasyon, hayal, rüya… Bilmiyorum belki de…”
Ağlamanın kıyısına yaklaşan Oğuz’un sesi titriyordu. Gözünü boşlukta sabitlediği bir noktadan ayırarak Doktora çevirdi:
“Sanki iki üç saatlik bir olay yaşıyorum; ama sonra fark ediyorum ki sadece dakikalar geçmiş ve o kadar gerçek geliyor ki. Aslında olmadığını düşünmüyorum bile. Sanki… Evet! Uyanıkken rüya görüyormuşum gibi. Her şey gerçek, orada, gözümün önünde… Duyuyorum, dokunuyorum, hissediyorum! Dakikalar içine kocaman senaryolar sığdırıyorum. Ama… Ama sonra bir bakıyorum… Hepsi… Hepsi gitmiş!
Oğuzhan Topçuoğlu’nun, yirmi altı bölümden oluşan romanı Eylül 2020’de basılmış.
— Bölüm başlıkları: 1. Orman 2. Hücre 3. Halil 4. Jale 5. Orta Çağ 6. Restoran
7. Doktor 8. Anısına 9. Rubik 10. Lüsid 11. Yağmur 12. Seyahat 13. Astral 14. Son Yemek 15. Değişim 16. Kelebek 17. Veda 18. Öpücük 19. Siyah köpek 20. Güven 21. İhtiyar
22. Yalan 23. Arkadaş 24. Alkol 25. Zaman 26. Kelebek Etkisi —
Üniversite öğrencisi Oğuzla; arkadaşları Jale, İpek, Halil ve Yağmur’un bir noktada kesişen hayatlarını konu alıyor.
Oğuz, ormanda ağaçları iki bölgeye ayıran tek şeritli yoldan ilerlemektedir. Lacivert sedan arabasının dikiz aynasına yeşil bir bileklik takmıştır. Önünü kontrol etmek için yola baktığında sevgilisi Yağmur’un karşıdan karşıya geçmekte olduğunu görür. Panikle frene basar ancak yeterince yavaşlayamaz. Ön tampon Yağmur’un bel hizasına doğru çarpar. Başını cama vuran genç kız saniyeler içinde yere düşer. Oğuz’un sıradan hayatı, artık kâbusa dönmüştür ve bu olayı çeşitli şekillerde düşünmeye başlar. Günlük işlerini yapamaz duruma gelir.
Turuncu kelebek, siyah köpek imgesi… Fantastik bir roman. Hayat kendisine ne kadar adil davranıyordu? Eğer adil olsaydı, Yağmur’u elinden alır mıydı? Jale’nin varlığı belki Yağmur’u unuttururdu… Peki ya Halil! O arada Halil’in de Jale’yi sevdiğini öğrenmişti. Bu düşünceler içinde zaman geçmek bilmiyordu.
Yaşadığı olayların hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamayan Oğuz, doktorun önerilerine uyar. Deneysel tedavi yöntemi olan, Lüsid rüya tekniklerini kullanarak bulunduğu bu kötü durumdan çıkmaya çalışır. Rüya günlüğü tutmakla işe başlar. Her gün gördüğü rüyayı defterine yazar. Böylelikle uyandığında ilk beş dakika içerisinde unuttuğu rüyaları daha kolay hatırlayacaktır. Lüsid olabilen kimseler uyurken rüyada olduklarını anlayabilir ve hatta rüyalarını kontrol altına alıp istedikleri şeyi görebilirlermiş. Bu deneyimde yeterince ustalaşanlar, bilinçaltında tam kontrolü sağladıktan sonra, gerçek dünyanın astral boyutuna ulaşabilirlermiş.
Aristoteles “Poetica” adlı eserinde, büyük tragedyalar kaynağını iki temel duygudan
alır, der: Korku ve vicdan azabı.
Halil’in anne – babasının ölümüyle, Oğuz’un sevgilisi Yağmur’un bir ilgisi var mıdır? Çöp kutusunun yanında, gazete kâğıtlarının üzerinde yatan Hasan’ın hikâyesi… Ve bütün bunların arkasında görünmeyeni bulabilmek… Sade ve akıcı bir dille yazılmış. Okuyucu da kahramanla birlikte bu yolculuğa çıkacak, duygusal karmaşanın içinde sürüklenecektir.
Geçmişte yaşanmış bize acı veren olaylara saplanıp kalırsak bugünü kaçırır mıyız? İçimizdeki kötü hiç beklenmedik bir zamanda ortaya çıkabilir mi?