in

Sardunya Kız

Dans eden bir kız eteklerinden çürümüş bir yıldız düşürdü. Bu yıldız taşradan gelmişti ve yalnızdı. Manzara bu kadar güzelse insanlar kim bilir ne kadar güzeldir dedi, herkesi koşulsuz sevdi. Aslında sevmemekle ilgili biraz üşengeçliği de vardı. Sevmemek, yapılacak edilecek onca iş varken zaman kaybı, titiz bir kız için kirdi.

Neşeli olmak, hep neşeli olmak, ortamı temiz tutmak, neden sanki bir tek onun boynunun borcuydu? Öylece yürüyüp gitmeliydi ev içlerinin tutulmaz buğusundan yıldız sağan korunaklı gece iskeleti dişli hem biliyordu o evet artık biliyordu ölümün gizli geçitlerini… Yumurta akında debelenen bir sineğe ve yahut birbirlerine değmemek için büyük bir özenle antenleri adımları çarpışmasın diye büyük bir özenle giden karıncalara baka baka öğrenmişti insan ilişkilerini.

Sessizliğin kozasını anlamalarını beklemek elbette ki büyük bir düşüştü. Birinden bir anlam ummak sevgi çıbanları açmaktı. Şimdi sessizliğe bürünmüş haline tek başına bütün dünyayı içine alan bu sessizliğe sahip çıkmalı ve içtenliğine duyduğu güveni ta derinden hissetmeli samimiyeti ne diyorsa işte onun tam tersini yapmalıydı çünkü o şaşıran ilk şaşıran olarak insanın dünyaya ayakları değil de başı üzerinden gelen bir varlık oluşuna; ters bir bakışa sahipti. Öyleyse hissettiğinin tam tersi şekilde düşünmek onu bütün marazi yeteneklerinden ayırarak, günü tertemiz yerine koyan insanlardan biri yapabilirdi. Bütün çabası bu yüzdendi. Sıradan kişiler nasıl bir yetenek peşinde koşuyorlarsa o da sıradanlık peşinde koşacaktı.

Bütün bu sıradan düşüncelerle budanmış bir gül ağacı hem de tomurcuğu ağzında ne hissederse öylece yağmurlu gün yüzünde bir siğil, deniz kenarına doğru yürümeye başladı. Hayvanları ve ağaçları seviyordu dilsizliğin dilini. Çünkü onlar insanlar gibi yargılamıyorlardı. Dilediğin gibi kendi halindeliğini yaşabiliyordun hayvanlarla, ağaçlarla… Kendilerini bütün samimiyetleriyle sonsuzlarına kadar açmış denizanaları gibiydi onlar denizin içinde denizin canlanmış yahut çiçek açmış yerleri gibi şeffaf…  Gizli bir dili vardı bitkilerle ve hayvanlarla konuşmak için… Ne ceza vardı onların dünyasında ne suç… Yosunları seviyordu bu yüzden; kendi haline bırakılmışlığın gizli canlanışı… Silik çiçekler olarak sardunyaları…

Bir kız düşündü dans ediyor çılgınca. Sardunya gibi onca kaba yaprağa rağmen birden bire kıpkırmızı… Eteklerini savurarak dans eden bir kız… Dans ediyor ve içinden birçok birçok başka kız çıkıyor.

Hayvanlar insan olduğumuzu biliyorlar mı acaba bitkiler, ağaçlar… Bizlerin onların hayvanlar ya da bitkiler olduklarını bildiğimiz gibi…

Düşünce örgüsünün kopmasının insanı zihinsel anlamda çıplak bırakmadığını gördü. Konuşma örgüsünü hiç bozulmayacak bir yere almıştı güvenle. Susuyordu.

Yazan Tersla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvercinlere Buğday Satmak

Horozumun Gözleri