in

Güvercinlere Buğday Satmak

Dino Buzatti’nın tiyatroya da uyarladığım “Yumurta” adlı bir öyküsü var. Bir yardım kuruluşunda çalışan zengin kadınlar yardım toplamak amacıyla biletli bir şölen organize ederler. Şölende zengin çocuklarının katılabileceği bir yumurta yarışması olacaktır. Saman içine gizlenmiş yumurtaları bulacak çocuklar ve kim daha çok yumurta toplarsa o kazanmış olacak. Zenginlerin evlerine temizliğe giden kadın çocuğunun da bu yarışmaya katılmasını ister. Zengin çocuklardan birinin giysilerini giydirir götürür. Şölen alanında yoksulluklarından dolayı aşağılanırlar ve biletsiz oldukları için yarışmaya katılamayacakları söylenir. Kadın öyle öfkelenir, öyle öfkelenir ki her şey yerle bir olur, bombalar patlar, dünya yerle bir olur. İnsanları, hayvanları tüm canlıları eşitleyen annelik duygusunun, toplumsal eşitsizlik yüzünden tüm dünyayı altüst eden bir öfkeye dönüşmesini çok güçlü bir şekilde anlatan bu öykü,  tüm dünyanın bir hastalık yüzünden alt üst olduğu şu günlerde sık sık aklıma geliyor.

Bir de söylediği çok önemli bir şey var, strateji, plan program ölüdür. Şölenler, törenler sadece egoyu parlatır. Cilalı medya çağını daha da parlatır… Yanından geçen çocuğun açlığını duyumsamayan iyi yürekli yardımsever zengin neye yarar? Kopmaz. Ölüdür. Taşlaşmış. Kör… İyilik varoluşçudur. Güvercinlere buğday satamazsınız. “Yoksul çocuklara yardım” çatısı altında düzenlenen bir yarışmaya parası olmadığı için katılamayan bir yoksul çocuk tüm dünyanın ikiyüzlülüğünü ortaya saçar.

Yeryüzündeki bütün savaşların, haksızlıkların, sömürü ve adaletsizliklerin tek nedeninin yoksul bir çocuğu mutsuz etmek, bir anneyi öfkelendirmek oluşu, (öyle ki dünyadaki barış dernekleri devreye giriyor kadının öfkesinin geçmesi için) temel meseleyi ne güzel özetlemiş.

Baktığımız ırmak bir. Bir yağmur damlası yahut bir okyanus…Tüm sular aynı. Zaman varken arınmalı.

Yazan Tersla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bir Ayrılık Anatomisi

Sardunya Kız