Uçurumun kıyısında duruyorum. Kaç gündür buradayım ve daha ne kadar böyle kımıldamadan duracağım bilmiyorum. Sağa sola bakmamın bile başkasının kontrolünde olması ne tuhaf. Bir ses duydum evet galiba yeniden başlıyoruz. Yüzümü aşağı çevirip sonu görünmeyen dev kayalıklara bakıyorum. Buradan karşıya geçebilmemin yollarını hızlıca gözden geçiriyorum. Tüm yolları hızlıca analiz edip en uygununu buluyorum; en mantıklısı karşıya bir halat atmak. Hızlı olmalıyım, bu görev süreyle yarışan ama aynı zamanda bazen günlerce hareket etmeden öylece beklediğim örümcek ağı bir durum. Halat ilk denememde karşıya ulaşmadı, neredeyse uçurumdan düşüyordum. İkincide karşıdaki ağaca takmayı başarıyorum. Bir iki sağlamlık kontrolü yaptıktan sonra halatı sıkıca kavrayıp kendimi boşluğa bırakıyorum. Rüzgâr yüzümü yalıyor her taraf simsiyah, sert bir şekilde karşıya çarptığımda bitmesine seviniyorum. Gözlerimi açıp yukarı baktığımda tırmanmam gereken mesafeyi hesaplıyorum. Ellerimin uyuşukluğu ile halatı bırakıp bırakmamak arasında verdiğim kısa süreli bir mücadele sonrasında daha da sıkarak tüm gücümle yukarı doğru tırmanıyorum. Yukarı vardığımda kar yağmaya başlıyor yeni görevi hemen almam gerek. Önümde bir orman o kadar yeşil ve sıkışık ki burayı aşmak kolay olmayacak. Ne kadar sürem kaldı acaba? Odaklan!! Son hızla dalıyorum ağaçların arasına; bazı ağaçların üzerinde kırmızı büyük meyveler var onlara bakarak koşarken birden kulağımın yanında keskin bir vızıltı duyuyorum. Büyük bir ok sol kaşımın çok yakınından geçip arkamdaki ağaca saplanıyor. Ucuz atlattım. Biraz yavaşlayıp ağaçları kendime siper ederek ilerliyorum. Etrafta nereden geldiğini göremediğim oklar havada ıslıklar çalarak uçuşuyor. Yolun sonrasını sürünerek ileride bir mağaraya ulaştığımda yağmur indiriyor birden. Siper alıp etrafta tehlike var mı diye baktıktan sonra usulca mağaraya süzülüyorum. İçerisi karanlık ve soğuk kıyafetlerim değişiyor. Kafamdaki lambalı başlık ile etrafa bakıyorum. Bir tehlike görünmüyor. O da ne sol yanımdan güçlü bir darbe ile yere yıkılıyorum. Yere yığılmadan önce son gördüğüm kafasını tam tur döndürebilen nefret kırmızısı gözleri olan gördüğüm en dünya dışı varlık oldu. Garip hiçbir acı hissetmiyorum. Gözümü açtığımda karanlık dağılmış. Elimde nerden geldiğini anlamadığım ışıklı bir sopa ile köşede beni gözleyen canavara sallıyorum. Tüm bedeni gözlerindeki kırmızıya dönüp un ufak oluyor. Adımlarımı hızlandırıp mağaranın diğer ucuna doğru adeta koşuyorum. Birden hareketsiz kalıyorum. Yine bakışlarım dahil hiçbir yerimi oynatamıyorum. Bir kapı açılıyor ardından aynı sesi duyuyorum donup kaldığım zamanlardan hatırladığım. Yeniden devam edene kadar oyunun bittiğine işaret bu ses.
-Ali kapat artık şu bilgisayarı yemek hazır.