in ,

Oyalanmak

Sırtımı destekleyen koltuğumda esneyerek geriye yaslanıyorum. Önümde bilgisayar denen şeyin açılan pencereleri. Bir haber kanalının saçma sapan Türkiye tablosunu okumaktan yorulduğumdan, kendimce yazacaklarımı açtığım başka bir pencere. Bu sonuncusu nereye açılıyor kafam karışık. Öyle ki ben mi yazıyorum yoksa başka bir yaratık mı farkında değilim. O kadar karışık ki kafam yazdıklarımın çoğu sayfada tutunamıyor, benim hayata tutunamadığım gibi. Ya da tutunmak istemediğim ruh hallerim gibi bir var olup bir yok oluyor kelimeler.

Oyalanmak  yazmışım en son. Nedenini bilmiyorum. Belki ben yazmadım. Yazdıysam bile bir amaç uğruna değil. Farkına vardığımda kelimenin kökünü düşünüyorum. Düşünmek ağır geliyor, yerine Google denilen çokbilmiş ukalaya danışıyorum. Hayatta her şeyi bildiğini iddia edenlerden kendisi. Her sorulana cevap yetiştiriyor. Oyun kelimesinden geliyormuş. Oyun oynamak değil niyetim. Demek ki oyalanmakta istemiyorum. Sağ tarafımda dışarıya açılan kapı var, merdivenleri kullanıp sigara içebilirim. Sigarayı çok içiyorum bu günlerde. Kendime kızgınım. Sigara isteğim sadece bir heves. İhtiyaç gibi değil, sadece alışkanlık.

Vazgeçip, soluma çeviriyorum bakışlarımı. Üniversite yıllarından beri tanıdığım iş arkadaşım. Pencerelerin içine girip kaybolmuş karşısında duran ekranda. Kulağında kulaklık. Hiç tanımıyorum aslında onu. Kimi tanıyoruz ki gerçekte, kendime bile yabancıyım. Yaptıklarımın çoğunu yapmazdı bugün elli yıldır nefes alan bu adam. Evet pazartesi günü ellinci yılıma girdim dünyada. Çok güzeldi, beni düşünen ve beni sevdiğini söyleyen iki insan ile beraberdim. Pasta yapılmış sürpriz olarak. Ayakkabı numaramı sorduğundan dolayı sevgilim, sürprizin ikinci kısmını biliyordum. Hırka vardı birde daha önceden alınan, bir gece önce üşümüştüm çünkü. “Doğum günü hediyesi düşünüyordum” demişti. “İstediğin ve ihtiyacın olan bir şey. Ben alabilir miyim?”

Beni ne kadar tanıdığını düşündüğünü bilmiyorum. Pazartesiden beri ben kendimi yeniden tanımaya çalışıyorum çünkü. Hayatın içinde akan gölgeler gibiyiz. Yedi yıl önce yirmi kusur yıldır evli olduğum kadını artık tanıyamıyorum diyerek bir meyhanede kendi başıma içiyordum. Altı yıl önce boşandık. Hiç tanımadığımı düşündüğüm kadınla evli kaldık o süreçte. Sadece benim başıma gelen bir şey mi bu? Evlilik ile beraber aynı evde yaşayarak mı tanıyoruz yoksa istediğimiz kişiye dönüşmesi için diğer insana süre mi tanıyoruz. Dürüst müyüz?

Yedi yıl önce öldü babam. Dürüstlük düsturu idi. Kendime bu soruyu sormaktan korkuyorum şimdi. Gerçekten dürüst müyüm? Babamın yaşayışında bu kelime çok önemliydi. Öncelikle yaşadığı topluma karşı sorumluluk hissederdi. Kendi ailesine karşı elinden geldiğince öyle davranırdı. Ben insanları sevmiyorum ama işime ve etrafımdakilere karşı dürüst davrandım elimden geldiğince. Elimden geldiğince diyorum çünkü bile isteye hata yaptığım zamanlar oldu. İtiraf için bu sayfaları kirletmeyeceğim. Aslında bir sürü insandan daha az kirlenir sayfalarım gibime geliyor. Ama yine de yüzleşmem gereken şeyler olduğunun farkındayım. Geceye saklıyorum, iki kadeh sonrasında kendi kendime konuşurum.

Şu kadarını söyleyeyim size, bir ev ve araba sahibi değilim. Benim yaptığım işi yapanlardan ayrıştığım nokta bu. Para ile hiç aram olmadı. Harcadım… Sevdiklerim mutlu olsun diye. Üstelik bir sürü borcum var sonuçta. Bankacılar beni en çok seven insanlar sanırım. Bazı şeylere sahip olmayı istiyorum bende bunun için başkasından çalmak dışında her şeye açığım. At yarışından anlamasam bile oynarım mesela. Birde şu şans oyunları haftada bir. Uğurlu sayılar belirledim, yıllardır benim belirlediğim sayıları bir araya getiremedi çekilişi yapan görevliler. O kadar bana özel yani tercihlerim.

Özel olduğunu düşündüğüm iki oğlum var. Gerçi herkesin çocukları özeldir. Elimden geldiğince topluma uyumlu yetiştirmeye çalıştım. Bu “elimden geldiğince” ne kadar güzel bir kelime katarı. Harika bir sığınak. Ne halt edersen et, sonunda elimden geldiğince deyip… Sevdiklerine bile yanlış yaptığında!

Bugün Cuma. İnsanlar tercihlerinin ve yaptıklarının affedilmesi için bir araya gelip dua edecekler. Benim bir dinim yok. Zor zamanlar için bir Tanrı olduğunu söylüyorum. Çok sıkışırsam suçu onun üstüne atacağım. Beni böyle yaratmış işte diyeceğim, bir Tanrı bulundurmalıyım içimde. Yorgunum… Yaptığım her şey için yorgunum, yapamadıklarıma bahane olsun diye yorgunum. Tercihlerim nedeniyle yorgunum. Otuz sene önce yorulmazdım ya da hissetmezdim. Tercihlerim azdı o zaman belki. Sorumluluğuna katlanmak zorunda olduğum şeyler azdı ya da ben dönüp bakmıyordum. Bilmiyorum.

Bir Yorum

Cevap Yazın
  1. Bu hikaye biraz felsefi olmuş. Bence aklına gelen her hikayeyi yazmaya devam et. Sonra kategorize ederek, ayrı kitaplar halinde baskısını yaparsın. Sen sadece yaz. Çünkü yazdıkça keyif alıyorsun. Umarım bu çabalarının karşılığını manevi olarak ve beklentin varsa maddi olarak alırsın. Kolay gelsin. Başarılar dilerim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fakirlerden Gelen Mikrop

Bir Karakter Ustası ve Mütevazı Bir Dahi: Stefan Zweig