in

İyi İnsanlar Sineması

Bir sinema işletiyorum burada. Bir açık hava sineması. İsmi, İyi İnsanlar Sineması. Siz tabii ne perdeyi ne mavi aşı boyalı küçük ahşap sandalyeleri ne o sandalyelerin üzerindeki güzelim minderleri ne de sinemayı sinema yapan  diğer vazgeçilmez öğeleri görebiliyorsunuz. Çünkü fesat bir insansınız. Bir defa içiniz kötü. Ciğeri beş para etmezin teki. Sizin gibi bir yılan nasıl görebilir sihirli bir perdeyi?

Ne filmler gösteriyorum bilseniz ne filmler. Komediler, dramlar, konser salonları. Her biri büyüleyici, on Oscar verseniz yetmeyecek cinsten, şimdi size nasıl tanıtayım, özet geçeyim onca müthiş şaheseri  bilmem ki.

Ne yapalım efendim, sanki burada benim suçum ne? Siz de doğru dürüst bir insan olsaydınız o zaman. Öyle her fırsatta kibirlenmeseydiniz, elaleme horozlanmasaydınız, ne bileyim, örnekse biraz daha alçakgönüllü davransaydınız, kitap falan okusaydınız boş vakitlerinizde, her gün on beş dakikacık klasik müzik dinleseydiniz. O zaman en stratejik konumdaki sandalyelerden birinde yeriniz  çoktan garantiydi, hem de sezonluk kombine, yanında çekirdeğinizle gazozunuz da beleşe.

Şu ana kadar hiç müşterim olmadı. Ne yapayım, ben de kendim oynatıp kendim izliyorum bobinleri. O aşırı tuzlu çekirdekleri tek başıma  yemekten dudaklarım pare pare yarıldı. Sürekli gazoz içmekten şeker hastası oldum. Elimde değil, biraz seçici, elitist bir insanım. Öyle kolayından müşteri beğenemiyorum. Gözüm hiçbirini tutmuyor. Aday dediğin, önce bana temiz yürekliliğini ispat edecek. Yaptığı en büyük on iyiliği önem sırasına göre ilgili forma ayrıntısıyla işleyecek. Ben uygun bir zamanımda onları tek tek  inceleyeceğim. Artık bir mucize yaşanır da, o aşamayı kazasız belasız atlatabilirse, adayın boyuna posuna, suratına uzun uzun bakacağım. Zaten iyi insan yüz ifadesinden ânında belli olur. Mesela masumane, meleksi, bir çocuk gibi pırıl pırıl  gülümsemesinden. Sonra  eğer ona baka baka uyuyakalmamışsam tabii, Hadi oradan diyeceğim, sen kimi kandırdığını sanıyorsun sıpa, yer miyim ben oğlum, iki yıl sonra gelip şansını yeniden dene, senin gibi çiğ bir adem oğlunun benim mucizevi sinemamda işi ne?

Bazen çoluğum çocuğum da ısrarcı oluyor, yalvarıyor, en azından bize göster şu yere göğe koyamadığın filmlerini kör olasıca, insan en yakınına da artık bunu yapar mı, diye soruyorlar. Konu komşuya mahcup mu oluyorlarmış ne? Orasını tam anlayamadım. Yaparım efendim,  ne diye yapamayacakmışım? Onlar da doğru düzgün insanlar olsalardı, kriterlerimi az da olsa karşılasalardı. Böyle beş para etmez kişiler olmalarını ben mi istedim onlardan sanki!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kurmacanın Kurmacasını Yazmak İçin On Hikâye: Meşakku’l-Uşşak

Kırk Yıllık Muhabbet