in

İki Camdan Kalp: Dicle Koğacıoğlu Ve Zafer Ekin Karabay

Bir sonbahar günü, belki de rüzgarı en güzel hissedebileceği boğazın sularına atlayan Dicle Koğacıoğlu’nun geride bıraktığı son not:

“Çok acı var, dayanamıyorum. Lütfen beni affedin ve kendinizi üzmeyin, siz elinizden geleni yaptınız. Çok özür dilerim. Çok çaresizim. Özür dilerim. Lütfen Çıtçıt’a iyi bakın. Ve paramı ve her şeyimi hayvanlara bağışlayın.”

Dicle Koğacıoğlu’nun intihar haberini yıllar önce televizyondan duymuştum ve öncesinde hiç tanımıyordum. Ardında bıraktığı not yüreğimi dağlamıştı, duyan pek çokları gibi. O günden beri aklımdan çıkmayan, ancak ölümüyle tanıyabildiğim ve bu yüzden içimde yaşayan biri Dicle.

Kendisi, özel yaşamında hayat dolu, oldukça neşeli biri olarak biliniyor. Ömrüne sığdırdığı pek çok sıfatın sahibi: Sosyolog, feminist, yazar, aktivist. Türkiye’de hukuk sosyolojisi alanının gelişmesine ve töre, namus cinayetleri, kadına şiddet gibi derinlere kök salmış sorunlar üzerine yaptığı çalışmalarla toplumsal cinsiyetin fark edilmesine önemli  katkılarda bulunmuş bir akademisyen. Tuzla Tershanesi’ndeki ölümleri de araştıran Dicle Koğacıoğlu, ‘İnsan, hayvan ve doğa bir bütündür’ diyenlerden.  Yardıma muhtaç hayvanların manevi annesi. Sokaktan aldığı iki köpeği Pilli ve Çıtçıt’a olan sevgisini barınaklardaki hayvanlara da gösterdiği biliniyor. Yani, kendi acılarıyla kıvranan, kendini bu yüzden yok edecek biri gibi hiç durmuyor.

Şiddet hem uygulayanı, hem maruz kalanı hem de üzerinde çalışanı mahvediyor. Özel hayatında pür neşe olan bu kadın, dünyanın sızısını hissetmiş bir camdan kalp.Dünyanın göz yaşları sırça omuzlarına düşmüş onun, bir yandan akşam yemeği yiyip, bir yandan insanlığın acı haberlerini  televizyondan izlerken kafasını başka tarafa çevirememiş, herkes gibi olamamış Dicle .

İnsanlığın korkunç acılarından dolayı acı çeken, harap olan ve duygu sağırı olmamayı seçmiş biri olarak intiharı, Gülten Akın şiiri gibi :

‘’durdun

söylenmemiş, anlatılmamış ,

söylenememiş olanı

anlaşılır kıldı duruşun.’’

Dünya gidişinle eksildi ve hiç olmadığı kadar çoğaldı sevgili Dicle.

Çalışmalarına buradan ulaşabilirsiniz.

****

Dicle’nin doğum günü olan 13 Eylül tarihinden yıllar sonra aynı gün 13 Eylül 2002 tarihinde, 27 yaşında kendi isteğiyle aramızdan ayrılan Zafer Ekin Karabay, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi ve 1999 Varlık Şiir Ödülü ve 2000 Arkadaş Zekai Özger şiir ödülü sahibi genç bir şair .

“Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?” notu, zihnimizde nihayetsiz  aksisedalar yaratan Zafer Ekin Karabay’ın son mektubu:

“Hani, ‘hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi  var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. Ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. Bu yüzden ‘şubatta saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. Ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (O kitabı görmeden ölmek, bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). Ama şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kimbilir belki kendimle barışabilseydim…) Yerleşik Yabancı’ydım her yere Metin abi… Sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için.Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama? Tüm arkadaşlarımı ve sevgilim Meral’i çok seviyorum. Beni affedin.”

Hayatın ağırlığını sırtlanabilmek, buna cüret etme iyimserliğidir aslında ve Emil Cioran’ın dediği gibi: “Ancak artık iyimser olamayan iyimserler intihar eder. Ötekilerin ise yaşamak için hiçbir nedenleri yoktur, ölmek için niçin olsun ki?”

Bu sonbahar gününde Zafer Ekin’i yine kendi dizeleri ile analım.

”oysa biz hep bir düş kazasında yitirdik arkadaşlarımızı,karşıdan karşıya geçerken eli bırakılan çocuklardık.”

kentin baskısı kaldı bize

ve ışıkları trafiğin

ya da kazası

oysa biz hep bir düş kazasında

yitirdik arkadaşlarımızı

karşıdan karşıya geçerken

eli bırakılan çocuklardık

o insan kalabalığındaki

son gülümsemesiydi annemizin

sonra hangi tarafa geçsek

karşıda kaldık!

Yazan Juno

juno.afm@gmail.com

Kaç Tanesini Gördünüz? Türkiye’de Gezip Görülecek 1001 Yer

Hangi Kişilik Tipine Ait Olduğunuzu Öğrenin: Myers-Briggs Kişilik Testi