Mezarlıklar söz konusu olduğunda, haklarında fazlaca düşünmez ve gerekli ziyaretleri yaptıktan sonra mümkün olan en kısa zaman içerisinde oradan ayrılmak isteriz. Ancak bazı ilginç mezarlıklar var ki, gezip görülmeye ve zaman geçirilmeye değer.
Mutlu Mezarlık – Merry Cemetery
Kuzey Romanya, Sapanta’daki Hz. Meryem Kilisesi, yaklaşık 3.000 kişilik küçük bir kasabada bulunuyor. Oradaki yaşam genellikle zor ve kasaba halkı da çoğunlukla fakir. Yaşamlarında çok fazla zenginlikleri bulunmasa da cömert ve eşsiz bir son dinlenme alanına yani güzel bir mezarlığa sahipler.
Bu kasabada, 1935’ten bu yana ölenler Merry Mezarlığı’na gömülüyor. Mezarlığın mutlu görüntüsü ise her mezarda bulunan, rengarenk dekore edilmiş ve üzerinde ölenlerin hayatlarını kutlayan, ısmarlama bir şiirin bulunduğu, el oyması mezar taşlarından kaynaklanmakta. Rumenceniz iyiyse siz de, ölü kişilerin ağzından yazılmış bu şiirleri okuyarak mezarlıklar arasında vakit geçirebilirsiniz. Şiirlerin arasında neşeli olanlar olduğu kadar, sitemkarları da bulunuyor.
Bazı şiirler Ioan Toaderu‘nun taşında yazan şiir gibi komiktir:
Çok sevdiğim bir şey daha,
Bir barda bir masada oturmak
Başkasının karısının yanında
Ve bazıları hüzünlü hatta öfkeli, tıpkı üç yaşında bir kız çocuğunun, onun üzerinden geçerek ölümüne sebep olan taksi şoförüne yönlendirilmiş olan gibi:
Cehennemde yan, lanet olası taksi
Sibiu’dan geldi.
Romanya kadar büyük,
Duracak başka bir yer bulamadın mı,
Sadece beni öldürmek için evimin önünden başka?
Rumenceniz iyi değilse bile, mezar taşları üzerine işlenmiş, ölen kişiyle ilgili hikayelerin betimlendiği oymalara bakarak da vakit geçirmeniz mümkün.
Asılı Mezarlık – Cliffside
Yüzyıllar boyunca Filipinler’deki dağlık Sagada bölgesi halkı, ölülerini gömmek yerine çoğunlukla, onları tabutların içine asarak kurutmayı seçti. Ölünün defin dönemi ise oldukça uzun.
Ölen kişi ilk önce evlerinin içindeki bir “ölüm sandalyesine” oturtulur ve sandalye ön kapıya bakacak şekilde yerleştirilir ve böylece ölümüz ziyaretçileri “karşılayabilir”. Ceset, yapraklar ile kaplanmış ve tütsülenmiştir. Bu hem vücudu korumaya hem de cesetten yayılacak kokunun engellenmesine yardımcı olur.
Ceset, son yolculuğunun bir sonraki aşamasına başlamadan önce birkaç gün sandalyede kalır. Geleneksel olarak cenin pozisyonunda, bacaklar çenenin altına sıkıştırılarak oturtulur. Gerekirse, bunu başarmak için bazı uzuvlar kırılır ancak yakın zamanlarda daha az aile bunu tercih etmektedir.
Vücut daha sonra taze rattan yapraklarına, bambuya ve bir battaniyeye sarılır ve yas tutanlar tarafından mezarlığa taşınır. Bedensel sıvılardan herhangi birinin yapraklardan sızması ve yas tutanların üzerine damlaması durumu şans sayıldığından, naaşı taşımak isteyen gönüllü sayısı oldukça fazladır.
Cliffside mezarlığında son kez ceset, genellikle 1 metre genişliğinde bir tabutun içine yerleştirilir. Tabut daha sonra uçurumun kenarına çivilenir. Tabut ne kadar yükseğe yerleştirilirse, kişinin kabiledeki pozisyonun da o kadar önemli olduğu anlamına gelir. Yükseğe çivilenen tabutların atalarının ruhlarına daha fazla yaklaşacağı düşünülmektedir.
Asılı tabut ayrıcalığı herkese açık değildir. Çoğunlukla kabilenin yaşlıları için ayrılmıştır çünkü genç yaşta ölenlerin cesetlerinin kötü şans getirdiğine inanılmaktadır.
Sualtı Mezarlığı-Neptün Anıt Resifi
Neptün Anıt Resifi’ndeki bir müdahale, “Balıklarla uyuyor” cümlesi için yepyeni bir anlam ifade ediyor.
Florida sahilinin yaklaşık 5 kilometre (3 mil) uzağında bulunan Neptün Anıtı Resifi yapay olarak, yaklaşık 12 metre derinlikte, sualtında oluşturuldu. Atlantis hissini vermek için klasik tarzda heykellere sahiptir ve tüplü dalgıçlar için bir cennettir.
Ancak, resif sadece deniz yaşamını canlandırmak için inşa edilmemiş, aynı zamanda denizde gömülmek isteyenlerin yakılmış kalıntılarını tutmak için özel olarak tasarlanmıştır.
Kalıntıların mercanları beslemeye ve resifi genişletmeye yardımcı olacağı umulmaktadır. Uncremated kalıntı mezarlığı daha fazla besin açısından zengin olsa da, şu anda denize gömülmeye izin verilmemektedir.
Çapraz Kemikler Mezarlığı – Cross Bones
Bir zamanlar Shakespeare’in Globe Tiyatrosu’nun bulunduğu, Londra’nın Southwark bölgesi her zaman oldukça köhne bir yerdi. Çok sayıda tavernaya ve sokak köşebaşlarında bekleyen hayat kadınlarına ev sahipliği yapardı.
12. yüzyıl boyunca, Winchester piskoposu, beyaz göğüslerini yoldan geçenlere göstermeyi alışkanlık haline getiren bu fahişelere “Winchester Geese” (Winchester Kazları) adını verdi ve onları vesikalayarak vergiye bağladı. “Bir Winchester Goose (Winchester Kazı) tarafından ısırılan” ifadesi “cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalandı” anlamına geliyordu.
“Güveç” olarak bilinen genelevler, onları kapatma girişimlerine rağmen düzenli aralıklarla gelişti ve bu yüzden Kilise’nin kontrolü altına alındı. Fahişelerin kaydedilerek dini bayramlarda çalışmamalarını içeren bir takım düzenlemeler yapıldı ve kimseyle ücretsiz yatmamaları söylendi.
Piskopos, çalışan kızları vergilendirmekten memnun olsa da, onları kutsal topraklara gömmeye hazır değildi. Resmi olarak, Tek Kadının Kilisesi olarak adlandırılan, ancak gayri resmi olarak Çapraz Kemikler Mezarlığı olarak bilinen kutsanmamış arsanın bir bölümü, fahişelerin cesetleri için ayrıldı.
17. yüzyılda, Çapraz Kemikler, fakirlerin ve onların cenazesi için ödeme yapma imkânı olmayanların mezarlığına dönüştü. Son bir aşağılama olarak, cesetler genellikle, naaş hırsızları tarafından çalındı.
1992’de Londra Müzesi, Cross Bones’te kazı yaptı. Birbirlerinin üzerine sıkışmış cesetleri buldular ve şaşırtıcı bir biçimde, cesetlerin yarısından fazlasının, ölümleri sırasında beş yaşın altındakilerden oluştuğunu keşfettiler.
Napolyon Mezarlığı – Bir Ada Mezarlık
San Michele Adası, Venedik Lagünü’nde bulunmaktadır ve mezarlığı ziyaretçilere açık olmasına rağmen etrafı yüksek duvarlarla örülerek gizlenmiştir.
Ada, 15. yüzyıldan itibaren keşişler tarafından mesken tutulmuştur. Adadaki manastır kubbeli bir çatı altındadır ve girişi üzerinde görkemli bir melek heykeli bulunmaktadır.
Napolyon Venedik’i işgal ettiğinde, Venedik’in eğimli olmasından dolayı sel baskınlarına açık olduğunu düşünerek, ana adada ölü gömmenin sağlıksız olacağına hükmetmiştir. San Michele’in resmi Venedik mezarlığı olmasına karar vermiştir ve bugün hala kullanılmaktadır.
Ada, Venedik ve Murano arasında, prestijli bir konumdadır ve muhteşem manzaralar sunmaktadır. Ölenlerin orada huzur içinde dinlenmeleri bekleniyor olabilirdi ancak 1995’ten beri San Michele’de aşırı kalabalık oluşmasından kaynaklı, “sakinlere” yalnızca 10 veya 20 yıllık olarak kiraya verilebileceği kararı alındı ve bu sürelerin sonunda kalıntıları, yeni kiracılara yer açmak maksadıyla tahliye edilir hale geldi.
Okunoin Mezarlığı (200.000 Mezarlık + 1)
Japonya’daki Okunoin Mezarlığı, neredeyse çeyrek milyon mezarlık içeriyor, ancak yalnızca biri odak noktasında bulunuyor. Shingon Budizmi’nin kurucusu ve Japon dini tarihinin en önemli insanlarından biri olan Kobo Daishi’nin son dinlenme yeri burası. Geleceğin Budasının gelmesini beklerken sonsuz meditasyonda dinlendiği söylenir.
Bu bekleyiş esnasında Kobo Daishi’nin, bunu isteyen hacılar için yardım sağladığı söyleniyor. Ziyaretçiler, her biri türbesiyle aynı hizada olacak şekilde ayarlanmış 200.000 mezar taşı içeren mezarlığa, bir köprüden geçmeden önce eğilmeli.
Birçok önde gelen kişi ve keşiş, kalıntılarına yakın olmanın, Geleceğin Budası geldiğinde onları kurtuluşa yaklaştıracaklarını umarak buraya gömülmeyi seçmiştir. Türbenin önünde, her zaman yanan 10.000 fener vardır ve 50.000 minik heykel içeren bir salonu bulunmaktadır.
Ziyaretçiler Kobo Daishi’ye sunmak için, getirdikleri fener ve heykelcikleri sunu odasında bırakabilirler ancak bunların çok fazla olması türbede biraz sıkışıklığa yol açacaktır.
Drakula Mezarlığı
Whitby’deki St Mary’s Kilisesi 1110’da inşa edilmiştir ve kilisenin bahçesi de aynı dönemden kalmadır.
Mezarlık her zaman belirli miktarda gotik hayranlık uyandırmış olmalı. Mezarlık aynı zamanda Bram Stoker’in Drakula’sındaki bir sahnenin de ilham kaynağıydı. Romanda vampir, Whitby’e iner ve (mürettebatı gizemli bir şekilde ölmüştür) gemisinden atlar ve kendisini St Mary’s’e çok benzeyen bir kilisede terkedilmiş bir mahfazaya gizler. Stoker, romanını yazarken kasabada kaldı ve atmosferinden oldukça etkilendi.
Ziyaretçiler umduklarından daha fazla bilgi bulabilirler. Denizin vuruşu uçurumlar boyunca erozyona neden oldu ve yaşanan toprak kaymaları çok sayıda ceset ortaya çıkardı ancak bugüne kadar hiçbiri uzun dişlere ve Dracula dendiğinde akıllarda beliren uzun pelerinli, teatral kıyafetlere sahip değillerdi.
Kilisenin ve mezarlıkların denize kaymasını önlemek için çalışmalar devam etmektedir.
Utanç Mezarlığı
Fransa’daki Oise-Aisne isimliAmerikan Mezarlığı, I. Dünya Savaşı sırasında öldürülenlere adanmış askeri bir mezarlık alanıdır. Mezarları, A ile D harfleri arasında işaretlenmiş, mezarlık arazisinde yatmakta olan 6.012 asker vardır.
Ancak, mezarlıkta diğerlerinden ayrı beşinci bir arazi daha var. Arsa E’ye ancak denetçinin ofisi aracılığıyla erişilebilir. Bu arsada, II. Dünya Savaşı sırasında işledikleri suçlar için onursuzlukla lanetlenmiş ve ardından idam edilmiş Amerikan askerlerine ait 96 işaretsiz mezar var.
Bu mezarların hiçbiri Amerikan Savaş Anıtları Komisyonu’nun, Oise-Aisne web sitesinde belirtilmemiştir. Bu adamlardan bazılarının 26 Amerikan askerini öldürdüğü iddia ediliyor. Ayrıca diğer milletlerden 71 sivile tecavüz ettikleri ve / veya öldürdükleri iddia ediliyor. Arsa, “onursuz” ölüler için bir cenaze yeri olarak belirlenmiştir. Mezarlar yalnızca sayılarla tanımlanmaktadır ve Amerikan bayrağının E arazisi üzerinde dalgalanmasına izin verilmemektedir.
Mumya Mezarlığı
Arkeologlar, adı bilinmeyen nedenlerle “Manda Yolu” anlamına gelen Mısır’da bir mezarlıkta bir milyon mumya keşfettiler. Harfi harfine.
Mezar toprağının yaşı, birinci yüzyıldan yedinci yüzyıla kadar uzanıyor ve ölülerin çoğu tabuta konulmamış veya herhangi bir türde mezarlık eşyası olmadan gömülmüş. Mezarlık, Roma İmparatorluğu tarafından kontrol edilirken, Mısır’ın fakir ve düşük statülü vatandaşları tarafından kullanıldı.
Bu sıradan vatandaşlar, firavunların cenaze törenleri gibi bir töreni karşılayamasalar da yas tutanlar tarafından ölülerin gömülmesine büyük özen gösterildi. Bilim adamları, çok sayıda beden olmasının nedenini henüz keşfedemedi, çünkü hepsinin yerel sakin olması pek mümkün değil.
Arkeolojik kazıda, 213 santimetreden daha uzun olan ve gömülürken sığması için yarıya bükülmüş bir mumya ve bir miktar sarı ve kızıl saçlı mumya dahil bazı şaşırtıcı örnekler ortaya çıkarılmıştır. Kızıl saçlı ve sarı saçlı mumya kümeleri, aynı site içerisinde keşfedildiği için mezarlık otoritesinin insanları saç rengine göre gömdüğü yönünde bir fikir verebilir yahut mezarlıklar ailelere ayrılmış, ailecek gömülmüş de olabilir.
Kaynak: Listverse