Martı nasıl olduysa, bizim apartmanın ışıklık diye tabir edilen boşluğuna düşmüştü. Apartman boşluğundan iki gündür sesler geliyordu. Bende içimden komşulara kızıp duruyordum ışıklığa çöp atıyorlar diye. En son dayamayıp bakacağım dedim kimmiş bu çöp atan. Bir de ne göreyim kocaman bir martı, yeterince havalanamadığı için uçmaya çalışıyor fakat uçamayıp tekrar boşluğa düşüyordu. Göz gördü artık martıyı orada bırakmak ne mümkün. Ama nasıl çıkartacağız onu oradan? İtfaiyeyi arayalım dedim. Aradık.’’ Martılar kendi çıkabilir, kedi olsa gelirdik’’ dediler. Martıcık kedi olmadığına mı üzülsün orada mahsur kaldığına mı üzülsün… Kaldık yani martıyla baş başa. Nasıl yapmalı nasıl kurtarmalı martıyı? Aşağıya ineceğiz dedim, ışıklığa. İndik ama martıyı kurtarmak mümkün değil martı çok korkmuş, bize saldırıyor. Biz de onu kurtarmaya çalışıyoruz. Bir an martı köşeye sıkıştı tam alacağız derken martıyı, ışıklığın kenarında boşluk varmış meğer, martı o boşluktan aşağıya düştü.
O an ki dehşetimi anlatamam size martı için her şey bitmişti artık… İki duvarın arasındaki boşluğa düşmüştü, her şey bitmişti martı için, derken; meğer o boşluk zemin katın bahçesine açılıyormuş. Hemen zemin kattaki komşuya indik. Pardon sizin bahçeye bizim martı düştü de! Tabi ki buyurun dedi. Hemen bahçeye çıktık ama martı yakalatmıyor kendini. Bizde martıya korkmadan, zarar görmeden geçebileceği bir koridor oluşturduk. Martı bahçeden mutfağa, oradan koridora, koridor kapısından apartmanın içine, oradan da apartman kapısından dışarı özgürlüğüne uçtu.
Tam da her şey bitmişken evrenin bütün kapıları açıldı martı için ve martı o kapılardan Kocaman kanatlarını açarak uçtu gitti özgürlüğüne…