in

Eski Bayramlar Niyetine – Covid-19 Bayram 2020

Meşhur sözdür kaç yıldır çocuk büyük herkesin dilinde. ‘Nerde o eski bayramlar’… Her bayram. Ne kadar iyi geçse de hep bir eskisini aratır, çoluk çocuk herkeste geçmişe dair bir nostalji bir iç çekiş anarken.

Bu yıl bambaşka, içinde bulunduğumuz olağanüstü durum, malum Covid-19, yeni tip Korona virüsü dünyayı sarsan bulaşıcı saldırgan. Bu bayram hiçbir bayram gibi olmayacak. Kimsecikler demedi, diyemedi ‘nerde o eski bayramlar’ diye 2020’nin bu ilk bayramında. Kabullenildi, eski hatta eskilerin yenilerine bile benzemeyecekti bu bayram.  Uzak durun dediler doktorlar. ‘Aile ziyaretlerine gitmeyin, büyüklerinize sevginizi onları koruyarak gösterin.Giderseniz mesafenizi koruyun maskenizi takın dendi uzaktan seslenin’.

Pazara düşmüştü bayramın ilk günü, aslında birçoğumuza göre ilk ve tek,  gerçek bayram günü.

Memlekette kısmi sokağa çıkma yasağı bir önceki Pazar kalkmıştı. Yani seyahat serbest, hatta şehirler arası gitmelere de açıktı artık yollar. Hani kademeli olarak açılıyor ya bütün iş yerleri, daireler, eğlence mekanları,restoranlar, barlar. Bir Haziran itibarı ile casinolar, oteller; açılıyordu işte bildiğimiz bayağı, güya kendi içinde kapalı bir KKTC.

Nerelere gittim birden diye fark edip düşüncelerine geri döndü kadın… Bayramı anlatıyordu, açılmalar kalsın başka yazıya diyerek odaklandı düne, bugüne.Yazmaya başlamadan son iki saatte çizdiklerine. Bir nevi bayramın getirdikleri çözümlemesi idi çizdikleri. Her çizgi dünden beri kafasının içinde birikmiş baş ağrısı derecesinde ağırlık yapan o bin bir duygunun yarattığı karmaşadan çıkan birçok düşünce…

Müteşekkirdi bayramda gidebileceği anne-babası vardı, çok şükür sağlıklıydılar da büyük ölçüde. Covid-19 da olsa bu süreçte on beşte bir alışveriş, banka ve eczane ihtiyaçlarını gidermek için gidip görmüştü onları uzak durarak, mesafeyi koruyarak. Ne onlara ne de kendine bir şey olsun, yani evren korusun, hastalık bulaşsın istemezdi. Onları korumaktı amacı kendini de korurken. Sonuç olarak önceden belli bir temas olduğundan bayramda da gidebilirdi ziyarete.

Önceden gidip de alışverişe yardım edemediği için annesiyle konuşmuş iş bölümü yapmışlardı ne pişirileceği konusunda. Annesinin son zamanlarda merak saldığı ‘televizyon tariflerinden’ birini deneyeceklerdi. Kadın, pişirme payına düşen pilavı, bulgur ile değil de kara buğday ile yapacaktı glüten dokunur diye. Geceden nohudunu kaynattı hazırladı diğer malzemelerle beraber. Unutmak istemezdi. Kendince başka bir şeyler daha hazırlamak istedi, eli boş gitmesindi. İlk defa dondurma yapmayı denedi bir de mercimekten ekmek. Zaman aldı bütün bunlar, geç başlamıştı bir de. Cumartesiye düşen Arife günü, onun İngiltere’deki kızı torunu ve eski eşi kadim dostu ile üçlü buluştukları gece …Covid-19 geleli beri ‘Saturday Night Family Meeting’ İngiltere’de yaşayan biricik kızı ile, ailesi ile internet üzerinden görüşüp sohbet ettikleri, torunu ile oyunlar oynadıkları geceydi… Geç başlamış geç bitmişti.Bayram hazırlıklarının tamamlanması derken kadın az uyumuş yorgun kalkmıştı.Haliyle gün içinde de yorgundu. Evden çıkmaya çalışırken esen deli rüzgar neredeyse arabaya binmesini engelleyecek kuvvette eserken daha yolun başında hayli bir yormuştu onu. Rüzgar, şehirde yaşayan annesinin evinde de devam etti evlerin sıklığından dolayı daha az hissedilse de. Bu yüzden kapı pencere kapalı oturdular çoğu saat. Bunaldı kadın, baş ağrısı geldi, arttı sonra, sıcaklandı. Kucaklaşma el öpme ayrı koltuklarda oturan anne babayla temsilen uzaktan yapıldı, kendisi de bir üçüncü koltuğa oturdu. Arayanlara herkes seslensin diye yapılan telefon paylaşımları sırasında tedirgindi, her üç telefon da elden ele gezerken. Komşu gelip güllaç getirdi kapıdan annesi çıplak eliyle alınca garipsedi. Komşuya gatmer* götürüleceğinde annesine onun tabağını yıka da geriverelim dedi tekrar git gel olmasın. Neyse tabakla beraber annesinin elleri de yıkanmış oldu. Kaymak yağlı gatmeri götürme görevi kendisine verilmişti, gancellinin** elini tutmak zorunda kalması da onu rahatsız etti. Sonra kapıyı çalmasına gerek kalmadan telefonda olan komşu ablanın onu görmesi onu sevindirdi. Tabağı uzatıp hayırlı bayramlar diledi, uzaktan komşunun İngiltere’den arayan telefondaki kızına da iyi bayramlar diye bağırıp tabağı bıraktı çıktı. Doğru ellerini yıkamaya. Tedirgindi.

Sıra annesinin yaptığı gatmeri tatmaya geldi. Glüten ve laktoz duyarlılığına rağmen sevdiği arada özlediği bir tatlıydı. Annesi bu bayram yapacağını söylediğinde sevinmiş dört gözle beklemişti. O, o ne, tadı bir değişik bu tatlının! Keşke bazen her hissedip de düşündüğünü söyleyecek kadar dürüst ve doğrucu olmasa. Birazcık olsun kıvırtabilseydi gerçeği… Yok ama öyle biri değildi işte. Eline sağlık güzel olmuş anne diyecek yerde, ‘bu tatlı başka türlü, değişik bir tadı var’ dedi. Bunun üzerine annesinin ‘zaten görüntüsü de farklı ve şahane oldu’ demesine rağmen o, ‘hiç hayalimdeki gibi değil’ dedi yine de ve ‘daha iyi, çok yemem dokunur zaten’ diye de ekledi. Sonunda, eline sağlık demesi annesinin asılan yüzünü kaldırmaya yetmedi bu sözlerin ardından.

Gün adına gelişecek olumsuzluklar adına haneye yazıldı mı eksi bir!

Arada masayı hazırlamaktı falan, toparlandı gibi durum. Geldi yemek saati.Et yemeyi tercih etmediğini, pek hoşlanmadığını bildiği halde annesi böyle günlerde et yemekleri pişirmek isterdi hep. İtiraz etmemişti bir gün önceki iş bölümünde annesinin bu ‘televizyon tarifini’ pişirmek istediğini söylemesine.Hem dana biftek hem pirzola, alttan bol yeşil biber üzerine de domateslerden adeta kapak. Kuru olur diye tahayyül etti; esas et suyu ve etin kokusuydu onu rahatsız eden. Yemek fırından çıkarken sulu olduğunu görünce hemen onu eksi ikiye taşıyacak yorumu yapıştırdı.

– Sulu ise et kokacak ben yiyemeyeceğim!

– Öyle olması gerek kokmaz, dedi annesi. Sofraya oturdular, üstten almasını söyledi annesi o pirzolalar çok yağlı deyince de (kasabın suçu hep öyle verir,babasının suçu hiç itiraz etmez!) biftecik*** var onları al diye tepsiye işaret etti babası. Yedi bir şekilde ve neyse ki etlerin aslında fazla pişip sertleştiğini söylemedi.

Güzel de sohbet oldu. Annesi onun tabağı her zamanki yerinden bir sandalye aşağıya kaydırmıştı, uzak olmak istersin diyerek. Oturduğu yerden karşı duvarda asılı olan dedesinin siyah beyaz fotoğrafına takıldı gözü. Beraberinde getirdiği kendi yapımı limon likörü kadehini ona kaldırdı sesli söyleyerek.Fotoğrafta, stüdyoda çekilmiş olmasına rağmen ağzında sigarası olan Cemal dedesi içki içmeyi, ailesini etrafında toplayıp yiyip içmede alem yapmayı çok severdi rahmetlik, mutlu olurdu.

İşte o zamanki bayramlar gerçek ‘bayram’ olurdu. Dedesinin yedi çocuk ve yirmi dört torunundan beşi eşleri ve on altı torunu ile beraber geçen bayramları hatırladı kadın. Hele bir geçmiş bayram vardı ki hafızasında, anne tarafından nenesi, dayısı, yengesi onların dört çocuğu İngiltere’den gelen amca ve yengesi, yeğenleri, babasının hala oğlu ve eşi, iki halası onların çocukları, annesi babası, tüm kardeşleri ve kim bilir başka hatırlamadıkları… O kalabalık cıvıl cıvıl günün mutluluğu coşkusu canlandı gözünde, o küçük eve sığan onca insan. Konuştular biraz o günlerden, eski bayramlardan, dedesinin sigaralı fotoğrafının şu an masada oturan anne babasının karşıdaki pencerenin içinde duran koskocaman düğün fotoğrafı ile aynı gün çekilip çekilmediğinden.Altmış yıllık resim olmasından falan. Onu takiben anne ve babasının yaklaşan nikah yıl dönümünden — Oldum olası babası nikah tarihini, annesi de yedi ay sonrasındaki düğün tarihini addederlerdi yıl dönümü olarak.— Söyledi de babası annesine bakarak “Geliyor ama (12 Haziran) sen onu saymazsın tabii”. Temmuz sonu için ayırtıp ödedikleri tatile geçti sonra konu, gidilir miydi, gidilmez miydi o saate kadar Covid-19 dolayısı ile kapanan yollar, duran uçuşlar başlar mıydı, başlasa da güven duyulur muydu doğrultusunda konuşmalar oldu sonuçlanamayan.

Güzel geçiyordu bayram ‘her şeye rağmen’. Derken masa toplanma aşamasına geçildiğinde kadına kaç yıldır konuşmayan küçük kardeşi aradı annesini, bayram kutlamak için görüntülü. Annesi hem onunla hem gelini hem torunları ile konuştu, babasına da verdi telefonu seslensinler diye. Bekledi kadın konuşma arasında annesi, ablan da burada desin, fakat o demedi, cevapta onu da kapsayacak direkt sorulara bile kendisi orada yokmuş gibi cevap verdi.

Kadının ağırına gitti bu ve telefon kapanınca annesine niye öyle kendisinin varlığını inkar ederek konuştuğunu sordu. Annesi “aranıza girmek istemem”deyince daha da içerledi. Girilecek bir ara yoktu ki zaten. Anne olarak onun o arayı bulması gerekirdi halbuki. İstediği kardeşinin düşünemediğini annesinin yapması sadece orada olduğunu söylemesiydi, gün içinde diğer arayanlara söylediği gibi. Hem varlığı hem de yemeğe yorgunluğu pahasına koyduğu katkı hepten inkar edilmişti bu durumda. Kardeşi ister seslenir ister seslenmezdi, oda onun ayıbı olurdu diye de belirtti annesine. Üzüldü tabii annesi, kadın da üzgündü ama söylenmesi gerektiğini düşündü.

Annesinin hep yanında olan, ne olursa olsun hiç küsmeyen tekiydi dört çocuğun. En büyük olduğundan mı, insanın ana babasına küsme lüksü olmadığını düşünmesinden ve o doğrultuda davranmasından mı, annesi yıllar boyu anlayışı ondan beklemiş, diğer kardeşleri küsüp barışırken kırılmasınlar tekrar gücenmesinler diye onu yermişti.

Yine İngiltere’den yeğenciğinin araması ile kesilen konuşmada annesi az önceki hatasını tamir etmek istercesine “bak halan da burada, al ona da seslen”diyerek telefonu uzattı annesi. Epeyi konuştular o da dinledi. Sonlandırmaya yakın kendi kızı aradı kadının — Gençlerimizin hepsi maalesef İngiltere’de—Konuştular, torun seslendi, kızı nenesine seslendi sonra dedesine sırayla ve dört yaşındaki toruncuk da “happy dede” dedi “happy bayram dede” yerine,gülüştüler.

Konuşmalar bitince, hala yüz ifadesi sönük olan annesi kadına, söylediği şeylerin kafasını bozduğunu, kardeşi ile konuşurken telefonu ona uzatıp al  seslen demek istediğini ama ne olacağını bilmediği için huzursuz hissedip ne yapacağını bilemediğini itiraf etti ve “düşünemedim, kusura bakma” dedi…Sonrasında kadın baş ağrısına daha fazla tahammül edemeyip artık ayrılacakken tekrar özür diledi sarılmaya uzanarak, iyi ki varsın diye de teşekkür etti.

Eksi üç mü yazılacak haneye yoksa bire bir mi oldu şimdi durum.

Aslında Covid-19 değildi bugün anne babasının yanında sadece kadının olmasının tek nedeni. Oğlanların ikisi de İngiltere’de, arka mahallede nerdeyse karşı komşu sayılacak diğer kızları yıllardır onlara küstü. Son iki senedir yanlarında kalan yeğenciği İngiltere’ye babasının yanına gideli her özel günde olduğu gibi bayram sofralarında da sadece üçüydü. Yani ne olursa olsun yıllardır anne babasının hep yanında duran tek kendisiydi dört kardeşten. Buruk muydu bu bayram? ‘Nerde o eski bayramlar!’.

*Gatmer: Katmer

**Gancelli:Bahçe Kapısı 

***Biftecik Biftek

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dürüstlük Arkeolojisi

Bir Martının Kişisel Gelişim Hikayesi