Alışmak, sancılı bir süreçtir. Eskiyi bir anda yok saymak kolay değildir. Bir ayağımız eskideyken yeniyi gözümüzde büyütürüz çoğu zaman.
Yeni bir ilişki, yeni bir şehir, yeni bir ev “alışmak” sözcüğünü yabanıl bir at gibi koşturur beynimizin engin ovalarında. Güzeldir, hüzünlüdür, manzaralar birbirine karışır, harmanlanır.
Bu koşu bir yerde yavaşlar, sonra durur ve siz inersiniz atınızdan. Etrafa şöyle bir bakar, işte burası yeni yurdum dersiniz biraz ürkek ama umutlu. Her şey size davetkar gözlerle bakar gibidir. Ben hep buradaydım, tanı beni der gibi. Geldiğiniz yerle kıyaslamalar başlar ilk önce, bu ürkekliğinizi biraz olsun dindirir. Yeni bir güven kaplar içinizi sessizce. Artık keşfe çıkma zamanı gelip çatmıştır. Küçük kaleler fethedersiniz ve asarsınız tepelerine hedef çantanızdaki küçük bayraklardan. O kadar da yabancı değilsinizdir artık, çünkü küçük de olsa bayraklarınız dalgalanmakta ve sizi fark edilir kılmaktadır.
Günler birbiriyle cilveleşirken belki büyük bir ordu değildir yeni dostlarınız ama hepten de yalnız değilsinizdir. Sizi tanımak isteyen kişiler beliriverir etrafınızda; kimsiniz, ne için buradasınız… Biraz gülümsemeyle karışık bu meraklı insanlardan yeni dostluklarınız için küçük bir seçim yapabilirsiniz. Bu arada keşfin bizzat kendisi, size yeterince kalabalık bir dostluk etmektedir.
Velhasıl gitmek, gürültülü bir şimşekse; alışmak, peşinden gelen sağanak gibidir.
Kalemine sağlık. Keyifle okudum.