in

Uçmaktan Koparılmış, Mavi Süsen Ya Da Vail El Suud

“Dünyadaki her görüntü bir simgedir. Her simge de açık duran bir kapı. Eğer insan ruhu hazırsa geçebilir bu kapıdan ve dünyanın bütünleştiği o öze, sizin benim gecenin ve gündüzün tek bir olguya dönüştüğü yer ulaşabilir. Her insan yaşam sürecinde o ya da bu nedenle böyle açık bir kapı ile karşılaşır bir gün ve görüntülerin tümünün simgesel olduğunu, bu simgelerin ruhla ölümsüz yaşamın ardında gizlendiğini düşünür. Ama bu kapıdan girip dünyanın hoş ve çekici görüntülerini silip onların yerine sezgiyle algıladığımız gerçek özü elde etmeyi gerçekten isteyen az insan vardır.”Herman Hesse

H.Hesse, bir masalında, Anselm adlı bir çocuktan söz eder. Çocukluğunu güneşli bir bahçede cıvıltılı bir sevecenlikte geçiren Anselm mavi süsen çiçeği karşısında neredeyse büyülenir. Onu uzun uzun seyreder. Büyüyünce artık hayatında bahçelerin çiçeklerin yer almadığı, günlük yaşam koşturmacası, akademik kariyer telaşı içinde kaybolduğu bir döneme girer. Kokuları unutmuştur. Renkleri unutmuştur. İris adlı aşık olduğu kız ona bu eskide kalan şeyleri çağrıştırana kadar… Sonra aşkının onu düşürdüğü yolculukla süsen çiçeğinin içinde kaybolur. 1918 yılında yazılmış bu masal bugün 2019 yılındaki günümüzde dokuz yaşında bir çocuk intihar edince kaybolmuş bir çocukluğu arayış öyküsü olarak geldi gözümün önüne… Vail El Suud. Kocaeli Kartepe Acısu Mezarlığı. Türk Fransız Kardeşlik Ortaokulu.Mezarlık kapısı. Ondan geriye kalanlar… Dokuz yaşında bir çocuğu bu noktaya getiren birbirine dolanmış bir yığın süreç olabilir. Özellikle de onun göçmen oluşuyla… Başka bir ülkede bırakılmış bir çocukluk?

Çocuğun Suriyeli oluşu ve dışlanmışlığı yüzünden intihar ettiğinin düşünülmesinden önce beni düşündürten onun kendini mezarlık kapısına asmış olması. Her şeyin yerinin katı kurallarla öğretildiği bir yaşam sürüyor olmalı. Hayatın acı suyuna maruz kaldığı… Ölümün yeri de mezarlık… Artık gücünün yetmediği… Ölürken bile kimseye yük olmak istemediği… Sorun çıkarmak istemediği. Kendini mezarlık kapısına asmak bir eylem biçimi. Bir sanatçı tavrı. Bunu ya bir çocuğun hayata karşı saf sevgisine sahip biri yapar, doğrudan bir şey söylemek isteyen biri; ölenlerin yeri mezarlıktır.  Ya da bir sanatçı.  Yaşamda bir yerinin olmadığını, yerinin mezarlık olduğunu… Yaşarken kendini mezarlığa asmış olmak… Basamak. Çocuk bizlere bir sonucu işaret ediyor. İçinde bulunduğu katı bir düzeneği işaret ediyor. Bir çıkmazı. Kendi ölüsünü kendi mezarına kendi küçük bedeniyle taşımış. Hiç kimseye yük olmak istemiyor. Temel sorun geçim sıkıntısı. Olay çıkarmadan, kimseye yük olmadan ayrılmak.

Çocuklar çoğu yetişkinlerden birçok konuda daha duyarlıdırlar. Tatlara, kokulara, acıya, ışığa, soğuğa, sıcağa duyarlılıkları değiştiği gibi yetişkinlerin, olaylara karşı da değişir. Bir tür körleşme yaşarlar. Ama çocukların dünyasında her şey daha canlıdır. Yukarıda Hesse’nin bahsettiği sezgi kapıları daha açıktır. Bu yüzden çocukluğa bir geri dönem değil, aslında bir bütünlük, tamlık dönemi, ileri bir dönem olarak bakmalıyız. Azala azala gerçekleşiyordur belki de büyüme… Dolayısı ile onu bu noktaya getiren olaylar zinciri, yetişkinlerin kör olduğu algılamadığı bir olaylar zinciri olabilir. Duyarsızlıklarından değil, Canetti’nin sözünü ettiği, maruz kaldıkları körleşme yüzünden.

Her gün dokuz yaşında bir çocuk intihar etmiyor. Durup üzerine düşünmemiz gereken bu. Bir çocuğun kendini mezarlık kapısına asarak intihar edişi. Sanki kapısından girilecek bir yermiş gibi ölerek kendine bir yer arayışı…

Çocuk intiharları biz geride kalanların yüzüne vurulmuş en büyük şamar. O çocuğun intihar edecek o mutsuzluk aralığını bulabilmiş olabilmesi için o kapıyı bin kere yoklamış olması ve bin kere mutsuzluğundan emin olmuş olması gerekir. Nedir dokuz yaşında bir çocuğu bu kadar mutsuz eden. Hayatın boşluğu. Herkesin kendi hayatına koştuğu. Bireysel mutluluğu peşinde koştuğu. “Ben… ben…” dediği. Tüm yaşam kapılarının bir bir yüzüne kapandığı geri kalan hayatın sonsuz boşluğunda bir arkadaş bulamadığı… Bir kardeşlik okulunda belki de dışlandığı… kim bilir? Ondan geriye kalan bize bıraktığı bu utanç fotosu. Kim bakabilir ona yüreği ağlamadan. Kendini mezarlık kapısına asmış dokuz yaşında bir çocuk. Şu şiir senin için çocuk…

UÇMAKTAN KOPARILMIŞ KUŞLAR

Ayaklarımız yerden kesilseydi uçardık

Annemizin ayakları yerden kesildiği için

Doğarken uçarız aslında

Kanatlarımız bacakları annemizin

Ve doğururken uçar anneler!

Geriye mıh gibi hayatlarımız kalır

Mezarlık kapısına asılı

Uçmaktan koparılmış

Çocukluğun o güzel uçmalarından…

Vail El Suud.

Yazan Tersla

2 Yorum

Cevap Yazın
  1. Bu çocuk arkadaşları tarafından ırkçı dışlanmaya uğradığı için intihar etmedi mi? Keşke yazınızda olayın bu boyutuna da değinseydiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Darren Aronofsky’nin ‘Mother’ı ya da Tüm Keşmekeş İçinde Doğmaya Çalışan

Joker: Cassandra Sendromu