in

Otuz Beşlik Rakı

Fazla uzaklaşmamamı söyleyen annem, düğün yerinde, mavi tahta bir sandalyede otururken, ben etrafta dolaşıyor, çekirdek çitleyip sigara içerek yavuklularını, sözlülerini veya çıktıklarını dikizleyen delikanlılara bakıyor, bir kulağımla da cümbüşten, deften ve dümbelekten müteşekkil orkestrayı dinliyordum.

Macun satanlar, fındık fıstıkçılar, pamuk şekerciler, baloncular ortalıkta mütemadiyen dolanıyor, muzip bir hareketle çocukların dikkatlerini çekip ebeveynleri mecbur bırakmanın yollarını arıyorlardı.

Ege düğünlerinde, gece belli bir saatten sonra erkekler, zeybek, harmandalı oynadıkları için kadınlar, çocuklar pisti boşaltıp yavaş yavaş kenara çekiliyorlardı.

Bazı berduş gençler ve bekârların arasına karışmış kopuk evli erkekler, sırtlarında çifte kırma, bindirmeli tüfeklerle meydana çıktılar ve tabii bu durumdan kadınlar, çocuklar fazlasıyla huzursuz oldular.

Hele hele aferin deliliğiyle meşhur ve biraz da çakırkeyif Ü., süperpoze (bindirmeli) tüfeğini kadın, çocuk kümesinin üstüne doğru tedbirsizce tutunca bir çığlık koptu ve ortalık bir anda karıştı.

Hâli vakti yerinde olmayan, müzmin bekâr, Yanık S.’ye maddi olarak destek verdikleri için hürmet gören, bu yüzden etrafta, tetikte bekleyen, otuzlu kırklı yaşlarda adamlar, ihtiyar heyetinden bazı kimseler, hemen olaya müdahale ettiler ve Ü.’nün yakasına hırsla yapıştılar.

“Şu tüfeğin kundağını bırak! Bak, hayır, Ü.! Elini tetikten çek, çek diyorum sana. Oğlum şimdi bir iş çıkaracaksın! İnsan içinde tüfek ile tabancayla oynanmaz, sen bunu bilmiyor musun?”

“Yakamı bırak… Çek elini… Dokunma, bak belimden ameliyatlıyım. İnsan sözü dinle. Şimdi elimizden bir kaza çıkacak. Dut gibi sarhoş düğün yerine geliyorsun. Sen kiminle içtin söyle bana?”

“S., sen buradan uzak dur, sen geç yerine, gelin hanımı yalnız bırakma. Çocukları bizden uzak tutun! Kadınlar otursun yerine. L., şu kardeşine bir şey söyle! L. sana diyorum duymuyor musun?”

Ben, belli bir mesafeden, ürpererek ve heyecanla hırgüre bakıyordum. Bir yandan da yaşanan bu kargaşada annemin nerede olduğunu, beni arayıp aramadığını merak ediyordum.

Deli Ü.’yü düğün yerinden itip kakarak çıkardılar, adamın boğazını sıkıp kıpkırmızı geçirdiler, gömlek düğmelerini kopardılar. Bahçeli bir evin avlusunda itiş kakış daha devam etti. Homurtular yükseldi, ayakkabı ökçelerinin toklamaları, nalçaların iç gıcıklayan sesleri duyuldu.

Deli Ü.’nün hırçın ağabeyi L., öteye beriye epey koşturdu, kardeşini korumak için elinden geleni yaptı, kimi zaman arada kaldı ama başarılı olamadı ve neticede Ü. adamakıllı tartaklanmıştı.

Saygın muhtar da kendisini gösterince, ortalık yatışır gibi oldu. İnsanlara sakin olmaları anons edildi, delikanlılardan kimler kimlerle zeybek oynayacaksa bir kenara toplanmaları talimatı verildi.

Cümbüş, def ve dümbelek bir oldu, tekrardan çalmaya başladı. Çalgıcı ablalar, vukû bulan hareketlilikten korkmuşa hiç benzemiyorlardı. Hatta geceye biraz renk geldiği için bu durumdan hoşnut olmuşlardı.

Herkesin önünde, kardeşinin tukaka edilmesine ve kendisinin de bir ara yerde sürüklenmesine içerleyen L. geldi ve bir kenara yığılmış kuru çalıların üstüne oturdu ve ıhlayarak cebinden otuz beşlik rakı şişesini çıkardı.

Arada kendisini gözetleyenlere, bana veya düğün yerine bakıp ‘tıkır tıkır’ diye metal sesler çıkararak otuz beşliğini açtı ve öfkesini ondan alır gibi şişeyi kafasına dikti.

Rakı; zayıf, kırışmış boğazından aşağıya lıkırtıyla aktı ve tabii genzini, midesini, ciğerlerini köz gibi yaktı. Can havliyle ceplerini arandı L., aksi gibi yanında su, rakıya katkı yapacak limon, portakal veya mandalina yoktu.

Birden gözlerini bana dikerek ve ağzını kocaman açarak, “Haaaa!” diye bütün gücüyle bağırmaya başladı. Ne olduysa, ben de kendimi tutamadım ve onunla birlikte “Haaa!” diye haykırmaya durdum.

Beni, L. ile karşılıklı bağrışırken bulan ve hadiseyi anlamayan annem, “Yarım saattir seni arıyorum, hangi cehennemdesin?” diyerek başıma bir tokat çatlattı.

“Sus, ele güne karşı bağırma! Nerde it kopuk var onları buluyorsun! Kim bu adam? Ne yapıyor çalıların üstünde o? Geç eve. Sokaklara sığmıyorsun. Nerede bir züppe var onlarla ahbap oluyorsun.”

Ben, annemin elinden tutup düğün yerinden kuzu kuzu uzaklaşırken L. yüzünü ekşiterek rakısını yudumlamaya devam ediyor, arada, “Kim hırpaladı ülen benim kardeşimi? Alçaklar, ancak garibana had bildirip ders verirsiniz,” diyerek hiddetlenmiş gibi yapıyordu.

Kimsenin kendisini ciddiye almadığını anlayınca, zorunlu olarak uslanıyor, hüzünleniyor ve harmandalı oynayan gençlerin zıplamalarına ve diz çökmelerine dalıp gidiyordu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Sekiz Mart, Sanal Salgın, Gerçek Hayat

Gülüşler-1