Biri eğlenmek için bir film yapmış! Filmden çıkar çıkmaz aklımda kalan tek cümle bu idi. Fakat “İyi Günler” sonra sonra değerini anladığım bir film oldu. Öncelikle film müzikleri ile başka bir dünyaya adım atıyorsunuz… Sonrasında günlük yaşamın gevşek dokusu içinde ilerletilmeye çalışılan aksiyonun, günlük yaşamın gevşek dokusu ile kesişen kriz anlarının bugünkü yaşantımıza ne de çok benzediğini fark ederek, sanatın temel işlevlerinden biri olan ayna olma, yansıtma, gösterme gücünü fark ediyorsunuz… Özellikle “Sıska” tiplemesinin otel odasında tam da adamımızı yakalayıp, klasik öldürme, intikam alma sahnesini izleyeceğiz derken, bu kriz anında diyalogların, nişanlısının estetik ameliyatı için gerekli parayı temin etmek ve de evlenebilmek için hırsızlık yaptığı, ayrıca bu duruma annesinin çok mutlu olacağı şeklindeki açıklamalarla sürmesi, günlük yaşamın gevşek diyoaloglarına dönüşmesi kara komediyi oluşturuyor ve bu haliyle filmin en etkileyici sahnesi. Bunun yanında Sıska’nın tam iş başındayken gene klasik türdaşlarının tam aksine adamımıza, “doğru mu” “gerçekten mi” gibi sorular sorması, yanıtları duyup özümseyip üzülecek kadar vakit tanıması, inanma payı bırakması da bu sahnelere özgü alışkanlığı bozması bakımından oldukça güçlü komedi içeriyor.
Film hakkında söylenebilecek en güzel şeylerden biri de durup dururken tüm numaralandırılmış geçişlerin dışında bir deniz sahnesi izlettirmesi izleyiciye… Su ve müzik… Neredeyse günlük yaşam dokusunda akan filmin içinde takip etmek konusunda da çok ısrarcı olmadığımız bir aksiyon kurarken sanki yönetmenin de biraz kafa dinleme gereksinimi duyduğu bir yermiş gibi hepimizi rahatlatıyor. Ayrıca Batı’nın kesintisiz hız temasına biçimsel olarak da Doğu’nun derin yavaşlığını sunar gibi…Filmde, kapitalizmin hepimizi peşinden koşmaya mahkûm ettiği bir çanta dolusu para olarak sunuluyor ana tema olarak işlenen özgürlük kavramı… Ki şantiyede geçen oldukça eğlenceli özgürlük çeşitleri diyaloğu da bunu kanıtlar nitelikte: “Semt pazarı özgürlüğü,” “süpermarket özgürlüğü,” “online alışveriş özgürlüğü.” Araçların geçtiği yollar üzerinde kimde ne kadar para olduğunu gösteren sistem de yine para-özgürlük ilişkisine vurgu yapıyor.Sarı Göz ’ün esir aldığı ressamla konuşmasını içeren ilk sahnede kullanılan gülen gözlerle kaplı arka fon da özellikle eski çizgi tekniğini kullanmış bir animasyon filminde, özdeşleştiğimiz, özdeşleşemediğimiz hayat üzerine oldukça düşündürücü çünkü bir an arkadaki kişileri de gerçek sanıyoruz. Çünkü onlar da çizgi, karakterimiz sıska da çizgi… Bu da yine filmin Uzak Doğu’ ya özgü felsefi altyapısını destekler nitelikte. Ayrıca günümüzün birbirine karışmış, “sanal” “gerçek”, “iç” “dış” yaşantısına vurgu yapması bakımından da düşündürücü ki yönetmenin böyle bir seçimi tercih etmiş olabileceğini de düşünüyoruz çünkü internet kafeyi (adı enteresan “Namus İnternet Kafe) neredeyse film mekanı olarak kullanmış.Sözün özü, doğallığını yitirmemiş bir uzam sahibi hayat gibi yavaş yavaş etki eden sonra sonra anlaşılan, öncesinde eğlencelik yüzeysel bir filmmiş gibi, sonrasında derin! İyi seyirler…