208.) (Bir) Döküm
2022’nin ilk çeyreğinde okuduğum 34 kitaptan 14’ü önerilebilir nitelikteydi. Biyografiden nehir söyleşiye; romandan doksanlı yılların rock hayatını sosyolojik açıdan incelemeye çalışan kitaba kadar oldukça çeşitli bir öneri listesi oldu.
Kitapları beğeni sırasına göre değil, okunma sırasına göre listeledim.
Dilerim, Pis Okurun Notları’nın okurları için ilgi çekici bir öneri listesi olmuştur.
- İvo Andriç, Drina Köprüsü, Çevirmen: Hasan Ali Ediz, Nuriye Müstakimoğlu, İletişim Yayıncılık, Roman, 354 s.
- Phil Baker, William S. Burroughs, Çevirmen: Büşra Balcan, Runik Kitap, Biyografi, 219 s.
- Junichiro Tanizaki, Gölgeye Övgü, Çevirmen: Didem Kizen, Jaguar Kitap, Deneme, 80 s.
- Georgi Vladimov, Sadık Ruslan, Çevirmen: Kayhan Yükseler, Jaguar Kitap, Roman, 195 s.
- Emrah Safa Gürkan, Ezbere Yaşayanlar, Kronik Kitap, Tarih/İnceleme, 400 s.
- Ali Akay vd., İstanbul’da Rock Hayatı, Doğu Batı Yayınları, Sosyoloji, 262 s.
- Devrim Özkan-Buğra Kalkan, Bir Ömür Düşünmek, Serbest Kitaplar, Ahmet Arslan’la Nehir Söyleşi, 428 s.
- Juan Gabriel Vasquez, Düşen Şeylerin Gürültüsü, Çevirmen: Süleyman Doğru, Everest Yayınları, Roman, 275 s.
- Tom McCarthy, Kalan, Çevirmen: Çiğdem Erkal İpek, Jaguar Kitap, Roman, 324 s.
- Eugene Ionesco, Yalnız Adam, Çevirmen: Bertan Onaran, YKY, Roman, 112 s.
- İhsan Oktay Anar, Tiamat, Everest Yayınları, Roman, 160 s.
- İsmail Kadare, Rüyalar Sarayı, Çevirmen: Finesa Xhibo, Jaguar Kitap, Roman, 184 s.
- Andrew Leak, Jean-Paul Sartre, Çevirmen: Göksu Göçhan, Runik Kitap, Biyografi, 157 s.
- Erhan Altan, Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Tomris Uyar’la Turgut Uyar Üzerine Söyleşi, 96 s.
209.) Samuel Beckett, Murphy, Çeviren: Uğur Ün, Ayrıntı Yayınları, Roman
Yirmili yaşlarımın ikinci yarısında ardı ardına zorlu metinleri okumaya merak sarmıştım. Tutunamayanlar’dan Yüzyıllık Yalnızlık’a uzanan nice demir leblebiyi o yıllarda okumuş olmam okuma deneyimimin ilerleyen dönemlerinde bana birçok şey kazandırdı.
Beckett’in en zorlu iki kitabını da o yıllarda okumuştum. Önce Watt’ın dehlizlerinde kaybolduğumu sonra da Üçleme’nin içinde boğulduğumu bugün bile hatırlıyorum.
Adlarını andığım iki kitabın ardından bahsi geçen Murphy’yi okumam ise 2021’i buldu. Aradaki yıllarda, Beckett’in ilk ve son dönem eserleriyle Beckett hakkında yazılmış birçok kitabı da okuma fırsatım oldu.
Beckett’in bana en ilginç gelen yönü, anadilinde yazmayı bırakıp Fransızca yazmayı tercih etmesi bu tercihinin altında yatan neden olarak da anlatımını minimalize etmeyi hedeflediğini söylemesi.
Tüm bunlarla beraber Beckett’e asıl ününü getiren, yazarın tiyatro oyunları olur. İzlemese ya da okumasa da ortalama biri mutlaka Godot’yu Beklerken’i duymuştur.
Yazara 1969 Nobel Edebiyat Ödülü’nün verilme gerekçesinde “Yeni roman ve oyun biçiminde yazdıklarında modern insanın yoksulluğunu görünür kıldığı için” ifadesi kullanılmıştır.
1938’de onlarca kez reddedildikten sonra yayımlanabilen Murphy, ilk olarak İngilizce yazılmıştır. İlerleyen yıllarda yazar, kitabını Fransızcaya tercüme eder ve temel alınması gereken versiyonun bu baskı olmasını ister.
Murphy’de, Beckett’in sonraki yapıtlarında bulacağımız temel izleklerin hemen hepsini buluruz: Müthiş bir karamsarlığın eşlik ettiği anti-kahramanın merkezinde yaşamın anlamsızlığı kinik bir mizahla harmanlanarak anlatılır.
Murphy, Üçleme ve Watt’a kıyasla oldukça kolay okunan bir yapıt. En azından doğrusal bir olay örgüsüne sahip ve yazarın okuru, içine atarak kenara çekildiği anlatı girdaplarına sahip değil.
Bu özelliklerine bakarak, varsayımsal okura Beckett okumaya Murphy ile başlamasını önerebilirim.
210.) Yukarıda Beckett’in asıl bilinirliğini, tiyatro oyunları sayesinde kazandığını belirtmiştim. Beckett biyografilerinin tamamı; yazarın oyunlarının sahne uyarlamalarını mümkünse kendisinin yapmayı tercih ettiğini, diğer durumlarda ise adeta kılı kırk yararak süreci bir hayli zorlaştırdığını belirtir.
Yazarın bu tutumu göz önüne alınarak 2000 ile 2003 yılları arasında 19 yönetmene 19 Beckett oyununun uyarlamasının yaptırıldığı son derece incelikli bir proje hayata geçirilir. Sonrasındaysa ortaya 10 saat 47 dakikalık bir bütün çıkar. Uyarlamalar 45 saniye ile iki saat arasında değişen sürelere sahiptir ve projede Atom Egoyan’dan, Neil Jordan’a varan yelpazede yönetmenler yer alır.
Toplamda 4 DVD halinde piyasaya sürülen ve “Beckett on Film” adı verilen derlemenin her bir parçası izlenesidir.
Hiç kuşku yok ki 1960’lı yıllarda Beckett gözetiminde yapılan sahnelemeler ya da günümüzde yetkin kumpanyaların elinden çıkan tiyatrolarda izleyebileceklerimiz bambaşka olacaktır ama Beckett on Film de ev ortamında bize tatmin edici bir bütün sunmaya yetecektir.
Meraklısı için DVD formatında sunulan ürünün ön ve arka kapaklarını buraya bırakıyorum.
211.) David Vann, Caribou Adası, Çeviri: Cem Alpan, Can Yayınları, Roman
Dünyanın farklı coğrafyalarını anlatan romanlar, o coğrafyaların rutinini, bölge insanlarının yaşamlarını, o coğrafyadan çıkan bir yazarın bakış açısından bölge insanlarını vb. detayları içermesi nedeniyle kimi okurların ilgilerini çeker.
Özellikle, İzlanda, Kuzey Kutbu, Alaska gibi zorlu iklim koşullarında her şeye rağmen medeniyet kurabilmiş ve dünya ortalamasına göre bir hayli az insanın yaşadığı bölgeleri konu alan romanlar daha da ilgi çekici olmaya adaydır.
David Vann, fona Alaska’yı oturttuğu romanında yukarıda değindiğim kulvarı doldurmaya aday bir yapıt ortaya çıkarmayı başarmış.
David Vann hakkında bilgi veren tüm kaynaklarda yazarın, 13 yaşındayken babasının intiharına rağmen yıkılmamış bir isim olduğu vurgulanıyordu. Bu durumu, bir pazarlama stratejisi olarak gördüğüm için yazarın kitaplarına mesafeli duruyordum. Bu mesafeye rağmen nihayet Caribou Adası’na bir şans vermeye karar verdim.
Vann, romanında bir aileyi merkeze alarak insan ilişkilerinin derin bir sorgulamasını yapmış. Romanın merkezindeki ailenin büyükleri Gary ve Irene Alaska’nın buzul göllerinden birinde yer alan Caribou Adası’na bir ev inşa etmeye başlarlar. Bu inşa süreci bir yanda Gary ve Irene için hesaplaşmaya dönüşürken diğer yanda kızı, oğlu ve onların aileleri için de başka hesaplaşmaların kapılarını açar.
David Vann, romanında insanlar arasındaki sevgisizliğin derin bir çözümlemesini yapmış. Söylenen yalanlar, dayatılan egolar, kayıp geçen yıllar ve bile bile yapılan hatalar romanı kentli okurlar açısından da özdeşleşilebilir kılmış.
Bunun yanında, benim için romanın asıl önemli tarafını Alaska Coğrafyası hakkında ve orada yaşayan insanların doğayla kurdukları ilişkiler hakkında başka yerde bulamayacağım detayları anlatması oluşturdu.
Caribou Adası, bir başucu kitabı değil kuşkusuz. Eli yüzü düzgün yazılmış, yazarın duruşunu hissettiren ve insana dair kimi şeyleri anlatabilen romanlardan.
212.) Pandemi sürecinin olumsuz anlamda etkilediği yerlerden biri de hiç kuşkusuz sinema salonları oldu. Salonların kapalı kalacağı, açılsa da kimsenin gitmeyeceği anlaşılınca birçok film projesi durdu ya da gösterimi ertelendi.
Netflix (ve diğer stream platformları) krizi fırsata çevirmeyi başardı. Gösterim şansı bulamayan filmleri satın alarak ya da yapımcısı oldukları filmleri arka arkaya gösterime sokarak adlarından söz ettirmeyi başardılar.
Mank, I’m Thinking of Ending Things, The Trial of the Chicago 7 gibi filmler Netflix’in 2020’ye damgasını vurmasını sağlayan yapımlardan birkaçıydı.
Hiç çekinmeden, The Devil All the Time’ı da bu listeye ekleyebilirim.
213.) The Devil All the Time, Donald Ray Pollock’un ABD’de 2011’de yayımlanan romanından uyarlandı. 1954 doğumlu Pollock, uzun yıllar fabrika işçiliği, kamyon şoförlüğü gibi işlerle geçimini sağlamış bir isim. 60 yaşına merdiven dayadığı günlerde yayımlanan The Devil All the Time, yayımlandığı dönemde oldukça ses getirmiş bir roman.
Kitap, Ağustos 2020’de İthaki Yayınları etiketi ve Emirhan Burak Aydın’ın çevirisi ile Düş Yakamdan Şeytan adı ile Türkçe olarak yayımlandı.
Romanın; uzun yıllara yayılan, kısmen karmaşık, farklı parçaları yarım bırakırmış gibi görünürken, ilerleyen bölümlerde bırakılan boşlukları tamamlayan bir yapısı var. Bu açıdan bakıldığında okurdan dikkat, özen, sabır ve hafıza isteyen bir kitap olduğunu söyleyebiliriz.
Yazar, kısa cümlelerle, yalın bir üslupla ama bu üslubun hakkını verecek sertlikte bir roman yazmış.
Kitabın genelinde, kafayı dinle bozmuş karakterlerin kendilerine ve etrafındakilere verdikleri zararları okuyoruz. İnsanların psikolojik darboğazları ve içine düştükleri şiddet sarmalı bana Cormac McCarthy’nin romanlarını anımsattı.
Antonio Campos’un yönetmenliğini yaptığı film, kitabı neredeyse bire bir beyazperdeye aktarabilmiş. Romanın parçalı yapısı, bir dış ses kullanımı sayesinde bozulmadan verilmiş. Dış sesin, romanın yazarı Donald Ray Pollock’a ait olduğunu da burada belirtmek isterim.
Romanın sert üslubu ve içerdiği şiddet, olduğu gibi korunmuş. Karakterlerin kafayı dinle bozmuş olmaları büyük bir açık yüreklilikle ve “el âlem ne der” denmeden aktarılmış.
Hatta okurken, kelimeleri görsele çevirmekteki kapasitemiz sınırlı olduğu için hakkını veremediğimiz sayfalar, filmde büyük bir başarıyla görselleştirilmiş.
Filmin Künyesi:
The Devil All the Time (2020)
Süre: 138’
Yönetmen: Antonio Campos
Senaryo: Antonio Campos, Paulo Campos, Donald Ray Pollock
Ülke: ABD
İMDB: https://www.imdb.com/title/tt7395114/
214.) ALIŞVERİŞ SEPETİ:
Geçtiğimiz birkaç ay içinde hayranı olduğumu söyleyebileceğim kimi yazarların kitapları ardı ardına yayımlandı. Murat Menteş, Hakan Günday ve İhsan Oktay Anar; yeni kitapları hararetle beklenen yazarlardan üçü idi.
Bu üçlüden Murat Menteş’in Fink’i benim için en büyük hayal kırıklığıydı. Hakan Günday’ın Zamir’i ise son tahlilde iyi bir roman olsa da tek çuvala çok şey doldurma kaygısı nedeniyle yazarın eski romanlarından aldığım lezzeti vermedi. Anar’ın Tiamat’ı ise, yazarın başyapıtları ile kıyaslanmadan okunursa, adını andıklarım içinde en tatmin edici bulduğumdu.
Mine Söğüt de benim, “yeni kitabı hararetle beklenen yazarlar” listemde üst sıralarda yer alan bir isim. Söğüt’ün romanları 2022’ye kadar YKY etiketi ile okurlarla buluşurken, Nisan 2022’de raflardaki yerini alan son romanı Başkalarının Tanrısı, Can Yayınları tarafından yayımlandı.
Umuyorum, Başkalarının Tanrısı beni hayal kırıklığına uğratmayacak.
2019’da Mahcubiyet ve Haysiyet romanı ile tanıştığım Dag Solstad; “Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı” ve “Profesör Andersen’in Gecesi” isimli romanlarını okumamla “alışveriş listesi yazsa okunacak” yazarlar listeme girmeyi başardı.
Kısa ama derinlikli romanların yazarının, dilimize çevrilen son romanı “On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap” adını taşıyor. Yetkin çevirmen, Banu Gürsaler Syvertsen’in dilimize kazandırdığı kitap da Nisan 2022’de raflardaki yerini aldı.
Dag Solstad’la tanışma kitabı olarak hararetle önereceğim Mahcubiyet ve Haysiyet’i okuyanlar On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap’ı gözden kaçırmasınlar, derim.
Sergey Dovlatov’un Puşkin Tepeleri isimli romanı yanlış hatırlamıyorsam 2016’da Ayşe Hacıhasanoğlu’nun çevirisi ile yayımlanmıştı. Okumakta geciktiğim kitabı bitirince Dovlatov’u radarıma almış ve Türkçe yayımlanmış diğer kitaplarına bakmıştım. Bavul isimli romanının Cem Yayınları kataloğunda olduğunu ancak uzun zamandır baskısının yapılmadığını görünce üzülmüş ve kitabın yeni baskısının yapılmasını beklemeye başlamıştım.
Neyse ki fazla beklemem gerekmedi. Jaguar Kitap Bavul’u, Eyüp Karakuş’un Rusça aslından çevirisiyle Mart 2022’de yayımladı. Kitabın tanıtım metnini okuduğumda Bavul’un, Puşkin Tepeleri’nde ele alınan sorunsallardan biri olan mültecilik üzerinde durduğunu düşündüm.