-Yakın zamanda Kaldırım adlı ilk romanınızla okurlarınızı karşıladınız. Eserinizi okuduktan sonra salt Kaldırım ismi içerikteki büyüsünü tam anlamıyla karşılamamış bence. Roman bitiminde kitap ismi ile ilgili neler düşündünüz? Okuru yanıltmak için bilinçli bir tercih miydi?
Bilinçli bir tercih olduğu doğru ama amacım okuru yanıltmak değildi. Kaldırım, kasabanın tuhaf ve işlevselliği ile kafalarda soru işaretlerine sebep olan kurumlarını, bu kurumlarla memurun içinden çıkılamaz ilişkilerini, kurumlardan oluşmuş bu büyük yapının insana bakış açısını gösteren bir simge aslında. Sanki her şeyin başlangıcı kaldırım fakat romanda kaldırımı göremiyorsunuz. Kahramanımız bunun için bazen harekete geçip savaşıyor bazen korkup geri çekiliyor, şüphe ediyor, sorguluyor, teslim oluyor ve nihayetinde bir bedel ödüyor. Bu anlamda, isim konusu söz konusu olunca bunun iyi bir seçenek olduğunu düşündüm.
– Murathan Mungan, Bazı hikâyeler bir kerede anlatıldığında ya da bir kerede dinlendiğinde daha cılız bir etki bırakır insanın üstünde; bazı hikâyelerse, parça parça gün ışığına çıktıkça neredeyse özel bir güç, gerçeküstü bir nitelik, insanın var oluş nedenlerine uzanan bir derinlik kazanır, der. Gerçeküstü bir eser Kaldırım. Postmodern bir yapı etrafında şekillendirdiğiniz kitabınızı yazarken bu dünyayı nasıl kurdunuz?
Gazeteleri okumam, internetle gündemi takip etmem, televizyona bir göz atmam, radyoya biraz kulak kabartmam, çevremi biraz gözlemlemem, biraz tarih okumam yetti, diyebilirim! Şaka bir yana, öyle bir dönemde yaşıyoruz ki insana dair sorduğumuz sorulara verilecek cevapların arayışına böyle bir atmosferin uygun olduğunu düşündüm. Teknik anlamda ise yazım sürecim kendimi daha rahat hissetmemi sağlayan noktaya doğru kendi kendine evrildi.
– Nitelikli bir okura seslendiğinizi düşünüyorum. Ya da bir hedef kitlesi belirlediniz mi?
Bu noktada çok keskin hatlarla çizgiler çekemem. Herhangi bir yazarın hedef kitlesi ya da seslendiği okur kitlesi sanırım zamanla, daha başka yapıtlarının da ortaya çıkmasıyla belirginleşiyor. Dolayısıyla bunu ben de yaşayarak tecrübe edeceğim ve öğreneceğim. Ancak, kabul etmeliyiz ki ne düzeyde ve amaçla yazılırsa yazılsın herhangi bir metin mümkün olabildiğince çok geniş alana yayılarak konuşulmayı, tartışılmayı ister.
– Tanzanyalı yazar Abdulrazak Gurnah, Valizim ve sırt çantamla kaldırımda otobüs durağına yürürken kendimi bir roman karakteri gibi, romanın sonuna gelmişim ve kendi maceralarımı yaşamaya gidiyormuşum gibi hissettim, der. Kaldırım’ı okurken bu söz aklıma geldi. Romanınızı yansıtıyor âdeta. Karakterlerinizin hepsi birbirinden özel insanlar. Rehber, oğlu, müdürlük çalışanları… Sizce derdimizi anlatarak birçok değişimi hedefleyebilir miyiz?
Derdimizi anlatarak bence birçok değişimi değil tüm değişimleri hedefleyebiliriz. Tüm evren bir tekillikten çıkmadı mı? O zaman küçücük, çekirdek halindeki bir fikir bile her şeyi değiştirebilir, dönüştürebilir. Yeter ki bunun için zaman olsun, sabır olsun, süreklilik olsun. Başka bir açıdan bakarsak her türlü değişim için derdimizi anlatmaktan daha onurlu ve akil bir yöntemde de düşünemiyorum. Anlatmak ve dinlemek, bence insanoğlunun bugün karşılaştığı tüm sorunları çözmek için olmazsa olmaz yöntemleri.
-İnsan bu romanı okuduktan sonra yer yer birçok meseleyi sorgulamadan edemiyor. Sorgu kavramını merkeze almanız beraberinde neleri getirdi?
Uygarlık tarihindeki toplumsal, siyasal, kültürel, bilimsel gelişmeleri incelediğimizde bunları gerçekleştirenler, hiç şüphesiz yola sorgulayarak çıkmış insanlar. Hatta bunun için ciddi bedel ödeyenleri de biliyoruz. “Sorgu” kavramının daha kapsayıcı bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Öncesi ve sonrasıyla değerlendirdiğimizde, sorgulamak için düşünmek, merak etmek, karşılaştırma yapmak, bir fikir sahibi olmak akabindeyse önermek, yol göstermek, alternatif sunmak gerekir. Bunlar zaten tek tek düşünülse bile bir çabayı gerektirir, hareketi ortaya çıkarabilir.
Söyleşi: Duygu Mirza
SAYIN GÖKHAN UYKAN SİZE ULAŞMAMLAZIM LÜTFEN. BENİ ARAYABİLİRMİSUNUZ İSMAİL TRAFİK DENETİM 0 552 951 58 82 lütfen beni ararmısınız.