Hüzün yalnızlığın yol arkadaşıdır. Ayakta ya da otururken daldığınız bir an. Barda tek başına içilen içki, yolculukta cam kenarı, şiirde bir mısra, bir şarkının ayrılık notası. Eylül, nisan yağmuru, geçmiş, geçmemiş belki de. Yüzde kırılgan ve içe dönük bir ifade. Büyük, kalabalık sokaklarda tek başınıza yağmur altında yürümektir. Az evvel terk etmiş ya da terk edilmiş olmaktır.
Vakit genelde gecedir. Gökyüzünde ve kalpte. Suskunluktur. Tek kelimesi yoktur. Sadece oradadır. Yanı başınızda. Gelir oturur başköşeye. Olmayan kelimesiyle fısıldar. Duyulamaz, hissedilir. Olmak istediğimiz ve derinlerde bir yerde olduğumuzu düşündüğümüz insanın duygusal dünyasının somutlaşmış biçimidir. Bunu bize hatırlatır. Dinlersiniz. Gitmesini de pek istemezsiniz. Çoğunlukla da varlığından hoşnutsunuzdur. O kalbimize sahip misafir, biz yaratığımız yaşamımıza, sorumluluklarımıza, işimize, gülüşmelere, konuşmalara misafir.
Evinizdesinizdir, evinizden uzakta kendi içimizdeki evde. Durağanlığın ve kederin, ciddiyetin ve özgünlüğün egemen olduğu bir yerdir burası. Birkaç damla göz yaşına kapılmak olasıdır. Vahşi bir tadı vardır. O sizindir. Sadece sizin. Ait olabilmenin, sahip olabilmenin yalancı zevkini bile yaşatır böylelikle. Ve ansızın gidebilir. Yaşamdaki bütün gidişlerin bir miktar acı vermesine karşılık, hüznün gidişi ise bir parça huzurdur. Geri döneceği kesin tek sevgilidir. O tekrar göz ucunuza konana kadar, kalabalıklarla yolunuza devam edebilirsiniz. Ta ki yeni terk edilişlerde yeniden kendinize kalana dek. Kendinize kaldığınız en güzel eylüllerde, sonbaharlarda, gün batımlarında, hüznün güzelliğini yeniden yaşayabilmeniz dileğiyle…