İnsan, dünyaya bir yol üzerinde daimi bir şekilde ilerlemek için gelmiştir ve ilerlediği yol üzerinde karşısına çıkan her şey onun için kaderdir. Yollardan ibarettir yıllarımız. Bir yolu bitirip diğer bir yola karşı harekete geçtiğimizde, geride bıraktığımız yolların bize kattıklarını yahut bizden aldıklarını müşahede kıymetinde görmeyiz çoğu kez. Oluşlar ve bitişler arasında uzanmış bir hattın sebep ve sonuç ile donanmış menzil taşlarında tecrübe ettiklerimizi sorgularız bir tek. Çoğu kez, ilerlediğimiz nispette ardımızda kalanları şöyle kaba satıhta bir tahlile varırız. Bir şeyler hep değişmiştir. Zaman geçicilik üzerine ördüğü ağını, sabır ile pekiştirmiş ve şartlar olgunlaşmıştır. Şartlarla birlikte olgunlaşan ve ilerlediğimiz yolda ekseriyetle kararlı olan bir de bir “biz” varızdır. Ancak bir konumdan diğer bir konuma ilerlemek ve zaman içinde mekan değiştirmek cesaretine malik olmak hünerini sergileyenler ve değişimi kendi öz fıtratı olarak kabul edebilenler, yola çıkmanın sırrına erişmiş olanlardır. Tarihte ulvi sıfatına sahip tüm şahsiyetler hep yola çıkmışlardır. Fiziksel veya metafiziksel olanı kapsayan her manada yola çıkış bir ideali gerçekleştirmeye yönelik atılan ilk adımdır. Karar verilir ve yola çıkılır. Arınmak üzere çıkılan bir yol ile ulaşmak üzere çıkılan yol aynıdır. Lâkin hedefler ve metotlar farklıdır.
Bu aciz girizgahtan sonra yol felsefesini benimsemiş, dünya görüşü ve zaman dilimleri farklı olsa da, aynı metodu içselleştirmiş, farklı kültürlerin göğsünden aynı anlayış ile fışkırmış, görünen kısımda tezat lâkin perde arkasında muazzam bir bütünlük arz eden iki ekolden söz etmek istiyorum. Beat kuşağı ve kadim dervişler. (“Kadim dervişler” tabirini burada, dervişlik kültürünü nitelemek için kullanmaktayız. Tasavvuf anlayışı içerisinde böyle isimlendirilen bir ekol yoktur.) Arınmak üzerine çıkılan yolların ve tabiatın içinden yükselen berrak duyuşların manevi müdavimleri…
Peki nedir “Beat Kuşağı” ve “Kadim Dervişler” olarak bahsettiğimiz ekoller. İlk olarak “Beat Kuşağı”nı ele aldığımızda 1950’lilerin gittikçe bunalım ile donanmış bir yabancılaşma olarak tecelli ettiği bazı entelektüel reflekslerin içinden coşan bir yaşam tarzı olduğunu görüyoruz. Otostopla çıkılan yolculuklar, her günü sona erdiren akşam vakitlerinin hüzünlü sarısı, tütün ve alkol kokulu bünyelerin, var oluşa meydan okurcasına deneyimlediği cinsel hazlar, yaşamın sırrını tabiatın en gizli damarlarından içme arzusu, New York City, Denver, San Francisko gibi merkezlerden, “Beat Kuşağı” olarak adlandırılacak olan bu kuşağın filizlenmesine neden olmuş ve yol’da olmak, yol’da arınmak, coğrafi olarak farklı bir yerden, bir kez daha kendisini var etmiştir. İnsanın içinde mütemadiyen var olan yol hassasiyeti yine vuku bulmuş ve fıtrat olarak mekan ve zaman ötesi olan ruhların özgürlüğe hasreti kendisini yine fani bedenler üzerinde hakim kılmıştır. Yol’da üretmek, yol’da var etmek ve yol’da devam etmek felsefesi, ayrıca erbapları ekseriyetle şair olan bu kuşağı bir yol edebiyatının doğal oluşumunda büyük pay sahibi olmaya götürmüştür. Jack Kerouac, Allen Ginsberg ve William Burroughs gibi beat kuşağına öncülük eden yazarların eserlerini incelediğimizde yol’un anlam ve ve önemini içeren bir çok hususla karşılaşabiliriz. Beat Kuşağı üzerinde derinlemesine bir bilgi sahip olmak için bu ekol üzerinde okumalar yapılabilir. Sadece birkaç cümle ile anlatmaya çabaladığımız bu ekol ile az sonra bahsedeceğimiz “kadim dervişler”in ortak noktası ve insanlığın ortak paydası olan “yol” kavramı üzerinde durmak yazımız için daha tutarlı bir teşebbüs olacaktır.
Peki nedir “Kadim Dervişler” diye söz ettiğimiz ekol…İslam dini içerisinde gelişen “tasavvuf” anlayışının isimsiz erleri. Her biri kendi öznelliğinden; “insanı insan kılmak” ve arınmak için, kendisini kendisinde yok ederek, dolaylı yoldan varlığını ispat eden ve bunu bir aksiyondan çok bir “özsel gelişim” olarak ortaya koyan, geleneğin mistik inceliğinin sırlı aynaları. Kadim dervişleri, tarihsel ve mekansal olarak ”Beat Kuşağı”ndan ayıran mühim hususlardan birisi ise, beat kuşağı dinamosunu özgürlük kavramından alırken, kadim dervişlerin, bizzat aşk kavramından alması.
Bayezid-i Bestami; “Onu arayanlar bulamaz, bulanlar ise aramış olanlardır.” dediğinde, yola çıkmanın, yolun sonunda bulunacak olandan daha kıymetli olduğunu söylüyordu. Aramak için yola çıkmaktan ziyade, yol’da aramanın derinliği ancak arınmak gayesi ile gerçekleşebilirdi. Yine kadim dervişlerden birine; “Yolun sonunda bizi bekleyen nedir?” diye sorduklarında, “yola çıktığın an’ın kendisidir” diye cevap vermesi gayenin aslında yolda olmak olduğunu anlatmaktaydı. Kadim dervişlerin yolda iken kendi ruhlarının katmanlarını aşmaları ve bunu tabiattan aldıkları ilhamın ve tesirin kuvvetiyle başarmaları başka bir yazının konusudur elbet. Bu dervişlerin, yolda olanlarının en ünlüsü belki de Yunus Emre’dir. Tabiattan, ilhamının biricik gayesini devşirmiş ve yolu hakiki bir yol kılabilmiştir. Nitekim bir şiirinde Yunus şöyle söylemektedir;
“Durmuş marifet söyler, erene Yunus Emrem,
Yol eriyle yoldadır, yolsuza yoldaş değil.”
Yine mutasavvıf ve kadim dervişlerden diyebileceğimiz Niyazi Mısri;
“Nerden gelir yolun senin, ya nereye varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.”
Pek tabî örnekleri çoğaltmak mümkündür. Özellikle erken dönemlerde var olan “Kalenderi dervişleri” hem yaşam tarzları hem de mistik anlayışları itibariyle yine yol kavramını derinleştirebilen ve yaşayabilen ender şahsiyetlerdir. Yazımızda ifade etmek istediğimiz ana muhteva, yola çıkanların değil yol’un kendisidir desek daha doğru bir anlatıma ulaşmış oluruz. Velhasıl, zaman akıp giderken, yol’un varlığını bilmek ve yol’da olmak hepimiz için müyesser olmasını temennisi ederek, “yaşasın yola çıkışlarımız!” diyor ve yoluma bakıyorum.