Bir önceki yazımda, “Benötesi Psikoloji”nin “Benlik” kavramı hakkındaki deneyimini ve tanımını aktarmaya çalışmıştım. Bu yazıda da, bu deneyimi elde ediş biçimini ve deneyim özelinde yaşananları yazmak istiyorum.
Bisiklet Günü
Hofmann LSD’yi sentezledikten sonra uzunca bir zaman hiçbir işe yaramayacağını düşünüp, bir kenarda tutmuştu. O gün (19 Nisan 1943) Hofmann’ı LSD’ye iten şey neydi bilmiyoruz fakat kullanımdan sonrası Hofmann için tam bir kabusa dönüştü. 400 mikrogram gibi çok ağır sayılan bir dozu kullandıktan 40 dakika sonra geri dönülmez bir fırtınaya yaklaştığını hissetti. Hemen asistanına haber vererek evine kadar O’na eşlik etmesini istedi. Ancak kullandığı LSD çok yüksek dozdu ve bu yüzden Hofmann’ın bisikleti ile Basel sokaklarında evine gitme “çabası”, kent sakinleri tarafından o zamanlardan beri anlatılan bir hikaye olmuş.
Hofmann, kullandığı aşırı doz LSD’nin etkisini hissettiği an, bu deneyimin kolay olmayacağını anladığı için evine dönmek istedi. Zira her şey olabilirdi. Asistanından doktor çağırmasını istemişti fakat Hofmann eve ulaştığında deneyim hızla doruk noktasına tırmanışa geçmişti. Doktor gelmeden, LSD etkisi doruk noktasına ulaştı ve Hofmann’ı gündelik bilinç halinde koparıp olağan dışı bir bilinç haline sürükledi. Bir saat içinde LSD etkisi doruğa ulaşmıştı. Beş saate yakın LSD etkisinde kaldı. Yaşadığı ağır ve uzun bir deneyimdi. LSD’nin etkileri geçtikten sonra, psikolojik ve fizyolojik olarak hiç olmadığı kadar iyi hissettiğini farketti.
Bu, insanlığın LSD ile ilk deneyimiydi ve Hofmann bu psikedelik türevi, psikiyatri kürsülerine göndermesi gerektiğine karar verdi. Benötesi psikolojinin kapısını açan deneyim, işte bu deneyimdi.
Grof’un Prag Deneyimleri
Hofmann’ın Sandoz laboratuvarından gönderdiği psikedelik madde (LSD), Grof için tam bir bilinmezdi. Bu bilim insanı, ömrünün geri kalanını bu maddenin insan psişesinde yapmış olduğu bilinç değişimlerini izlemeye adadı. Çünkü bilinç, LSD kullanımından sonra başka bir hale bürünüyordu ve o hal bir bilinmez olarak psikiyatrinin limanından açılınılacak bir denizdi. İşin çekici yanı, bu denize daha önce hiçbir psikiyatr açılmamıştı.
Grof ve arkadaşlarının Prag’da yaptıkları çalışmalar direkt olarak LSD deneyimleri üzerine yoğunlaştı. LSD’nin insan bilincinin bilinmeyen/gündelik olmayan (non-ordinary) haline bir kapı açtığı kesindi ve Grof’un tek amacı, bu kapıdan sonrasına dair bilgiyi keşfetmekti.
Prag’da başlayan LSD deneylerinde, deneklerin “benlik” alanlarından ve benötesi alanlardan getirdikleri deneyimlere şahit olduğunda, Grof artık LSD’nin psişeyi nasıl bir hale soktuğunu, gündelik olağan bilinç alanından alıp nerelere götürdüğüne emindi. “Bilinç”, hem olağan hem de olağan dışı görüntüleriyle çok güçlü deneyimlere dayanarak kendini tanımlıyordu. Denekler, atasal ve kollektif kayıtlara o kadar net ulaşıyorlardı ki, Grof’un bu alanları görmemesi mümkün değildi. Jung’un “Kollektif Bilinç Altı” dediği alan kendini çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu.
Grof, binlerce denekle çalışmış ve deneklerin tüm kayıt alanlarını bilimsel bir dizilime sokmuştu. Buna göre, anne ve babamızdan başlayıp, kaç kuşak geri gidebileceğini tahmin edemeyeceğimiz bir bağlantı ile atasal kayıtlarımızı “Doğum Öncesi Alan” olarak tanımlamıştı. Grof’a göre doğum öncesi alanda hem atalarımızın hem de insanlığın ortak öğelerine erişmek mümkündü.
Holotropik hallerde yaşanılan arketipsel deneyimler
Stanislav Grof, LSD deneylerinde oluşan bilinç haline “Holotropik” (bütüne doğru) bilinç hali ismini verdi. Zira bu hallerde insan pek çok kayıtta insanlığın kollektif kültürü ile bağlantılı deneyimler yaşamaktaydı. Ayrıca Tanrı’yla bir olma, ölüm ve yeniden doğum deneyimleri sıkça karşılaşılan deneyimlerdi.
Deneklerin doğum deneyimleri genellikle doğum kanalındanki sıkışma ve boğulma travmalarıyla geliyordu. Özellikle doğum deneyimini yenileyen denekler, doğum kanalında sıkışıp boğulma travmasıyla yüzyüze kalıyor ve bu travmanın psişede bıraktığı izler bilinç düzeyinde gözlemlendiği için ortadan kalkıyordu. Her ölüm deneyimi, ölüm korkusunu yaşayan denekler için bu konuda bir sağaltım sağlıyordu. Ölüm korkusunu günlük hayatında bir engel olarak tanımlamış bireyler, LSD ile yaşadıkları holotropik deneyimlerinin sonucunda, defalarca ölüm ve yeniden doğum deneyimini hem olağandışı bilinç haliyle hem de aynı zamanda aktif olan günlük bilinç haliyle deneyimliyor ve ölüme dair derinlerde yatan korkularından kurtuluyorlardı. En önemli arketipsel deneyim, ölüm ve yeniden doğum deneyimiydi.
Bununla birlikte, fiziksel bedenden sıyrılıp salt benlik duygusu ile seyahat eden bireyler vardı. Bu denekler, genellikle deneyimlerini “Yaratıcı İlke ile Bir Olma” olarak tanımlıyorlardı. Fiziksel bedeni geride bırakarak yaşanan deneyimler, maddi-fiziksel gerçekliğin şüphe götürür bir gerçeklik olmasına dair bazı yeni kavrayışlar oluşturmaktaydı.
Geri gelenin duygusu
LSD deneyimlerinde kalkan deneklerin büyük bir çoğunluğu, tüm varoluş ile ilgili bir barış ve sevgi hali yaşamaktaydılar. Bu algı, Meksika’daki Toltek kültürünün varoluş tanımına benzemekteydi: “Varolan her şey, aslında yaşayan tek bir şeydir!”
Holotropik hallerde yaşanılan deneyimlerden bir kısmı psişenin sağaltımı için önemli etkiye sahiptirler. Diğer bir kısmı ise psikojen astım gibi psikosomatik semptomları olan hastalıkların sağaltımında etkili olmaktaydı.
Psikojen astımı bulunan bir hastanın, LSD ile ilk holotropik deneyiminde, küçük bir çocukken denizde boğulma tehlikesini yeniden yaşaması sonucu astımı bir kademe iyileşmiştir. Bununla birlikte, ikinci LSD deneyiminde denek, doğum anında doğum kanalında sıkışmış olduğunu yeniden yaşamış ve nefes alamadığı o anlarda yaşadığı travmayı bilinç haline taşımıştır. Bu hasta, astımının ciddi derecede gerilediğin belirtmesine rağmen Grof son bir seans yapmak istemiş ve son seansta denek, üç kuşak önce asılarak idam edilmiş olan büyük büyük babasının asılma deneyimini tekrarlamıştır. Bu deneyimde ilginç olan nokta, üç kuşak önce asılarak idam edilen bir ebeveyn olduğunun bilinmemesi, ve araştırmalarla bunun doğru olduğunun ortaya çıkmasıdır. Denek, üçüncü deneyiminden sonra psikojen astımdan geri dönülmez bir şekilde tamamen kurtulmuştur.
Norbert’in Hikayesi: Üç asırdır süren acı!
Stanislav Grof’un ABD’deki Esalen Esntitüsü’nde gerçekleştirdiği çalışmalardan biri de arkadaşı Norbert ile olan çalışmadır. Norbert eski bir din adamı ve psikologtu. Sol omzunda ve belinde sebebi tıbbın bütün görüntüleme tekniklerine rağmen saptanamamış bir ağrı vardı. Norbert bu ağrı ile yaklaşık 15 yıldır yaşamaya alışmıştı. Grof ile tanışmasından sonra, psişesindeki arketipsel modelleri ve deneyimleri merak etmiş ve bir LSD deneyimi için plan yapmışlardı. Norbert LSD deneyimine girdiğinde, kendini birden bir atın üzerinde ve ortaçağ zamanlarında İngiltere’de bir çarpışmaya giden bir asker olarak buldu. Savaşın başlarında bir mızrak gelip sol omzunu girdi ve omzunu parçaladı. Atından düşen Norbert, diğer atlar tarafından çiğnendi ve ölümü deneyimledi. Savaş alanını yukarıdan gördüğü bir sırada LSD etkisinden kurtuldu ve olağan bilinç haline geri döndü. Bu dört saatlik deneyim sonucunda Norbert Stanislav Grof’un çalışmalarının ne denli etkili olduğunu görmüştü. Çünkü deneyimden sonra, on beş yıldır çektiği omuz ve bel ağrısı tamamen ortadan kalkmıştı. Norbert’in arketipsel deneyiminden, geçmişinden bir atasının yaşadığı deneyim ortaya çıkmıştı ve muhtemelen bu acı üç yüz yıldır aktarılan bir acı deneyimiydi. Norbert ile özgürlüğüne kavuşan bu deneyim gibi, diğerleri de arketipsel ve atasal kayıtlarımızın günlük hayatımızın ne denli içinde olduğunu gösteriyordu.
Martha’nın ormanda vurulma deneyimi
Martha, Finlandiya kökenli bir aileden gelen bir denekti ve LSD deneyiminin hemen başında kendisini babasının bedeninde bir ormanda askeri kıyafetler içinde buldu. Bir Huş Ağacı ardına gizlenmişti ve durumu anlamaya çalışırken bir kurşun gelip kulağının kıkırdağının küçük bir parçasını kopardı. Anlam veremediği bu deneyimi, LSD etkisinden kurtulduğunda babasına sordu. Aldığı yanıt Grof’un benlik kuramına uygun bir yanıttı. Martha’nın babası Fin-Rus savaşına katılmış ve ormanlık bir bölgede kulağından vurulmuştu. Ancak yarası çok küçük olduğu için ve savaş gibi olağan dışı bir durumda pek de önemli bir deneyim olmadığı için, kimseye anlatmamıştı. Martha’nın babası bunu nereden bildiğini sordu. Martha yaşadığı deneyimi anlattı. İlişkileri bozuk olan baba-kız o günden bu yana sağlıklı bir iletişim içindeler. Dahası, Martha kimliğine dair geliştirdiği algıyı çok daha farklı bir boyuta taşımış durumda.
Nedensiz deri kokusu
Rick, hayatının otuz beş yılını nedeni bilinmeyen bir deri kokusu alarak yaşamıştı. Bu, O’nun günlük hayatını etkileyecek bir his olmadığı için de önemsememişti. Ancak, başka bir nedenden dolayı girdiği LSD deneyiminde, deri kokusunun nedenini buldu. Rick, LSD etkisine girdiği anda kendini annesinin bedeninde izlemeye başladı. Annesi bir ayakkabı imalathanesinde çalışıyordu ve Rick’in doğumu beklenenden önce, annesi işyerindeyken gerçekleşti. O sırada çevredeki işçiler doğumu kolaylaştırmak için yere deri tabakaları yaydılar ve görece yumuşak bir zemin oluşturdular. Rick, deri tabakaları üzerine doğdu. LSD etkisi geçtikten sonra ilk işi annesine doğumunu sormak oldu. Bu ayrıntıyı konuşmamışlardı ve annesi, Rick’in doğumunu, tam da Rick’in LSD oturumunda gördüğü şekliyle anlattı.
İlk Holotropik Deneyimim
İnsan kendini fırtınalı bir arayışla bulmaya çalışmayagörsün. Eline geçen tüm araçları kullanmaya teşnedir. Ben de, Grof’un tüm kitaplarını okuduktan sonra biraz da video kayıtlarına baktım. Tekniğin dayandığı unsurları taradım ve yapılacakları kapsamlı bir biçimde araştırdım. LSD tüm dünyada kullanımı yasaklı olduğu için, elimizde yalnızca nefes tekniği kalıyordu. Bir pazar günü, uzun bir bekleyişten sonra evimin perdelerini örttüm, psikedelik müziği yüksek baslı amfilere verdim ve ritmik nefeslerle olağan bilinç dışı haline doğru yol almaya başladım.
Başlarda hızlı ve tempolu nefes pek bir etki yaratmadı. Beklentimin aksine herhangi bir yorgunluk da hissetmedim. Baş dönmesi de olmadı. Ancak bir anda ellerim kasılmaya başladı ve ben ellerimi açmakla ilgili bir çabaya giriştim. Deneyim iki kişiyle yapılmaktadır bu arada. Ben, kendi yeterliliğime güvenerek tek başıma yaptım. O nedenle, dışarıdan nasıl göründüğüme dair bir fikrim yok. Ancak bir süre ellerimi açmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sonra, nefesin (overventilation) etkisiyle uykuya daldığımı hatırlıyorum. O ana kadar hiçbir holotropik etki yaşamadım…
Uyandım!
Uyandım! Uyandım ama nereye uyandım bilmiyorum. Uyandığımı biliyorum, gözlerim yok. Karanlık, kapkaranlık bir sonsuzluk içindeyim. Ellerimi istiyorum, yoklar. Ayaklarıma güvenip kalkabilirim, ayaklarım yok. Hiçbir şeyim yok, tüm fiziksel maddi varlığımdan ayrıyım. Yalnızca, salt bir “benlik” ya da “bilinç” halindeyim. Karanlık hissedilebilir bir bütünlük. Karanlığın içinde pek çok şey algılıyorum, büyük bir canlılık içindeyim. Karanlığı “kapsayan” çok daha büyük bir bütünlük algılıyorum. Her şey, her olgu, her varlık algı yelpazemin içinde. Her şeyi algılıyor, göremiyor ama biliyorum. Muhteşem bir bütünlüğe dahilim ve bu bütünlük içinde yalnızca barış var. Zaman yok, yalnızca var olma hali.
İnsanın maddi-fiziksel bedeninin dışında deneyimler yaşadığına dair yazılar okumuştum. Popüler kültürde astral seyahat olarak anılan bu deneyimler, istemli ya da istemsiz gerçekleşme potansiyeline sahiptir. Benim de yaşadığım arketipsel deneyim, beden dışı bir deneyimdi ve beden dışı deneyim insanoğlunun yaşayabileceği en müthiş deneyimlerden biridir kanımca.
Bu deneyimin yaklaşık üç saat sürdüğünü ve sonrasında tüm varoluşu kucaklayan bir sevgi hissiyle birlikte huzurlu bir ruh haline kavuştuğumu söylemeliyim. Ancak bu, deneyimlerimden yalnızca biriydi.
Anne ve kız arkadaş çatışması
Bir sonraki deneyimimi yine psikedelik bir müzik ve tempolu nefes ile gerçekleştirdim. Bu deneyim, mental açıdan bir sıkışmışlığa denk gelmişti. O gün, bir arkadaşımla buluşmuş ve O’nun varoluşsal sorunları hakkında konuşmuştuk. Yapmaya çalıştığım açılımların hiçbiri karşılık bulmamış ve ruhum bir cendereye girmişti. O kadar sıkıldım ki, aklıma gelen tek şey, eve kaçıp bir holotropik deneyim yaşamak olmuştu.
Kadıköy’den eve zor geldim. Bir an önce ruhumda bir açılım sağlamaya ihtiyacım vardı ve doğrudan müziği açıp uzandım. Tempolu nefesle birlikte, bu sefer uyumadan doğrudan olağandışı bir bilinç haline girdim. Bunun için yaklaşık on beş dakika tempolu nefes almam gerekmişti. Bir an, ayakucumda ölmüş annem belirdi ve ayak tabanlarımdan bedenime girerek tüm bedenime yayıldı. Ölmüş annemin bedenime tam olarak yayılmasıyla, bu sefer ayakucumda bir süredir gelgitler yaşadığım kız arkadaşım belirdi. Annemin tavrına benzer bir tavırla, ayak tabanlarımdan bedenime girerek yukarı doğru ilerlemeye başladı. Fakat o da ne? Kız arkadaşım başıma doğru gelmek yerine belimde bir manevra yaptı ve belimden dışarıya çıktı. Şimdi bedeninin yarısı bende, benim bedenimin belden aşağısında, diğer yarısı ise dışarıdaydı. Bir süre onları izledim ve deneyim sona erdi.
Bu deneyim de yaklaşık üç saat sürmüştü ve başka görüntüler de gelip gittiler. Ancak ben ölmüş annemin ve kız arkadaşımın görüntülerinde kaldım. Bu görüntü bana açıkça varlığımda bir kadının enerjisi varken, bir başka kadını varlığıma dahil edemediğimi gösteriyordu. Bir erkek için arketipsel olarak anne, sevgili ya da eşe bir anlamda rakiptir. Benim deneyimimde ise rekabetten çok mekan sorunu önplana çıkmıştı. Kız arkadaşıma yer yoktu varlığımda. Çözmem gereken, enerjisiyle, varlığı ya da yokluğu ile ölmüş olan annemin bendeki enerjisini değiştirmek, dönüştürmek ya da O’nunla vedalaşmaktı. Aksi durumda yer açmak mümkün değildi ve kim olursa olsun varlığımda yer bulamayacaktı. Bu, kinesiyoloji gibi, bedenim üzerinden bana verilen bir arketipsel mesajdı. Sonuçta fırtınalı arayışıma hız vermeye karar verdim.
Bitmeyen spiral boru kabusu
Bir sonraki deneyimimi bir arkadaşımla gerçekleştirdim. Arkadaşım, Stanislav Grof ile çalışmış bir profesyoneldi ve ben deneyimlerimi kendi oluşturduğum ortamdan farkı bir ortama ve bir profesyonele taşımaya karar vermiştim. Bir pazar günü öğleden sonra deneyime girdim. Yoğun ritmik psikedelik müzik ve hızlı nefes temposu ile üç saat sürecek deneyime girdim. Birkaç görüntü sonrasında kendimi insan boyutlarında mavi bir spiral boru içinde buldum. Bir boru içindeydim, boru bir sürü yerinde kıvrılıyor, yön değiştiriyor ve ucu asla görünmüyordu. Bununla birlikte, ben de boru içinde hızlıca akıyordum. Ayrıca akarken de kollarımla boruyu parçalamaya, yırtmaya ve borudan kurtulmaya, çıkmaya çalışıyordum. Bu deneyim yaklaşık bir saat sürmüş, arkadaşımın kollarımdan anladığı kadarıyla. Sonunda o kadar yoruldum ki, borudan çıkamayacağıma karar verdim, kabul ettim, borunun içinde, kendimi serbest “bıraktım” ve akmaya başladığım öylece. Ben bu bırakma kararını alıp kendimi borunun akışına bıraktığım an, deneyim çöktü ve kurtuldum. Ferah bir nefes aldım, bedenim özgürlüğe kavuştu ve gevşedim. O ana kadar olan sıkıcı, boğucu, klostrofobik deneyim bir anda çökmüştü ve yerini sonsuz gevşeklikte bir bedenle ruha bırakmıştı.
Holotropik nefes oturumlarının sonrasında mandala çizeriz. Mandalalar hem deneyimi kalıcı kılar hem de antropologların incelemesi için bir kanıttır. Böylece Yeni Zelanda’daki Domuz Tanrısı’nı gördüğümüzü bilebiliriz. Aksi durumda gördüğümüz şeyin ne olduğunu anlamak ve anlatmak zor olabilir. Ben de deneyimimden sonra üç mandala çizdim. Fakat boru deneyimimde takılmıştım. Bunu konuştuğumuzda, arkadaşım çok net bir nokta koydu konuya:
“Hayatta kabul etmediğimiz her şey, büyüyerek üzerimize gelir. Nereye odaklanıyorsak o konu büyür. Ta ki biz bırakana dek!”
Haklıydı. Görmüş olduğum deneyim, tam da bunu, insanın direnç noktalarıyla yaşadıklarını, taşımanın ya da bırakmanın etkilerini yaşatmıştı bana. Bırakmak, başlı başına bir konuydu, fakat bırakmanın gerekçesi de bırakmaya dair çabamızın nedeniydi. O nedenle yaşadığım deneyim, hayatımda büyüyen her konuda bir “bırakamama” tutumum olduğunu hatırlattı bana. Hala bu konu canlıdır ve bırakamadığım her konunun büyüyeceğini adım gibi bilirim.
Kadim Dostluk
Bir pazar günü holotropik nefes yapmama sebep olan arkadaşım, bu sefer kendisi için bir oturum yapmamı istedi. Kabul ettim. Bir akşam, evimi nefes oturumu için düzenleyip kendisini kabul ettim. Son zamanlarda eşiyle sorunlar yaşamıştı ve işinde de bazı sorunlar yaşamaktaydı. Ancak sorunların temelde psikolojik bazı nedenleri olduğunu düşünüyordu. Haklıydı da, bir öz keşif yolculuğu ihtiyacı duyuyordu. Bunu hem dile getiriyor hem de açıkça görünüyordu. Arkadaşım geldiğinde holotropik nefes tekniğini, insan psişesindeki etkisini, olağan dışı bilinç hallerini açıkladığım bir ön konuşma yaptık, yaklaşık bir saat sürdü bu konuşma. Üç saatlik psikedelik müziği açtım ve ritmik nefes başladı. Işıklar loş, arkadaşım güvenli bir yerde nefes alırken, ben de orada olmakla ayrıca güven sağlıyorum.
Ritmik nefesin LSD etkisi çok hızlı gerçekleşti, yaklaşık on beş dakikada olağan dışı tepkiler vermeye başladı ve bir deneyimi tekrar ettiğini anladım. Nefes oturumları ortalama üç saat sürer. Fakat katılımcı dilerse istediği zaman bitirebilir oturumu. Bu, nefes alanın bilincini kaybetmediğini, aksine, bilinç ve olağan dışı bilincin aynı yerde olduğunu gösterir. Holotropik nefesle bilincimizi kaybetmeyiz, bilincimiz “diğer alanlara” genişler. Böylece denek, olağan (günlük) bilinciyle, bilinçaltı öğelerini gözlemler, yeniden deneyimler. Bu tekniğin temel prensibi, günlük bilinç ötesinde olan kayıtların günlük bilinçle gözlemlenerek anlamlandırılması ve o biyoenerjik blokajdan bu yüzleşmeyle kurtulmaya dayanır.
Bir saat sonra arkadaşım “Artık yeter!” dedi. Müziği kapattım, biraz uzanmasına izin verdim. Sözleri etkilendiğini gösteriyordu: “Bu nasıl bir şey?”, “Muhteşem bir deneyim!”. Ancak deneyimin özeline dair getirdikleri pek hoşuna gitmemişti. “Sorunun nerede olduğunu gördüm, kaç defa aynı deneyimi yaşadım bilmiyorum ama yapmam gerekeni anladım!” diye ifade etti kendisini. Deneyimin özeline dair bir konuşma yapmadık. Sadece, pişirdiğim çorbadan üç kase içtiğini hatırlıyorum. O yorgunlukla hem acıkmış, hem de günlük hayatını ve tavırlarını derinden etkileyen temel kaydına ulaşmıştı. O kaydın O’nu nasıl eğilimlere sürüklediğini anlamlandırdı ve bu konuda bir açılım yaşadı.
Su ile bir olmak
Bir başka arkadaşım, yaptığımız nefes oturumundan çok mutlu kalkmıştı. Gördüğü birkaç obje haricinde, küçük bir şelalede olduğunu ve akan suyun kendisi olduğunu yaşamıştı. “Su olmak harika bir şey!” diyerek açtı gözlerini. Gözlerinde mutluluk vardı.
Stanislav Grof’un yaptığı oturumlarda, deneklerin pek çoğu, varlığın pek çok yönüyle “bir olma” deneyimi yaşamışlardı. Örneğin, bir dağ olmak, bir taş olmak, bir hayvan bedeninde olmak, bir bulut olmak ya da tüm varlığı kapsayan olmak. Arkadaşım da, yaşadığı su ile bir olma deneyiminden çok mutlu kalkmıştı. Fakat sonrasında yeni oturumlar yapmadık. Zira psişemiz bunlardan çok daha fazlasını barındırır ve bizim ne zaman hangi deneyime erişeceğimiz yalnızca içimizdeki “içsel radarımızla” ilgilidir. Yine de, Grof, insanın bu içsel radarının, en travmatik kaydı bulup getirmekte tam bir usta olduğunu dile getirir. Yıllar süren psikoterapilerde, danışanın sağlığa kavuşması, tamamen psikoterapistin özel seçimleriyle ilgilidir. Zira psikoterapist de kayıtlara çeşitli tekniklerle ulaşır, ancak hangisinin en travmatik iz olduğunu bilirlemek tamamen öznel bir seçim olarak kalır. Bu anlamda holotropik nefes oturumları, yıllar süren psikoterapi seanslarına göre çok daha hızlı sonuç vermektedir. Katılımcıların çoğu, yıllara yayılmış psikoterapilerinin etkisini birkaç seanslık holotropik nefes deneyimiyle elde ettiklerin belirtmişlerdir.
Affedilmeyen
Bir başka arkadaşım, yanında başka bir arkadaşı ile beni bekliyor. Bu iki kız arkadaşımla daha önce bu konuyu konuşmuş ve bir ara deneyimi gerçekleştirebileceğimizi belirlemiştik. Bu sefer, iki kişi birden yatacaktı ve benim de bir kişiyiye daha ihtiyacım vardı. Holotropik nefes deneyimi, “nefes alan” ve “oturan” olarak iki kişilik bir deneyimdir. Nefes alana destek olmak için bir kişi başında oturur ve güven unsuru olarak bekler. Genellikle hiçbir şey yapmasına gerek yoktur, ancak nefes alan (örneğin su içmek gibi) bir istekte bulunursa, bunu sağlar.
Saat 21:30 gibi evlerine vardık. Yanımda bana yardımcı olacak arkadaşımla. Yine bir saate yakın bir ön bilgilendirme yaptım. Bu sırada yanımdaki arkadaşım da ilk defa bir deneyime şahit olacağı için, O’nun adına da açıklamalar ekledim. 22:30 gibi başladı deneyim. Psikedelik müzik eşliğinde tempolu nefese başlayan iki arkadaşım ve başlarında biz bekler haldeyiz.
Bir saat kadar beklenen gerçekleşmedi. Bir arkadaşım deneyimde derinleşemedi, bunun farkındaydım. Bu, O’nun kontrolü bırakmaya hiçbir zaman yanaşmamasından kaynaklanıyordu. Oysa ki kontrolü yine kendine bırakacaktı. Kendi karanlık bölgesine, kendi bilinciyle girecek ve kendini çok daha iyi görecekti. Diğer arkadaşım ise bir saatin sonunda çığlıklar atmaya başladı. Yanımda gelen oturan arkadaşım ise önceden bilgilendirdiğim için beklemeye devam etti. Çığlıklar bir süre yükseldi ve sonunda bir ağlama krizine dönüştü. Ağlama krizini takip eden cenin pozisyonu ile de deneyim sona ermiş oldu.
Gözlerini açtığında, ilk istediği şey bize sarılmak oldu. “Birçok uygulamaya katıldım fakat hiçbiri bu denli gerçekçi ve başarı değildi” diyerek bize sarıldı. Sonrasında diğer arkadaş da bize katıldı ve dört kişi, yaşanılan deneyimi konuşmaya başladık. Ağlama krizine giren arkadaşımız anlattı:
“Çözdüğümü düşünüyordum. Çözememişim. Kendimi kandırmışım. O’nu affettiğimi söylüyordum kendime. Fakat gördüm ki, babamı affetmemişim…”
Bunu söyledikten sonra, bize düşen işin sonuna gelmiştik. Gerisi O’nun serüveniydi ve yapması gerekeni O biliyordu. Şimdi, yapmış olduğunu düşündüğü şeyi, babasını affetmeyi yeniden düşünebilirdi. Bunu yapamasa bile, “yapamadığını” bilmek, kendine çok daha dürüstçe bir yaklaşım olacaktı. Dahası, günlük hayatını etkileyen, erkeklerle baba figürü üzerinden gelişen iletişim sorunlarına bir açıklama getirme şansı bulabilecekti. Eğer, öyleyse…
Yeni bir hayat
“Her insan, günlük hayatını derinden etkileyen, çeşitli biyoenerjik blokajlara sahiptir! Bu blokajlar, geçmiş dönem kayıtları, doğum travması ya da çocukluk anıları olabilir. Holotropik nefes oturumlarında gördüğümüz şudur ki, pek çoğunun blokajları bilinç düzeyinde yüzleşmelerle çözülmüş, migren ve psikojen astım gibi psikosomatik hastalıklar çözüm bulmuş ve hatta geri dönmez biçimde yok olmuştur! Katılımcılar, yıllar süren psikoterapilerle elde ettikleri etkileri, sadece birkaç seans holotropik nefes ile elde ettiklerini belirtmişler ve bu deneyimler kayıtlara geçmiştir” diyor benötesi psikolojinin önde gelen ismi Stanislav Grof.
Artık biz de, kendi psişemizde var olan dinamiklerin, bilinç düzeyinde çözüm çabalarına ne yazık ki yanıt vermesinin çok uzun yıllar süreceğini, olağan dışı bilinç halleriyle kayıtlarımızın gündelik bilinç haline getirilebileceğini ve bu şekilde biyoenerjik blokajlarımızdan kurtulabileceğimizi biliyoruz.
Ancak insanlık, özellikle de bizim coğrafyamız, Kuantum (parçacık) Fiziği’ne ne kadar yeni ve “eğlenceli” bir nesne olarak bakıyorsa, benötesi psikolojiye de bu gözle bakıyor ve kendini ertelemekten geri kalmıyor. Newton yasalarını alt üst eden, materyalist batı biliminin kibirine rağmen olağanüstü sonuçlar alan parçacık fiziği fizikte neyse, benötesi psikoloji de psikoloji biliminde odur.
Kuantum Fiziği ile paralel ilerleyen bu özkeşif macerası (benötesi psikoloji), insanların varoluşsal fırtınalarında sığınacakları güvenli bir liman olduğunu her seferinde kanıtlıyor.
Bir sonraki yazımda, “Zihin-Ruh-Benlik Üçgeni” üzerine konuşmayı planlıyorum.
Sağlıcakla…