Düşüncelerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkileyen duygular, her birimizin hayatını yönetiyor. Bu yüzden duyguları, hayatımızın baş mimarları olduğunu düşünmek, pek de yanlış olmaz… Hayatımızda önemli bir role sahip olan duygular geçmişten günümüze dek araştırma konusu oldu. Stoacılar şiddetli duyguları kurtulmamız gereken yargılar olarak gördü. Onlara göre bazı duygular-güçlü ve şiddetli olanları- mantıksızdı, onlar doğaya aykırıydı ve hastalık gibiydiler. Ama iyi duygular da vardı; hafif ve yumuşak duygular; onlar iyiydi. Sevinç, sevgi, sempati gibi…
Duyguları belki de en ayrıntılı tanımlayan Spinoza oldu. O, duyguların listesini çıkardı; her duyguyu tanımlamaya çalıştı ve tanımlar geliştirdi; arzu hakkında, şaşkınlık hakkında, küçümseme hakkında ve daha birçok duygu hakkında… Duygularla ilgili uzunca bir tanımlama listesi yaptı. Bu tanımlara, açıklamalar da ekledi. Örneğin; arzu duygusunu, insanın özü olarak tanımladı. Ona göre aşk, dış bir nedene dayanan zevk iken; nefret dış nedene dayanan zevksizlikti. Tıpkı stoacılar gibi Spinoza da duyguları insanın özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak gördü.
Kitaplar yazarak İngiltere’de geçimini sağlayan Hume, bizi duyguların yönettiğini söyledi. Bu, o dönemde yaşayan insanların anlayabileceği bir iddia değildi. Hume’un bu söyledikleri insanlara tuhaf geliyordu. Çünkü o zamanlarda herkes, insanı mantığın ve zihnin yönettiğine inanıyordu. Hume ise düşüncesinde ısrarcıydı; “Mantık, tutkunun kölesidir” diyordu.
Hume’dan neredeyse yüzyıl sonra M. Scheler, duyguları bir araç olarak gördü. Ona göre duygular değerli olanı, değersiz olandan ayırmak için vardı. Yahudi asıllı katolik bir rahibe olan ve sonraları azize ilan edilen Edith Stein’e göre ise duygular boşaltılması gereken enerjilerdi.
Sartre’a göre duygular, bilincin parçalarıydı ve dünyayı deneyimlemenin araçlarıydı. Sonra art arda duygularla ilgili bilişsel teoriler ortaya çıktı. Bunlardan en popüleri şüphesiz çağımızın ünlü filozofu Jesse Prinz’in teorisi… Ona göre duygular, bedensel, içgüdüsel tepkilerden ibaret ve tek amaçları var; o da bize ne durumda olduğumuzu söylemek.
Duygular nedir?
Bunca tanımdan yola çıkarak duygularla ilgili klasik bir tanım geliştirmek zor. TDK’ya göre, belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim olan duygular, temelde üç aşamadan oluşuyor. Bunlar;
- Subjektif adım
- Fizyolojik adım
- Davranışsal adım
Yani bir duygu, önce subjektif bir bakış açısı, başka bir deyişle öznel bir algı ile tetikleniyor. Sonra bedende bu algının etkileri ortaya çıkıyor; örneğin kalp atışlarımız hızlanıyor ya da terlemeye başlıyoruz. Üçüncü aşamada ise davranış ortaya çıkıyor. Yani duygusal davranışlar sergiliyoruz. Örneğin gülümsüyoruz veya ağlıyoruz ya da iç çekiyoruz.
Duyguların Önemi – Dört Temel Neden
Peki, duygular neden bu kadar önemli?
Onları bu kadar önemli yapan ne?
Duygularımız olmasaydı ne olurdu?
Dünyada duyguların önemi ile ilgili dört temel neden öne sürülüyor. İşte bu dört neden, varlığımızı neden duygulara borçlu olduğumuzu açıklıyor.
- Duygular Bizi Koruyor
Duygular, hayatta kalabilmemizi sağlıyor. Örneğin, tehlike anında amigdala, korku üreterek oradan hızla kaçmamızı sağlıyor. Duygular olmasaydı tehlikeli bir hayvan karşısında korkup kaçmazdık; o hayvana yem olurduk.
- Duygular Bizi Harekete Geçiriyor
Duygularımız olmasaydı dünyada hiçbir şey yapmazdık. Hayatımızda bir şeyler başarıyorsak, bir şeyler yaratıyorsak, üretiyorsak, hepsi duygular sayesinde…
- Duygular, Karar Vermemizi Sağlıyor
Duygular, karar almamızda aktif rol oynuyor. En basit bir konuda karar vermemiz gerektiğinde bunu duygularımız sayesinde başarabiliyoruz. Antonio Damasio, 1990’da arkadaşlarıyla yaptığı çalışmada bunu kanıtladı. Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım”ına karşılık, “Hissediyorum, öyleyse varım” diyen Damasio, hastası Eliot sayesinde duyguların karar vermemizle ilişkili olduğunu keşfetti. Hastası Eliot’ın beyni, geçirdiği kaza sonucu hasar görmüştü. Zihinsel beyni gayet iyi çalışıyordu. Matematik problemlerini hiç zahmetsizce çözüyor, akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Ne var ki onun duygusal beyni hasar görmüştü. Duyguları tamamen yok olmuştu ve karar verme yetisini kaybetmişti.
- Duygular, İlişki Kurmamızı Sağlıyor
İlişkiler zihinsel değil, duygusal temele dayanıyor. Bir ilişki, her zaman iki insanın duygularını paylaşabildiği noktada var oluyor. Duygular sayesinde diğerleri ile bağ kuruyoruz. Aslında sadece insanlarla değil, diğer canlılarla da duygularımız sayesinde bir ilişki geliştiriyoruz. İnsanın varoluşunun temeli ilişkilere dayanıyor. Duygular ise ilişkiler kurmamızı sağlayarak varoluşumuzu anlamlı hale getiriyor. Bu yüzden duygulara çok şey borçluyuz.
Kaynaklar:
Dabrowski, A. (2016). Emotions in Philosophy. A Short Introduction. Studia Humana, Volume 5: 3, 8-20.
Damasio, A.R. (1990). Individuals with sociopathic behavior caused by frontal damage fail to respond autonomically to social stimuli”. Behavioural brain research, 41, 81-94
https://www.lean.org.tr/duygu-yoksa-karar-da-yok
https://www.psychologytoday.com/us/basics/emotions
https://www.verywellmind.com/the-purpose-of-emotions-2795181
https://plato.stanford.edu/entries/emotion/#DefiEmotWhatDesi
https://sozluk.gov.tr