in

Usta

Kombi bozuldu. Zaten kaç gündür ben bozulacağım diyordu ama biz bunu pek ciddiye almamıştık. Bir süre daha onsuz idare ederiz sanmıştık. Ama kombi bu; hayat artık kombinin etrafında dönüyor. Isınmak, banyo yapmak, yemek pişirmek… Hepsini o hallediyor. İnsan kombi bozulunca kendini birden ilkel bir hayatın içinde buluyor, çaresizce… Ama anlatmak istediğim ne kombi arızaları ne o süreçte yaşanan zorluklar ne de kombinin nasıl tamir edildiği… Yaşadığım erkek kadın iletişimsizliği, dini eğitim almış insanların kadının yüzüne bakmaktan bile korkuyor olmaları, insan türünün kendi türdeşini yok sayması, zihinlerdeki hapishaneler, Türkiye’nin yepyeni gerçekleri…

Kombi bozuldu. Hemen google haritalardan bir usta bulundu. Yapılan parlak yorumlara güvenerek usta arandı, sağ olsun o da aynı gün çıktı geldi. Elinde saplı bir çanta… Balkona geçip, çantasını açıp kombinin başına geçti. Beş dakika geçmedi, hallettim dedi, borcunuz 250 lira. Başımı balkon kapısından uzatıp sorunu neymiş diye sordum. Yüzüme aptal aptal baktı, kaldı öylece. Hani sınıfta absürt bir şey söylersiniz, öğretmen de yüzünüze ne saçmalıyorsun der gibi bakar ya… Aynı öyle baktı işte. Oysa merak, insanın en temel duygusu. Sen usta olmuşsun, elinde çantanla kombimizi tamir etmek için gelmişsin, usta olarak geldiğin evdeki bir insan, sana ‘kombinin ne arızası var?’ diye sorduğunda böyle bakmamalısın, soruya insanca cevap vermelisin. İçimden, “Ya…” dedim, “herhalde çok karmaşık bir konu, ben de kadınım ya, benim anlayamayacağımı düşündü galiba” diye geçirdim. Şöyle bir durdu, “Hanginize anlatayım?” diye sordu. “Hepimize anlat”, dedim. Bir şeyler geveledi, sonra eğildi, az önce yere bıraktığı contayı eğilip aldı, contayı gösterip “Arızalanmış” dedi, “değiştirdim.”

Pek güzel. Bu kadar basit işte. Conta arızalanmış, su kaçırıyormuş, contayı değiştirmiş, sorunumuzu halletmiş. 250 lira. Yok, hayır, ben şimdi contanın 50 lira olduğunu söyleyip bizi kazıkladığından hiç bahsetmeyeceğim. Çok dindar olduğu için beni hangi kalple, hangi vicdanla nasıl kazıklayabildiğinden de dem vurmayacağım. Canımı sıkan, ben konuşurken yüzüme bakmaması… Canımı sıkan beni yok sayması… Canımı sıkan beni bir insan olarak değil, erkek egemenliğinde susup oturması beklenen bir ‘şey’ olarak görmesi. Birilerinin daha çok zenginlik ve daha çok güç için kadın ve erkeği, insan ve insanı zihinlerde ayırması, robotlaştırması, insanlıktan uzaklaştırması…

Halbuki ben bunu daha önce de yaşamıştım. Çok dindar oldukları için kadınlardan uzak duranları görmüştüm. Selamlaşırken bir kadının yüzüne bakmayanları. Elini uzatıp eli havada asılı kalan kadınları… Kadınları sadece çocuk doğuran ve erkeklere bakıcılık yapan bir tür olarak görenleri… Kadını sadece eğlence aracı olarak gören aynı dindarları da çok gördüm. Hatta onlarla konuşma fırsatım da olmuştu. Gerçi benimki hep tek kişilik monologlardı, ama olsun. Alışmış olmam mı gerekirdi çoktan; ben alışamıyorum. 250 lirasını uzattım. Beni, keşke sormasaydım pişmanlığı ile bırakıp yeni bir 250 liraya doğru yola çıktı. Bana da bu sorular kaldı. Sorular ve can sıkıntısı… Nasıl çözeceğiz? Biz nasıl düzeleceğiz? Bu insanların çocuklarına ne olacak? Onlar da zihinlerde yüksek duvarlı hapishanelerle mi doğacaklar? Onları zihinlerindeki o hapishanelerden nasıl kurtaracağız? Onlara gerçekleri nasıl anlatacağız? İnsan sevgisini, insanca konuşmayı, insan kalmayı… Nasıl…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rakamlar ve Sözcükler

Ben De Babam Olmuştum