Yaşanan onca politik, sosyal, hak ve adalet konusundaki cürümleri görmezden gelmek, o toplara hiç girmemek, hatta ola ki top yaşam sahamıza düşürse taca atmak için acil çıkış konularına ihtiyaç duyarız. Günlerdir sosyal medyanın capsleri, geyikleri plastik poşet üzerinden dönünce bir anda futbol tartışma programlarını aratmayan ortamlar oluşmaya başladı. Hayatı topun oyunda kaldığı süreye göre mi, maçın sonucuna göre mi yoksa iyi oynamaya göre mi yorumladığımız hayata bakış açımızı da yansıtıyor. Futbolun asla sadece futbol olmaması gibi poşet meselesi de asla sadece poşeti anlatmıyor. Alındıktan ortalama 10 dakika sonra kendini çöpte bulan bu plastik kelebekler, hayatımıza girdiğinden beri insan davranışı üzerinde tuhaf bir etkiye sebep oldu. Bu davranışları en iyi tarif edebilecek uzmanlar her gün yüzlerce insanın poşet kullanım şekline tanık olarak pek tabi ki kasiyerler.
Plastik poşetler, hayatımıza ilk girmeye başladığında tutum, yatırım ve yerli malı haftasını kutlayarak okul hayatını geçirmiş kişilerin, bu haftadan aldıkları ders uyarınca yıkanıp, katlanıp neredeyse ütülenecek kadar özen gösterilen bir nesneydi. Derken velinimet müşteriler bir şey fark ettiler: Pazarlarda birebir mal sahibiyle alışveriş yaparken fazlaca poşet istemeyi göze alamayabiliyorken, marketlerden istedikleri kadar poşet alabiliyorlardı. Bu durumun kısa sürede farkına varan market yöneticileri, kasa arkasında sebil gibi duran poşetleri kasa altında kasiyerin kontrolünde bir yere taşıyıp, kasiyerlere alınan ürün miktarına göre göz kararı sayıda poşet vermeyi tembihlemişlerdi. Elbette müşteri memnuniyeti gereği isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü hukuku hâkim oldu. Aldığı iki parça ürüne karşılık fazladan poşet isteyen velinimetlerle bu duruma dayanamayıp sinir olan kasiyerler arasında mini sürtüşmeler bile yaşandı.
Serbest piyasa kurallarında bir şeyin az olması değerini artırırken, çokluğu da elbette değerini düşürüyor ya da değersizleştiriyordu. Plastik poşetlerde bu kurala tabiydi ve yıkanıp dürülen altın çağından; buruşturulup bir yerlere tıkıştırıldığı, yerlerde sürünüp çalılara takıldığı, denizlerde kaplumbağalara işkenceler ettiği niteliksiz çoğalma dönemine hızlı bir geçiş yaptı. Fazlaca alınan poşetler kovaya suyu akmasın diye ikişer ikişer çöp torbası olarak kullanılmasından, her türlü gıdanın paketlenmesine, ayakkabıların saklanmasından soba tutuşturmaya kadar bolca kullanıldı. Bu zamana kadar poşet neredeymiş, meğer hayatımızda ne büyük bir boşluğu dolduruyormuş diye düşünenler, poşet olmadan önce biz nasıl yaşıyorduk diye düşünmediler elbet. Vücudumuzda hızla çoğalan kanser hücreleri gibi poşetlerde dünyanın her bir yanında sorun olmaya başlayınca, tüketimin sınırlandırılması adına önce “seçkin” mağazalarda sonra da marketlerde, sulandırılmış bir sosyal sorumluluk ya da çevrecilik etiketi eklenerek parayla satılmaya başlandı. Ücretli plastik poşet uygulaması ilk kez Avrupa seyahati yapıp dönenlerin en çok bahsettiği konulardan biri olurken, bu konu açıldığında ülkemiz insanına çoğunlukla ağır eleştiriler de yapılıyordu..
Nihayet defalarca kez mevzu bahis olduktan sonra Ocak ayı itibariyle poşetlerin ücretli olduğu açıklandı ve sosyal medya, bir anda saf değiştiren insanların komik halleri ve duruma ürettikleri ilginç çarelerle dolup taşmaya başladı. Yıllardır kullanılmayan fileler bir nostalji değil gerçekliğe dönüştü. Değişimin sosyal medyadaki popülerliği gerçek hayata yansımaya başlarsa, birkaç yıldır doğada kolay çözünür versiyonuyla kibarlaştırılmış olan poşetler tahtını bez torba-file ittifakına kaybedebilir. Üstelik bu hava devam ederse henüz sessiz bir oyuncu olan kese kağıda da oyuna girebilir.
Tüketim alışkanlıklarımız haricinde davranışlarımızda da birçok değişikliğe sebep olacak ücretli poşet uygulamasıyla, kasiyerlerin fazlaca poşet isteyen müşterileri hatırlayıp “3-4 tane daha vereyim mi abla” diyerek intikam almaya çalışmaları; eskiden beridir alışverişe bez torbayla çıkanların satıcılar tarafından nihayet anlaşılmaya başlanması ve hatta yerden poşet toplayıp kullanan neo çevrecilerin türemesi Ocak ayından itibaren görülebilecek enstantanelerden olabilir. Muhalif gazetelerde ücretli plastik poşet uygulamasının aslında bez torba fabrikası olan bir milletvekilinin ısrarıyla çıktığı haberi görülebilme ihtimali kadar, iktidara yakın medyanın ekonomik kriz ortamında 25 kuruşa büyük bir meseleyi halleden hükumete övgüler düzmesi de söz konusu olabilir. Diğer yandan oldum olası bez torba taşıyanların “halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor” tedirginliğiyle sessiz bir rahatsızlık yaşaması ve çevre duyarlılığı olarak görülen bu durumun ayakaltına düşmesinden endişelenmeleri de olası.
İşin geyik yanının tadı çıkarıldıktan sonra çevre etiği açısından bakılacak olursa meselenin can alıcı noktası plastik poşetlerin ücretlendirilme gerekçesinin ne olduğunu anlamakta yatıyor. Eğer ekolojik gerekçelerle alınmış bir kararsa, eğitimsel olarak desteklenmediği, genel bir doğa duyarlılığına dönüştürebilecek başka uygulamalarla pekiştirilmediği sürece, marketlerde poşet almayan insanların poşetin ücretlendirilme zorunluluğunun olmadığı sebze-meyve pazarlarında bunun acısını çıkaracağını tahmin etmek zor değil. Yani mesele bu durumda 25 kuruşa takılıp kalmış olacak. Bu açıdan ücretlendirme meselesine bakışımız genel çevre duyarlılığımızın turnusol kâğıdı aslında. Umduğumuz yönde yelkenleri şişirebilmek için, 25 kuruşa aldığımız rüzgârı her anlamda aşırı tüketimin azaltılmasına yöneltmemiz gerekirken, 25 kuruş için poşet almayanları da sonradan görmelikle yermeye dönüşmemeli.
Günübirlik hesaplarla bakıldığında ekolojik olmanın ekonomik olmadığı bir denklemde, insanlara uzun vadede ekonomik değil ekolojik düşünmenin faydasını anlatabilmek ücretli poşetle tarihsel bir fırsata dönüşüyor. Darısı nükleerin başına…