Zamanın bize sunduğu afyonun panzehiri yoktur.
*Adagio for Strings‘in çalıyor olduğunu düşünün, tercihen Samuel Barber‘den. *
Memento Mori, ölümün ve fani oluşun hatırlanması gibi anlamlara gelen Latince bir deyiştir. Farklı anlayıştaki sanat eserlerinde de bulunan kelime, insanlara ölümlü olduklarını unutturmamak amacıyla kullanılmıştır. Antik Çağ‘da da bir uyarı biçimiyle kullanılan kelime; savaşta galip gelmiş bir general tarafından sokaklarda zafer turu atılırken, arkasındaki köle kafasının üzerine defneden bir çelenk ya da bir taç yaprak konulurken şu sözcüklerle tekrarlanır:
Memento mori
Fani olduğunu hatırla.
Memento te hominem esse
Sadece bir insan olduğunu hatırla.
Respice post te! Hominem te esse memento!
Arkana bak! Sadece bir insansın, hatırla!
Daha çok Orta Çağ‘daki Batı kaynaklı Hristiyanlığın, dünyevi yaşamın ve dünyanın sunduğu olanakların anlamsızlığına ve geçiciliğine de vurgu yaparak kullandığı bir kelimedir. Böylelikle, ruhu ebedi dünyaya karşı erdemli ve geçerli hale getirmenin de bir aracı olarak ön plana çıkar bu kelime. Bu, aynı zamanda insanlar için Tanrı’nın Krallığı’na bir davet anlamına da gelmektedir. Orta Çağ’daki hastalık salgınları ve kitlesel ölümler de kelimenin güncelde kalmasını sağlamış ve bir öğreti olarak geçerliliğini korumasına katkıda bulunmuştur.
15. ve 16. yy’da; sikkeler, bilezikler, saatler, kuru kafalar ve mimarideki freskler aracılığıyla ölüm unutulmaz kılınmaya çalışıldı. Bu dönemde kuru kafa yüzüklerin de yaygın olarak kullanıldığı görülmüştür.
Memento Mori’nin Diğer Kültürlerdeki Yeri
Meksika’nın Ölüler Günü
Meksikalı sanatçı José Guadalupe Posada‘nın çizimlerinden yola çıkılarak düzenlenen Ölüler Günü Festivali her yıl 31 Ekim gecesinde başlıyor. La Calavera Catrina (zarif kuru kafa) manasına gelen; makyaj ve buna uygun kostümlerle ölülerin anıldığı festivalde asıl amaç ölümü hatırlamak, ölümle bağlantı kurmaktır. Bir Aztek inanışına dayanan festival, ölülerin sevdiklerini yılın 1 gününde ziyaret edeceğini de varsayıyor.
Festivalde hazırlanan özel sunaklara; şekerle yapılmış kafa tasları, biblolar, çiçekler ve ölenlerin en sevdiği yiyecekler konuluyor. Meksikalılara göre gerçek ölüm, insanlar ölümü unuttuklarında ortaya çıkar.
Tibet Budizmi
Tibet Budizmi‘nde Lojong adıyla bilinen bir zihin eğitimi çalışması vardır. Lojong’un ilk evreleri zihni döndüren dört düşünce ile başlar ve bu düşünceler ölümün hatırlanması ve yaşamın geçiciliği konusunda öğütler içermektedir.
*Bütün bileşik şeyler geçicidir.
*İnsan vücudu bileşik bir şeydir.
*Bu nedenle bedenin ölümü kesin.
*Ölüm zamanı belirsiz ve kontrolümüzün ötesindedir.
Şüphesiz ki; İslam, samuray kültürü, antik yunan düşüncesi, tasavvuf ve buna benzer bir çok inanış ve kültür de bize ölümlü olmanın, ölümlü olduğunu hatırlamanın erdeminden bahsedecektir. Ölümlü oluşumuzu algılamak için bir otoriteye ihtiyaç duyuyor oluşumuzun tuhaflığı bir tarafa; acaba bunu biliyor olmak eylemlerimize ahlâki bir nitelik de kazandırıyor mu?
Sahi, ölüm düşündüğümüz gibi bir şey mi?
İngiltere kraliçesi Elizabeth kardeşimizin RAMM’da sergilenen bir portresi vardır. Portredeki incil keskin inancını, gösterişli elbisesi sınırsız zenginliğini, hemen yanında görülen kuru kafa ise bu şatafatlı zenginliğin bile onu ölümden kurtaramaya yetmeyeceğini sembolize etmektedir. Bizim buralarda ise portre ve kuru kafa zinhar günah olduğundan farklı bir yoldan aynı noktaya gelinir ve Kanuni’nin kendine mezar kazdırıp arada orada inzivaya çekildiği söylenir.
epikurus ne demiş “ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum” çok kurcalamayın.
Güzel bir yazıydı…sagolun…