in

İyi Bir Senaryo

Eğer bir yerde bir konuşmaya gidecekseniz, bir konuşma metni hazırlayın ve sonra da onu yırtın atın. Buradaki usul senaryo yazarlığında da geçerlidir. Bir metnin arkasının dolu olması şartı senaryonun olmazsa olmazıdır. Oldukça teknik bir metin gibi görünse de aslında iyi bir senaryonun özelliği onun ne kadar çok geçmişi olduğudur. Esas olan bir tek andır. Bütün sanatlarda olduğu gibi her şey bir kenara çiziktirdiğimiz bir notla başlar. Sinemada bu notun adı görüntüdür. Eğer kafanızda bir öykü varsa ve de bu öykü görsel olarak dolanıyorsa aklınızda senaryonun konuşma metni budur. Yalnızca bir tek görüntü ile çıkılır çoğu zaman yola. Önce resim vardı. Birebir kişinin, öyküsünü kendi kendisi ile paylaştığı bir sanat. Sonra fotoğrafla birlikte resmin olanakları sorgulandı… Derinleşti, değişti, evirildi… Herhangi bir yere çiziktirdiği bir figürün hareket etmeye başladığını gören sanatçının şaşkınlığıdır öykünün devreye girdiği yer… Birden sanatçı uğraşının kitlelere ulaşabilirliğinin kolaylığını görür ve bu onun için mucizevî bir şeydir: Öyleyse, demek ki, akıyorsa… Daha çok öykü yazabilirim! Fotoğraf, bir öykü taşıyan görüntüdür.

Pencereden dışarı bakıyorsunuz. Bir gökdelen inşaatının son katında çalışan iki işçi. Bu bir görüntü. Bu haliyle sıradan. Yanlarında bir kadın var. İlginçlik kazandı. Bu görüntünün ilginizi çekme nedenlerinin sizin öykü evreninizde alt yapısı varsa, küçük bir kayanın düşüşü arkasından büyük kütleleri harekete geçiriyorsa kalemi elinize almalısınız. Deyim yerindeyse bu artık musallat olan bir görüntüdür. Rahatsızlık anlamında değil. Dert anlamında. Derdiniz olmayan bir görüntüyü yük edinmemek senaryo yazarlığı açısından oldukça samimi bir tutumdur. Şimdi diyelim ki başladınız yazmaya. Yazacağınız kurmaca bir metinse bu kişilerin kim olduklarının ayrıntılarını sayfalarca yazmanız gerekir. İlk başta ıvır zıvır gibi görünen bir yığın ayrıntı olaylar sırasında oldukça işe yarayacaktır. Nasıl ki bir heykeltıraş çok sıkıcı bir bölüm olan iskelet kısmını oluşturmadan yanaklara geçemiyorsa, iyi bir senaryo da en başta sağlam bir işçilik ister. Örneğin bu işçilerden birinin adının neden Kemal olduğunu bilmek gibi belki de senaryodaki diyaloglarda hiç kullanmayacağınız bir ayrıntı bile filminizin tıpkı hayat gibi bir takım ıvır zıvırlıkların içinde parlayan bir şey olmasını sağlar. Gerçeklik düzleminin ihtiyaç duyduğu bir yığın çer çöp, konuşan kişiyi yaşayan bir kişi haline getirir.

Her zaman bu mudur peki yol? Her şeyden emin bir şekilde hiçbir karakter analizi ve ayrıntısına başvurmadan, işçilik, sağlamlık kurmadan da çalışılamaz mı? Elbette ki bu da bir yöntemdir. Bir anda bütün samimiyeti ile iyi bir metin de çıkabilir. Ancak bunun için önemli bir tecrübe gerekir. Yaşam deneyimi ve olgunlaşmış sanatsal deneyim…

Günümüzün teknolojik olanaklarıyla çekilen, görsel bir şölene dönüşen büyük ölçekli filmlerini bir kenara bırakırsak geriye kalanlar için temel sorun her zamanki gibi iyi bir öykü. Yine aynı teknoloji yüzünden modern insan daha içsel bir yaşam alanına hapsoldu ve psikolojik damarlı filmler daha çok ön plana çıktı. İçsel çatışmalar… Günümüzün eylemsiz insanının yegâne hareketinin jestler ve mimikler haline gelmesi, giderek bunların da silinmesi kaçınılmaz. Bu yüzden ağırlıkla eğilmemiz gereken modern insanın bu trajik durumu…

Eğer iyi bir senaryo yazmak istiyorsanız yapmanız gereken bomboş bir düzlüğe uzunca süre bakmaya cesaret edebilmektir. Asıl işçilik burada başlar. Bomboş kâğıdın karşısında ne kadar sabırla oturabildiğiniz. İşte o zaman dünyanın bütün bomboşluğunu dert edinmiş olursunuz ve renklendirmek için elinizden gelenin en iyisini ortaya çıkarmaya çalışırsınız. Evet, bütün sanatlar için geçerli bir cümle: Dibin bilgisine sahip olmayan yüzeyde bir şey göremez.

 

Yazan Tersla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Entelektüel Sığlığımız Üzerine!

Michel Foucault, Deliliğin Tarihini Anlatıyor