in

İçe Dönükler, Birleşin!

Tam da ben bu yazıyı hazırlarken kulaklığımda çalan Deniz Tekin tatlı tatlı şöyle diyor:

‘’Beni terk et, valla sorun olmaz,

hoşlanırım yalnızlıktan,

bende bir problem var

insanlığa…’’

Ve öyle kabulleniş dolu bir ses tonuyla bitiriyor ki şarkıyı, “Sorun sende değil, Denizcim, bu durmadan konuşan dünyada” diyerek kendisine sarılasım geliyor.

Yazarımız Fionamimi’nin Myers-Briggs Kişilik Göstergesi Testi yazısında açıkladığı gibi kişilik, oldukça farklı parametrelerden süzülüp gelen bir yapı ve içe/dışa dönüklük bunlardan sadece ikisi. Yazıda da belirtildiği gibi içe dönükler, dışa dönüklerden farklı olarak enerjilerini kendi iç dünyalarından alıyorlar. Yeteneklerini en üst düzeyde kullanmak için yalnız olmayı tercih ediyorlar ve kendilerini en rahat hissettikleri bu duruma ‘’Değerli Yalnızlığım’’ diyorlar.

Oldukça aktif bir iç dünyaya sahip olan içe dönükler, az konuştukları ve sosyal ortamlarda ilgi odağı olmayı genellikle tercih etmedikleri için, çoğunlukla çekingen bulunuyorlar. Oysaki çekingenlik ya da daha “bilimsel” adıyla sosyal kaygı, toplumun yargılarından korkmaktır ve içe dönükler, bu korkuları taşıdığı için değil, uzun süre kalabalığa maruz kalmaktan yoruldukları için yalnız kalmayı tercih ediyorlar. Çünkü bir sosyal içe dönük olarak benim de deneyimlediğim gibi ses, müzik, mekan, konuşmalar, beden dili gibi sosyal etkileşime dair her detay, içe dönükleri diğerlerinden X10 (benim ölçümüm:) daha fazla etkiliyor.

Yeri gelmişken burada Fionamimi’nin bilimsel dayanaklara yaslanan yazısından çıkıp dümeni konuya kendi bireysel deneyim ve gözlemlerimizle naçizane bir katkı yapabileceğimiz, samimi bir hasbıhal havasına kırdığımızı ekleyelim.

*Lafazan bir dışa dönükten paçayı kurtardıktan sonra ben

Sosyal etkileşimi neredeyse extrem bir spor olarak gören tam zamanlı bir içe dönük kadar, “Şarap ve Netflix’e fitim ama kankamla iki lafın belini kırmak da iyi geliyor.” diyen sosyal içe dönükler için bile, günümüz dünyasının açık ofisleri ya da küme tipi sınıf düzenleri oldukça yorucu olabiliyor.

İçe dönükler, modern dünyanın pek çok rekabetçi cephesine maruz kalmaktan azalan pillerini yeniden şarj edebilmek için kulaklığın sesini açıp alternatif orta dünyalara geçmeyi tercih ediyorlar. ‘’Tanrı müziği ve interneti korusun!’’ diyebileceğimiz bu şahane kaçış merdivenlerine sahip olmayan iş yerleri ve okul ortamları, yaratıcılık ve üretkenliğin sosyallikten geldiğine inanıldığı için dışa dönüklere ve onların ihtiyaçlarına göre tasarlanıyor ve açık duvarlardan gelen gürültüden rahatsız olmak ya da sınıfta kendi başına çalışmayı istemek problemli olarak algılanmak anlamına geliyor.

*Beynimin çalışma prensibi: Ya saplantılı derecede ilgili ya da tamamen kayıtsız

Ofiste ayaküstü ve rastgele yapılan bir kahve sohbeti ya da fikir alışverişini destekleyen bir küme çalışmasında elbette bir fenalık yok, bunlar harika ama artık şu daha dışa dönük olanın daha cazip olduğu fikrini ve sürekli takım çalışması düzenleme çılgınlığını durdursak mı? Çünkü ağzı laf yapan biri olmakla en iyi fikirlere sahip olmak arasındaki korelasyon -affedersiniz ama- tombik bir sıfır. Ayrıca, iş yerinde daha fazla özerkliğe ve özgürlüğe ihtiyacımız var. Okullar için de geçerli bu. Çocukların birlikte çalışmaya ihtiyacı olduğu yadsınamaz fakat derin düşüncelere ancak kendi başlarına çalışarak ulaşabilecekleri de unutulmamalı.

Tam bu noktada Marilyn Monroe’nun sözü geliyor aklıma.

 Ben kendimi yalnızken onarıyorum.

Bu söz bana şunu hatırlatıyor: Ne zaman bir topluluk içine girsem sürekli diğerlerinin fikirlerine maruz kaldığımı ve kimi zaman onları taklit ettiğimi, hatta bazen inançlarını da kabul ettiğimi fark ediyorum. Ve özel alanıma çekilip kendi dengemi bulmak için yanıp tutuşuyorum. Tam da Marilyn’in dediği gibi, grup dinamiklerinin verdiği kirlilikten arınmak için müthiş bir yalnız kalma ihtiyacı duyuyoruz. Belki de bir yin yang dengesi bulmak ve bu arınma sürecinin ardından kendi fikirlerini üretmek ve sonra tekrar bir takım olarak bir araya gelerek bunları iyi yönetilmiş bir ortamda tartışıp oradan devam etmek gerekiyor. İş ortamı ve okulları buna göre düzenleyebilmek gerçekten harika olurdu.

‘’İçe dönükler toplumun vicdanıdır.’’ ya da Stephan Hawking’in “Sessiz insanlar en gürültülü zihinlere sahiptir.” sözü ya da Mahatma Gandhi’den, “Yumuşak bir dille dünyayı sallayabilirsiniz.” gibi afilli alıntılarla kendi değerinizi hatırlayın, sonra omuz başınızdan kendinizi öpün  ve birleşin sevgili içe dönükler! ( ”Herkes kendi evinde ve ayrı ayrı birleşsin.” dediğinizi duyar gibiyim:) İçe dönük olmak tüm ilginç deneyimlerine rağmen bu rekabetçi dünyada gerçekten zor ve kendimiz olarak kalmaya diretmek bile isyankar bir davranış olarak görülebilir.

Ama unutmayalım, Turgut Uyar da bizim yanımızda 🙂

Sizin alınız al inandım

Sizin morunuz mor inandım

Tanrınız büyük amenna

Şiiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Bütün ağaçlarla uyuşmuşum

Kalabalık ha olmuş ha olmamış

Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum

Ama sokaklar şöyleymiş

Ağaçlar böyleymiş

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

Yan gelmişim diz boyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle dövüşemem

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Ben tam kendime göre

Ben tam dünyaya göre

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız.

Haydi sirtakiye! İster değerli yalnızlığınızla, ister kolunuzu bir başkasına uzatarak…

Sevgiler

Yazan Juno

juno.afm@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Espresso Frappuccinoya Karşı: İtalya’ya İlk Starbucks Açıldı

Kitap Kurtları Buraya, Yeni Çıkan 10 Kitap