Sevgili dostlarım yaşlandım artık. Dünya denen tantananın tüm gürültüsü, belirsiz hazların peşinde koşup durmak, sizlerin aşk dediğiniz şeyleri olası tüm doğallığında tüketmek falan değil derdim, kanatlarıma yabancılaştım artık. Ne çırpacak gücüm var, ne de çırpma isteğim. Bazen can sıkıntısından, yani bir dilenci gibi yerlerdeki yemleri yemekten irkildiğimde ve insan kalabalığının ayakkabılarının çıkardığı delirtici seslerden usandığımda havalanmak istiyorum ama bir büfenin tepesine konacak kadar uçma gücünü kendimde ancak bulabiliyorum.
Oysa eskiden böyle miydi? Bol keseden sallamak istemem, biz güvercinler asla bulutlara falan çıkamayız ama siz insanların başını döndürecek mesafelerde rahatlıkla kanatlarımızı çırpar, rüzgarın yönünü ve şiddetini hesaplayarak boşlukla dans edebilirdik. Bunlar boşmuş. Tüylerim cansız ve yaşamak artık ağır bir yük. Kimseyi hatırlamıyorum, uçmayı nasıl öğrendim, etrafımda kimler oldu, niye uçtuk, o tuhaf böcekleri ve garip arpaları neden yedik bilemiyorum. Hiç değilse diyorum bazen yaşadın, uçtun, kimi zaman aşkla kimi zaman korkuyla öttün, tuhaf doğa olayları olduğunda bir bacanın sıcaklığına sığınabilmek için binaların çatılarına kondun, çocuklarını kollarından sürükleyen anneleri ve stadyum dolusu insanların canhıraş çığlıklarını gördün ve hep tepedeydin. Bir su birikintisine kondun, saatte 100 kilometre hızla ilerleyen bir arabanın camına yapışmaktan son anda kurtuldun, en yakın arkadaşını sapanla avladılar ve zaman denen çukura gergedanlarla, filbahrilerle ve arnavutlarla birlikte düştün. Bu şanstır diyorum kendime. Öyle mi gerçekten? Neden yaşadım diye soruyorum kendime, cevap bulamıyorum! Neden yaşadım ben? Neden yaşadım…
Beni ağlattınız.bahtiyar papağının ölüm haberini almamın üzerine beni çok duygulandırdı…
Tesekkur ederim.