in , ,

Cadılar Bayramı’nın Kökeni: Samhain Gecesi

“Dünyanın en sihirli ülkelerinden biridir  burası, öyledir ki; denizlerinde, dağlarında, ormanlarında, taşların arasında, halen minik adamcıkların görüldüğü rivayet edilir. Avrupa içlerinde, çok da bilinmeyen sihirli bir diyardır burası”

Merhaba, sizleri bir masal diyarına götürmek istiyoruz…

İlk cümleye ‘masal’ betimlemesi ile girdim ancak tabii ki olan bitenler masal gibi değil de, kökeni binlerce yıl önceye dayanan bir ritüelin, fantastik öğeler ile yaşatılmaya çalışılması olarak tanımlanabilir. Beni ise; daha çok etkinlikte düzenlenen konser ilgilendiriyor, biraz da dondurucu soğukta ateş başında sohbet etmeyi planlıyoruz..

İşte, Kuzey Almanya’ya doğru yola çıkıp, kuzeyin en görkemli kentine varıyoruz.

Hamburg’da yüzyıllardır kutlanan bir festivaldeyiz, cadılar bayramında…

Cadılar Bayramı yani Samhain gecesi, bilinenin aksine Amerika’nın değil, kökü çok eskilere dayanan bir Avrupa geleneğidir. 31 Ekim gecesi, ekinoksların üçüncüsünden yaklaşık bir ay sonra kutlanır. Yani sonbahar ekinoksu geçmiştir, kış artık iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştır.

German-Kelt kültüründe cadılar bayramı, doğanın ölmesi ile soğuk ve sonsuz kışa hazırlanmayı sembolize eder. Takılan korkunç maskeler ise, kötü ruhları korkutmak içindir.

Cadılar Bayramı, Hamburg’da her yıl büyük bir coşku ile kutlanır. Düzenlenen festivallerde dünyanın her köşesinden yükselen müzikler burada buluşur.

Öyle ki, Faroe Adaları’nda yaşayan halkların, yüzyıllar öncesinden söylediği deniz şarkıları ile Keltlerin balık avına çıktıkları gecelerde sisler arasında süzülerek ilerleyen kayıklarında mırıldandıkları hüzünlü melodileri bu festivalde duymak mümkün…

Yazının başında da söylediğim gibi Hamburg’a tesadüfen gelmedik. Faun topluluğunun konseri olacağını duyduğumuzda hemen soluğu burada aldık.

Faun benim en değer verdiğim topluluklardan biri, öyle ki; uzun yıllar Ankara Radyosu’nda yayınlanan ‘Geçmişi Keşfetmek’ adlı programımın jenerik müziğini onların müziklerinden derlemiştim. Kuşkusuz izin alarak, yine radyo programım için yaptığım bir röportajın ardından, izinlerini istemiştim. Grup üyelerinden Fiona, kendi şarkısını vermişti.

Ve işte yıllar sonra, Faun grubu ile bir Samhain gecesi konserinde yine karşılaşıyoruz.

Faun topluluğu, çok uzaklardan denizlerin esintilerini getiriyor bize. İlk çağdan itibaren, Orta Avrupa’dan yola çıkan ve dört bir yöne dağılan Keltlerin müziğini yaşatıyorlar. Sadece müzikleri değil, topluluğun ismi de Kelt kültürünün bir parçası. Faun, Kelt kültüründe ‘doğa tanrısı’ anlamına geliyor, ayrıca Yunan mitolojisindeki keçi ayaklı kır tanrısı Pan ile benzer özellikler taşıyor ve de  Pan’ın Latince’deki adı Faunus’u yaşatıyor…

Samhain Festivali, eksi 3 derecede tüm hızı ile devam ederken başladık sohbetimize.

HIRSIZLAR, DİLENCİLER VE LEYDİLER…

Orta Çağ kıyafetleri giymiş yüzlerce insanla birlikte bir Orta Çağ köyündeyiz… Şövalyeler, hırsızlar, kamburlar, leydiler ve dilenciler… Evet, Orta Çağ dilencileri ile beraberiz  ve dilenciler sadece Orta Çağ para birimi olan taleri kabul ediyorlar. Festival girişinde, üzerimizdeki Euro’yu ‘Taler’le değiştirdik. Çünkü kapıda mızrakları ile bekleyen muhafızları başka türlü ikna şansı bulamadık…

Yanımızdaki çadırdan yükselen örs ve çekiç sesleri o kadar ritmik ki, sohbetimize ayrı bir renk katıyor.

Ve kesif bir koku… Hemen kaynağını buluyorum, bu koku sandalyelerimizin üzerine atılan keçi postlarından geliyor. Bu arada çevreye, alabildiğine cezbedici kokular da yayılıyor. Pişen ekmekler, kızartılan okyanus balıkları, baharatlar, porselen şişelerde ikram edilen türlü türlü bira ve şarapların kokusunda, alabildiğine soğuk bir gecede, hemen ateşin başına dönüyorum.

Festival alanında yüzyıllar öncesinden tüm detaylara yer verilmeye çalışılmış. Örneğin; önce kraliyet ailesine, sonra da tüm Avrupa’ya ve oradan da tüm dünyaya ünü yayılan Hollandalı Erasmus’un görgü kitabı henüz ortalıklarda olmadığı için, çatal bıçak kullanılmıyor.

Etleri parçalayarak ve tıpkı bir elma yer gibi koca lokmalar halinde öğütüyoruz dişlerimizin arasında. Etin yanında patates kızartması da yok. Çünkü Amerika henüz keşfedilmediği için Avrupa patatesle tanışmamış o çağlarda… Sadece patates değil, domates de yok.

Edison da henüz ortalıklarda olmadığı için etrafta hiçbir elektrik lambasına rastlamıyoruz. Sadece o dönemi yansıtan efsanevi ateşlerle aydınlatılan bir köy var…

Tamamen German-Kelt dönemlerinin yaşatılmaya çalışıldığı festivalde, ortama uyum sağlamayan kıyafetlerle dolaşan sadece bizleriz.

Grubun solisti ve gayda sanatçısı olan Fiona , gayda çalmayı nerede öğrendiğini neden bu kadar merak sardığını şöyle yanıtlıyor:

“Havada uçan kuşlardan, martılardan öğrendim, onlar gibi konuşmak, şakımak istedim”

Dedesi uzun yıllar önce Hindistan’da bir kıyı köyünden, okyanusları aşarak Avrupa’ya gelen ve dört kuşaktır Avrupalı olan Nill Mitra, Keltlerden konuşmakta ve müziklerine esin kaynağı olan doğadan bahsederken benzerlikler kurmakta.

Faun, Ortaçağ Keltik müziği ile Doğunun tınılarını bütünleştirdiği konserinde izleyicileri adeta o dönemlere götürüyor.

Büyülenmiş dinleyiciler arasındayım, bir ara grup solistlerinden Sandra ile göz göze geldik, bir anlatısında; “Müzisyenleri periler korur, bu yüzden sihirlidir müzisyenler” demişti. Gerçekten de sihirli bir atmosfere götürdüler bizi.

Müzik akımlarının sınırlarını hiçe sayan Faun, her geçen gün hayran kitlesini arttırıyor. German-Kelt enstrümanlarının ezgilerini modern akımlarla bütünleştirip sihirli atmosferler yaratıyorlar.  Diğer benzer gruplarla kıyaslandığında ise, müziklerini Doğu ritimleri ile bezeyen çok sesli özelliği ile ön plana çıkardıklarını farkediyoruz. Birçok farklı enstrümanla seslendirdikleri parçalarında, büyüleyici bir bütünlük yaratıyorlar. Şarkılarının sözleri ise oldukça ilginç: Genellikle eski çağlarda doğaya tapınan toplumların ve su perilerinin öykülerini anlatıyorlar.

“Yüzüklerin Efendisi” kitabındaki birçok kahraman; Elfler, orman perileri Keltlerden esinlenilerek kitaba yerleştirilmiş. Günümüzde ise dünyaca ünlü, İrlandalı dans toplulukları, “River Dance, Lord of the Dance” Kelt dansları ve müzikleri ile hayat bulduğunu hepimiz biliriz.

Grubun Davulcusu Rudiger, Sahnede elinde ‘Sami davulu’ ile yaptığı dansta, adeta tundralarda yaşayan, kuzey şamanlarını andırıyordu.

Bir iddiaya göre, Kırım ve Kafkaslardan çıkıp Orta Avrupa’ya yerleşen Keltler, savaşlar, kan ve gözyaşı içerisinde dört bir yana dağılmışlar. Batı Fransa, Kuzey Almanya, Danimarka ve de İrlanda’ya kadar göç eden Keltlerin, bugün büyük bir toplumun ecdadı olduğu söylenir ve hatta 3. yüzyılda, Anadolu’ya uzanan kolları olan Galatlar, Anadolu tarihinde hayli iz bırakmışlar. Günümüzde Anadolu içlerinde köylerde yaşayan, rastladığımız ‘kızıl saçlılar’ Keltler olabilir, sadece İrlanda’da bulunmuyor kızıl saçlılar, hemen yanımızdaki arkadaşımızın dostumuzun Kelt genleri taşıdığını kolayca görebiliriz. (Konu Kelt olunca değindim, tabi ki farklılıklarımız nefistir)

Yine Frigya’yı kuranların, Anadolu tarihinde ‘Karanlık dönem’ olarak adlandırılan 200 yıllık felaket döneminden sonra, balkanlardan akın akın gelen göçmenler olduğunu söyler, tarihçiler.

Kelt-German müziği yapan ve periler tarafından korunan, bu gizemli topluluğun nefis şarkıları var.

Denizler, ormanlar, yüksek dağlar, doğa var şarkılarında. Tabiata kendini adamış toplumlar var, farklı dillerde farklı dinlerde olsa da rivayet olunan minik adamcıklar, su perileri, efsaneler var bizi bize yakınlaştıran…

Gizliden, belli belirsiz bizi tebessüm ettiren o kadar çok şey var ki! O kadar çok ki!

Bu bilmediğimiz yerlerde…

2 Yorum

Cevap Yazın
  1. Kış geldi ve hava çok soğuk
    Yaban gülleri de açmıyor artık
    Minik adamlar,su perileri ve efsaneler
    Masalsı kıvamında aşk tadında melodiler
    Kaleminize,emeğinize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Taklacı Kardan Adam

Eski NASA Çalışanı: 1970’lerde Mars’ta Yaşam Bulduk Ama Görmezden Geldiler