in

Ölü Hayvanları Doldurma Sanatı: Taksidermi

Aslen Grekçe kökenli iki kelimenin birleşimi (taxis+derma) ile oluşan taksidermi kelimesi, – köken olarak Türkçe olmamakla birlikte- dilimize yerleşmiş tahnit kelimesine karşılık gelir. Tahnit; iç organları çıkarılan ölünün ilaçlanarak, gerek içi doldurulmuş gerek boş bırakılmış haliyle muhafaza edilmesidir. Antik Mısır’dan bu yana kullanılan bir yöntem olan tahnit, zamanla ölü korumadan çok, korumak için öldürmeye doğru evrilen bir yol izlemiş görünüyor.

Bir taksidermistin elinde soyu tükenmiş hayvanlar bile can bulabilir ama bu koruma doğa korumacılığından çok farklı bir seyir almış durumda. Müzelerdeki dioramalar, ziyaretçilere hayvanları doğal yaşam alanlarının yeniden yapılandırılmış halinde görebilme imkanı sunuyor doğru, peki ya tarihte yaşanmış yaban hayatı katliamları? Peki ya keyfine öldürülüp içi doldurularak ölümsüzleştirilen bakılık canlar? Kulağa biraz tuhaf geliyor değil mi? Tüm bunlar benim nazarımda taksidermi sanatının üzerinden hiç ayrılmayacak kara bulutlar olarak kalacak. Sebebine gelince, üzülerek söylemeliyim ki bir hayvana kabak dolması muamelesi yapabilmeniz için öncelikle onu öldürmeniz ya da ölü ele geçirmeniz gerekecektir.

Bu durum yaban hayatı korumacılığı açısından bir paradoksa yol açar; koruyacak kadar tutkulu insanların, bazen öldürecek kadar da tutkulu olabildiğini görürsünüz. En tanınmış örneği Thedore Roosevelt. Thedore Roosevelt (kendisi Amerika’nın 26. Başqanı olur)  genç bir taksidermi öğrencisi iken zaman içerisinde usta bir büyük hayvan avcısına dönüşmüştü. Aslında Roosevelt, bir araya getirdiği on arkadaşı gibi, hem doğa korumayla ilgiliydi, hem de avcıydı. Birlikte kurdukları Boone ve Crockett Kulübü‘nün çelişik amaçları vardı: Feodal düzeyde yaban hayatını koruma çalışmalarını desteklemek ve bu arada kendilerine avlayacak hayvan kalmasını da garanti altına almak…

AMNH’deki Afrika Memelileri Akeley Salonu’nda yer alan 1900’lerin başından kalma “Alarm” adlı eserde bir erkek fil havayı koklamak için hortumunu kaldırmış, sahnedeki tüm Afrika filleri tedirginlik içinde. Bu hayvanlardan biri ABD Başkanı Theodore Roosevelt tarafından vurulmuştu.

İşin ironik boyutunu bir kenara bırakıp gelelim modern taksidermiye sanat biçimini veren adam Carl Akaley‘e. New York doğumlu bu doğa korumacı kaşif, tahniti kabak dolması formundan çıkararak tamamen kendi çabalarıyla bir sanat biçimine dönüştürmüş. Akaley, hayvanları doğal biçimlerde şekillendiriyor, kil ve kağıt hamuru kullanarak hayvanın kas ve damarlarını görülmemiş bir anatomik benzerlikte yeniden yaratıyordu. Sonra da canlı gibi duran eserlerini, hayvanın bulunduğu yerdeki yapraklara kadar her şeyiyle, doğal ortamı yeniden inşa ederek tasarlanan dioramalarda grup olarak sergiliyordu.  Doğa korumacı, biyolog, heykeltıraş ve doğa fotoğrafçısı da olan Akaley modern taksidermi sanatının babası olarak kabul ediliyor. En tanınmış eserlerini Şikago Field Müzesi‘nde ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi‘nde görmek mümkün.

1800lü yıllarda sanatsal bir görüntü kazanan taksidermi, sinema ve edebiyatta tuhaf ve norm dışı insanların hobisi olarak karşımıza çıkmaktan kurtulamıyor. Macar yönetmen György Palfi’nin  ikinci filmi Taxidermia ise, alışılmışın tamamen dışında, sıradan bir taksidermistin hayal bile edemeyeceği bir finalle seyirciyi şaşırtmış oldukça başarı bir film. Dönemin siyasi atmosferi, filmdeki siyasi göndermeler ve metaforlar bir yana, büyükbaba, baba ve oğuldan oluşan üç kuşağı basit bir şekilde tasnif edersek; sperm, salya ve kan ile karşılaşıyoruz filmde. Cinselliği, oburluğu ve ölümsüzlüğü üç ana karakter üzerinde işleyen filmin en çarpıcı sahneleri, atalarının aksine iştahsız ve çelimsiz bir taksidermist olan Lajos’un, dünyadan ve canlılıktan soyutlanmış atolyesinde kurduğu mekanizmalar sayesinde, henüz yaşarken kendi içini boşaltarak bedenini yeniden inşa ettiği anlardan oluşuyor. Bedenini yiyeceklerlerle doldurmayı reddeden Lajos, silik yaşamında elde edemediği saygınlığı, cansız bedeninden ölümsüz bir sanat eseri, adeta bir davut heykeli yaratarak kazanıyor filmin sonunda. Merak edenler için buraya ileri film okuması içeren bir makale bırakıyorum.

Yazan Gülsüm Güller

Müteharrik ve tıraşsız.

Bir Yorum

Cevap Yazın

One Ping

  1. Pingback:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Kraliçeler Tıraş Oluyor: RuPaul’s Drag Race ve Drag Queenler

Aykırı ve Lanetlenmiş Bir Ruh: Oscar Wilde