in , ,

Fotoğrafın Kafka’sı: Diane Arbus

Onun fotoğrafları insanlığa dair bir başkaldırıydı. Toplumun dışına itilenlerin imgelerini kayda değer buluyordu. Daha önce kimsenin ilgilenmediği insanları fotoğrafladı. Onun amacı, herkesin ve her şeyin daima mükemmel olamayacağını; hayatta çirkinlerin, kaybedenlerin ve ‘öteki’lerin de var olduğu gerçeğini göstermekti. Uzun uzun bakılası güzelliğe, göz zevkine hitap eden her şeye sırtını dönerek fotoğraflarıyla toplumun değer yargılarını derinden sarstı.

“İnanıyorum ki, fotoğraflamasaydım onları kimse görmeyecekti” diyordu.

Fahişeler, cüceler, travestiler, sakatlar, devler, obezler, akıl hastaneleri ve sirkler… Onlarla tanıştı, sohbet etti, evlerine gitti, arkadaş oldu. Onun insanları sokaktan, gerçek hayattandı; tekinsiz ve nahoştu. Ötekilerin fotoğrafçısı Diane Arbus, deklanşörü “kendi trajedisiyle doğanlara” çevirdiğini söylüyordu.

En yakın arkadaşlarım onlar demiyorum ama bana utanç, korku ve hayranlık karışımı bir duygu verirlerdi. Bir çok insan yaşarken travmatik bir tecrübe yaşayacaklarına dair ödleri kopar. Ucubeler kendi travmaları ile doğduklarından hayattaki sınavlarını zaten geçmişlerdir. Onlar aristokratlardır.

Aristokrat bir ailenin çocuğuydu Diane Arbus. Varlık içinde büyümüştü ve fiziksel herhangi bir sorunu yoktu. Ona her çeşit konfor sunulmuştu. Hayatın gerçekliğine uzak büyütülmüştü ve gerçekdışı olarak algıladığı bir yaşam sürmeye mecbur bırakılmıştı. Gerçek dünyayı görmesi engellenmiş, dış etkenlerden izole edilmiş cam bir kavanozda yetiştirilmiştir adeta. Aldatılmıştır Diane Arbus, hayat ona gösterildiği gibi değildir çünkü… Günün birinde gerçeklerle karşılaştığında, ruhsal dünyasının alt üst olması son derece olağandır.

İdeal yaşam düzeninden kaotik yaşama geçerek ötekileri kucaklayan sanatçı, fotoğrafladığı insanlarda kendini arıyor, ruhunda ötekiyi barındırdığını hissediyordu:

Her türlü zorlayıcı koşuldan muaf olarak büyüdüm. Acı çektiğim şeylerden biri de hiçbir zaman güç koşulları hissetmemiş olmak ve gerçek dışı gelen bir ortamda yetişmiş olmaktı.

O toplumun “ucube” saydığı her insana öz benliğini bulabildiği bir yakınlık duyuyordu.

Kariyerine Vogue, Harper’s Bazaar, Esquire gibi dergiler için çektiği fotoğraflarla başlayan Arbus, burada bile modellerde karanlık ve ilginç bir şeyler bulup ortaya çıkarıyordu. Ancak şöyle diyordu:
“Modeller hep aynı tornadan çıkmış gibi; bakışlar aynı, duruşlar aynı, gülüşler aynı…”
Bu emniyetli alanda hiçbir şey insanı şaşırtamaz, şaşırtmadığı için de büyüleyemez diye düşünüyordu. Hakikati süslü bir yalandan daha fazla istediğini idrak ettiğinde de, stüdyoyu terk edip sokağa çıktı.

Çağdaş fotoğrafta önemli bir yer tutan ‘Bireysel Belgeselcilik’ akımının en önemli öncüleri arasında yer alan Amerikalı kadın fotoğraf sanatçısı Diane Arbus (1923-1971 NYC), kendi alanında 20. yüzyılın en özgün fotoğraf sanatçısı olarak kabul edilir ve “fotoğrafın Kafka’sı” olarak bilinir.

Onun insanları poz vermez, varoluşlarındaki temel görünüşü ortaya çıkarır. Arbus’un karanlık fotoğrafları empati ile yoğurulmuştur. Fotoğrafları, izleyiciyi kendi hayatından daha farklı bir hayata bakmaya davet eder. Arbus, kendi hissettiklerini izleyenden de talep eder. İzleyicilerin ve fotoğrafladığı kişilerin maskelerini düşürürken kendi maskesini de indirme çabası içerisindedir.

1971 yılında, 48 yaşında aşırı dozda ilaç alarak ve bileklerini keserek intihar eden Diane Arbus’un fotoğrafları, intiharından sonra Modern Sanatlar Müzesi’nde açılan retrospektif sergisinde yerini aldı. Sergi, müzenin o güne dek en çok ziyaret edilen sergisi oldu ve uzun yıllar pek çok ülkeyi dolaştı.

Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus” adlı filmde, Diane Arbus’un hayatı, gelgitleri, içinde bulunduğu ruh hali ve “ucubeler”e duyduğu hayranlık ve sevgi beyazperdeye başarılı bir şekilde yansıtılmıştır.

Hiçbir şeyi düzenlemeyi sevmiyorum. Fotoğrafını çekeceğim bir şeyin önünde dururken, o şeyi düzenlemek yerine, kendime çeki düzen veriyorum. Çünkü bir fotoğraf bir sır hakkında başka bir sırdır. Size ne kadar çok şey anlatırsa, o kadar az bilirsiniz.

Bir Yorum

Cevap Yazın
  1. Paylaştığınız fotoğraflardan biri Diane Arbus’a ait değil.
    (https://www.tate.org.uk/art/artworks/model-woman-with-veil-san-francisco-p79965)
    Arbus modellerini anda yakalayan bir fotoğrafçı, modellerin ifadelerinde ve bakışlarında bu doğallığı yakalarsınız.
    Paylaştığınız fotoğraf ise Lisette Model’in “Woman With Veil” isimli, 1949 yılında San Francisco’da çektiği, Tate Müzesinde sergilenen bir eserdir. Kurgulanmış bir poz olduğu içinde paylaşımlarınız arasında dikkat çekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bir Ölü Bir Deli Bir Aşk Romanı Üzerine

Sınanmamış Sevgi