in ,

“Seks İşi” Neoliberal Bir Kavramdır

– Stan Goff

Benim gibi DSA (Democratic Socialists of America) üyesi Angel Castillo’nun Democratic Left’teki yazısına cevap

“Fuhuş üzerine liberal feminist perspektifler, politika ve akademik tartışmaları, fuhşu seçen kadınların haklarını koruma ihtiyacına odakladı.”

— Cheryl Nelson Butler

“Kanun, tüm o haşmetli eşitliği içinde, yoksulların yanı sıra zenginlerin de sokaklarda dilenmesini, ekmek çalmasını ve köprü altında uyumasını yasaklar.”

— Anatole France

***

Çarşamba günü DSA’nın dergisi Democratic Left’in ilk kopyası posta kutuma ulaştı. Bu sayı “sosyalist feminizm”e ayrılmış. Giriş yazısı Maria Svart tarafından yazılmış ve söylediği şeylerden biri DSA’nın “neoliberal kapitalizm”e karşı mücadele verdiği.

Bunu ironik buluyorum çünkü Marian Jones’un çok iyi bir yazısının ardından, Angel Castillo’nun fuhuş meselesini enikonu neoliberal bir perspektifle analiz eden “Decriminalizing Sex Work” (Seks İşini Suç Olmaktan Çıkarmak) başlıklı yazısını okudum.

Kanun meselesinden başlamış, ben de öyle yapacağım. Kanun ve fuhuş meselesi üzerine üç hâkim yaklaşım var. İkisi patriyarkal.

İlki, benim patriyarkal-geleneksel dediğim yaklaşım. Bu, fuhşu, fuhuş yaptırılanlar [prostituted, ÇN] namına—çoğunlukla, önemli bir kısmı reşit olmayan kadınlar—bir ahlaki düşkünlük biçimi olarak gören muhafazakâr patriyarkal yaklaşım.

İkincisi (patriyarkal) neoliberal yaklaşım. Liberal mistifikasyonların hem kapitalizmin hem de liberterciliğin [özgürlükçülüğün, ÇN] derin patriyarkal kökenlerini nasıl gizlemiş olduğunu vurgulamak için, niteleyiciyi parantez içine aldım. Neoliberal ideoloji, özünde liberter [özgürlükçü, ÇN] bir ideolojidir, liberter ideoloji ise kapitalist bir ideolojidir. Bu ideolojilerin patriyarkal kökenleri, liberal hukuksal soyutlama ile formalite icabı gizlenmiş ve patriyarkal iktidar bir “cehalet peçesi” ardında etkili şekilde maskelenmiştir.

Üçüncüsü feminist yaklaşımdır—ama modifiye edilmemiş feminizm. Patriyarkal toplumsal yapılar dahilinde—TÜM patriyarkal yapılar, solda olanlar dahi—kadınların (bütün olarak bakıldığında) yapısal olarak erkeklere (bütün olarak bakıldığında) tabi kılındığına; toplumsal, siyasal ve ekonomik tabiiyetin, birçok kadının kısılıp kaldığı koşul olduğuna ve bunun, erkeklerin seks “hakkını” yerine getirmek için kendi bedenlerini metalaştırmaya devrişilmiş kadınların büyük çoğunluğunun koşullarını belirlediğine işaret eder.

Sol, seks konusunda sürüye katıldı çünkü solda—bu makalenin de gösterdiği gibi—çok fazla insan, seksi, mahalledeki McDonalds’da basitçe tatmin edebileceğim açlık gibi (bunu bir düşünün), “doğal arzular”ın ahlaken nötrleşmiş bir enstantanesine indirgeyerek, seks konusunda doğalcılık yanılgısına düştü. Bu doğalcılık yanılgısının daha kapsamlı bir çözümlemesi için şuraya bakabilirsiniz.

Benim ve fuhuş karşıtı (fahişe karşıtı değil!) cephedeki diğerlerinin pozisyonunun aşağıda göreceğiniz karikatürünün aksine, biz, fuhuş yaptırılan kadınların, onları pazarlayanlara ve satın alanlara ve pezevenklere ve tellallara karşı daha güçlü olmaları için örgütlenmesine karşı çıkmıyoruz. Bu insanları daha az korunmasız hale getirecek tüm tedbirleri [yarım bile olsalar, ÇN] destekleyeceğiz ama nihai hedef [fuhşu, ÇN] ortadan kaldırmak ve Castillo’nun makalesinde iddia edilenden çok daha derin bir fuhuş analizimiz var. Tarihsel bir olgu olarak, sosyolojik bir olgu olarak, kapitalist bir olgu olarak, ırksal bir olgu olarak ve patriyarkal bir olgu olarak fuhşun daha derinlikli bir analizi. Bu analiz, göreceğiniz üzere, fuhuş sorununun yoldaş Castillo’nun makalesindeki karakterizasyonu ile çelişiyor ve onu düzeltiyor.

(Neoliberal/liberter/kapitalist) “mülk beden”e [“proprietary body”, ÇN] dair popüler bir kültürel inancı maalesef birçok solcu erkek paylaşıyor çünkü henüz bunu incelemiş değiller, dolayısıyla bu inanç, analizlerinde tekrar tekrar ve eleştirilmeksizin boy gösteriyor.

Solda birçok erkek aynı zamanda akademisyen, ve liberal “mülk beden” üzerine çalışmış olabiliyorlar ama “mülk beden”i tahtı haline getirmiş bir akademik tutuculuk olan (bireyci) neo-Nietzsche’ci toplumsal cinsiyet çalışmalarının yükselişine esir düşmüş durumdalar ve Hobbes’cu akademi cangılına “ait” olma arzuları, başlarını döndürecek kadar güçlü.

Soldaki diğer bazı erkekler neoliberal yaklaşıma meylediyorlar çünkü yankı yapan o feminist-cehalet kanyonunda, eril cinsel hak sahipliği korunuyor ve hatta kıymet veriliyor. Mesele seks olduğunda, bazı kankalar liberter kesiliyorlar çünkü dişi bedenlere eril erişimi her ne pahasına olursa olsun korumak istiyorlar.

Bu sonuncusu en az hayırhah olan bakış ve kabul etmek istediğimden çok daha fazla ilk elden şahit olmama rağmen, bunu şahsen tanıdığım yoldaş Castillo’ya (ben de DSA üyesiyim) spesifik olarak atfetmeyeceğim. Belki sert ama yoldaşça, yazısındaki hem mantıksal hem de teorik hataları düzeltmek istiyorum.

Makale bir süre önce çıkarılan iki kanunun son derece kısa kesilmiş bir açıklaması ile başlıyor—Stop Enabling Sex Traffickers Act (SESTA, Seks Tacirlerine Fırsat Vermeme Kanunu) ve Allow States and Victims to Fight Online Sex Trafficking Act (FOSTA, Eyaletlerin ve Kurbanların Çevrimiçi Seks Ticareti ile Mücadelesine İmkân Verme Kanunu). Yakın tarihli bu iki kanuna itirazlar makalenin merkezi olsaydı, bu konuda yazıyor olmazdım. Kanunlar değil benim mesele yaptığım, insanlara fuhuş yaptırılmasını yasallaştırma adına Castillo’nun yaptığı savunma.

Bu ifadeyi—fuhuş yaptırılma—özellikle kullanıyorum çünkü yabancılarla para karşılığı seks yapan (çoğu kadın) insanların ezici bir çoğunluğu, çok çok nadir olan kendi hesabına çalışanlar değiller; tacirlerin, pezevenklerin, alıcıların ve tellalların kontrolü altındalar, çünkü şahıs olarak geçmişleri, kadınların kadın olarak deneyimleri—istismara maruz bırakılmış, göz ardı edilmiş, sömürülmüş ve bağımlı yapılmış olmaları—onları tacirlerin, pezevenklerin, alıcıların ve tellalların insafına bırakmış.

Castillo “seks işçileri” dediği insanları hedefleyen emek örgütlenmesi çabaları içinde yer alıyor ve ben bu kavramı kullanmıyorum (ayrıca kadınlara [veya başkalarına] fahişe demiyorum, fuhuş yaptırılan diyorum). “Seks işi” kavramını reddediyorum çünkü içinde liberterciliğin, post-feminizmin ve işçiciliğin dejenere bir alaşımını taşıyor—erken dönem Marksistlerin ırk, cinsiyet, milliyet ve hatta ekoloji meselelerini göz ardı etmeye dönük eskimiş eğilimi olan sonuncusu [işçicilik, ÇN], bazı kaba sınıf çözümlemelerinin varsayılmış merkeziliğine dayanır. (Bu bakımdan, sermayeye karşı bir strateji olarak sendikalaşma, geri çekilmekte olan bir anakronizmdir, özellikle de ABD’de.)

Bu konuda Marx da aynı görüşte çünkü Marx’ı incelediğimizde, özgün meşgalesinin, bizatihi işin kendisi değil, çok daha kişisel bir kaygı olduğunu görürüz: yabancılaşma. Kapital’in üç cildi de, onun bu yabancılaşmanın sebeplerini anlama ve açıklama girişimine dayanır.

Yabancılaşma nedir?

Marx için, kişinin kendi insanlığının bazı esas yönlerinin kırık ifadesidir. Marx ekonomik bir yabancılaşma biçimini ortaya çıkarmaya çalışıyordu ve çalışmasının konuları fabrika işçileriydi. İnsanlar çalışır—bu insan doğasının bir özelliği. Geçimimizi emeğimizle sağlarız ve işin yanı sıra, getirdiği tatminler de insanın kendini gerçekleştirmesinin parçasıdır. Marx, bu asli insan özelliğinin, çalışmanın amacını ve niyetini gerçek işçiden ayrıştırarak nasıl bir sefalet kaynağına dönüştürüldüğünü göstermiştir. Yalnızca kârı teşkil eden artık değeri elinden almak değil, “iyi bir yaşam”ın en önemli tatminlerinden birini (kendini gerçekleştirme olarak çalışma) elinden almak. Marx özünde bir Aristocu idi.

Yabancılaştırmak, ayırmak demektir; ve işin bu şekilde yabancılaştırılması, sonucunu işçinin zihninde verir. Günün X saatini kendisi için anlam taşımayan, hatta mutsuz eden ve/veya hakir gelen bir işe vermek zorundadır çünkü o işçi müthiş bir bağımlılık toplumsal yapısı içinde mahkûm haldedir. İşçi, işine yabancılaştırılarak, savunmasız oluşuna binaen ihlal edilmiştir. Marx bu yabancılaşmayı, bu elinden almayı daha iyi telafi etmek için bir devrim savunmuş değildir. İnsan yaşamının daha fazla alanını (seks gibi) metalaştırmayı da kesinlikle savunmamıştır. Bu şiddet biçimine son verecek bir devrimi savunmuştur.

Kapitalizmin yabancılaştıran yapısının amacı, kapitalistlerin zenginlik biriktirme arzularını tatmin etmektir.

Fuhşun yabancılaştıran yapısının amacı, erkeklerin kadınları (ve çocukları ve bazı erkekleri) seks için kullanma arzularını tatmin etmektir.

Fuhuş yaptırılan bir kadın, her biri seksin—özellikle de parasını vermişseler—akları olduğuna inanan, sınıfından bağımsız erkeklerin arzularını tatmin etmek için, bedenini yabancılara seks için kiralamak zorunda kalır.

Emeğin ürünü—diyelim ki korniş—çalıştığım fabrikada benim şahsıma yabancılaşmıştır (şahsımdan ayrılmıştır). O işle, evde inşa ettiğim mobilya veya çizdiğim bir resim veya bahçem ile olan gibi gerçek bir bağım yoktur. Kornişler benim için binlerce küçük zorba gibidirler. Onlardan nefret ederim. Onlar benim ruhumu çalmaktadır.

Fuhuş yaptırılan kadınların emeğinin ürünü, kendi bedenleridir. Bu yüzden fuhuş yaptırılan bu kadar çok kadın “iş”i kendi bedenlerinden ayrıldıklarını hissettikleri bir ayrılma hali olarak anlatıyor.

O korniş bana ait değil.

Bedenim bana ait değil.

Farkı görüyor musunuz? “Seks işçileri” ürünü üretmezler. Ürün haline gelirler.

Donna Hughes’un dediği gibi, “Erkekler talep yaratır. Kadınlar ise arzı.”

Neo-Nietzsche’ci akademik toplumsal cinsiyet tutuculuğu ile ne kadar iyi uyuştuğu düşünüldüğünde, çoğunluğu oluşturduğuna inandığım “seks işi” cephesinin fuhşu bir emek-sürecine indirgeme girişimi, tam da feministlerin Marksizm’de karşı çıktığı yabancılaşma biçimini örtüyor—en çok elden alınan şeyin te olmayıp, kişinin kendi cinselliğinde olduğu.

Bu farklı, çünkü kadınların cinselliği işten çok daha fazla alanda ellerinden alınıyor. Kadınların patriyarkal toplumda erkeklerle karşı karşıya olduğu her yerde öyle ya da böyle ellerinden alınıyor cinsellikleri ki feministlerin buna işaret ettiklerinde solda düşmanca karşılanmasının sebeplerinden biri bu. Burada mesele pek kıymetli işçici yanılgı değil sadece, eril cinsel hak sahipliği de aynı zamanda.

Patriyarkada birçok kadın için ezenler sadece patronlar değil. Boşanmaya imkânının elvermediği evdeki o küçük zorba da eziyor. Takipçi sapık eski erkek arkadaş da. Eline koluna hâkim olmayan o lanet iş arkadaşı da. Son birkaç yılki #MeeTo hareketi bu cinsel iktidar türüne doğrudan bir yanıttı ve tüm ırkları, sınıfları ve milliyetleri kesiyor.

Yoldaş Castillo, “[DSA olarak] seks işinin suç olmaktan çıkarılmasına tam destek vererek tüm işçilerin radikal müttefikleri olmalıyız… bu feminist bir mesele, bir cezaevlerini ortadan kaldırma meselesi ve bir emek meselesi,” diyor.

Bu yabancılaşma meselesiyle, metalaştırma yoluyla kadınların cinselliğini ellerinden alma meselesiyle nasıl bağdaşıyor? Ah evet, o konuda konuşamayız çünkü… sosyalistlerin ayrıcalıklı alanı emek. Feminizm mi? Lütfen arkaya ilerleyelim.

Üzgünüm ama birçok feminist (benim gibi) Nordik modeli yani seks satmayı değil seks satın almayı suç haline getirmeyi savunuyor ve bunun cezaevlerinin ortadan kaldırılması ile alakası sıfıra yakın.

Fuhuş, bir iş ürününden ayrılmaya dayalı olarak yabancılaşmış emek değildir, kişinin kendi şahsiyetinin en mahrem taraflarından ayrılmasıdır.

O derin feminist cehalet kanyonuna geri dönüyoruz (Carole Pateman’ın “köle sözleşmeleri” üzerine The Sexual Contract’ini okuyun) ve bu yanlış iddialar sizi Castillo’nun yanlışlarına ikna etmeye yetmiyorsa, sonraki paragraftaki şu beyanı ele alın:

“Patriyarka ve kapitalizm birbirinden ayrı var olmazlar. Simbiyotiktirler. Kapitalizmde tüm ücretli emeğin tabiatı gereği zorlayıcı olduğunu, dolayısıyla toplumsal cinsiyetlerinden bir ölçüde bağımsız olarak tüm işçilerin failliğinin olumsuzlandığını kabul ediyorsak, o zaman diğer ücretli emek biçimleri karşısında seks işine dair olumsuz görüşlerimizin, çoğumuzu doğduğumuz andan itibaren sarmış olan patriyarkal görüşlerden nasıl kaynaklanıyor olabileceğini kendimize sormamız lazım.”

Patriyarka ve kapitalizm birbirinden ayrı var olmazlar. Simbiyotiktirler.” Editörler bunu spot bile yapmışlar ve belli ki odada tek bir kişi bile bunun aşikâr biçimde yanlış olduğunu söylememiş. Simbiyotik, evet. Birbirinden ayrılamaz… patriyarkanın 500 yıldan epeyce uzun bir süredir var olduğunu söyleyen aşağı yukarı 5000 yıllık bir tarih var.

Patriyarka kapitalizme kadar yoktu. Patriyarka kapitalizmde sermaye ile ilişkisi harici var olamaz. Kapitalizmin sonu patriyarkanın da sonu olacak. Hakkaten mi yahu? Bu bariz hata yetmezmiş gibi:

“… diğer ücretli emek biçimleri karşısında seks işine dair olumsuz görüşlerimizin, çoğumuzu doğduğumuz andan itibaren sarmış olan patriyarkal görüşlerden nasıl kaynaklanıyor olabileceğinikendimize sormamız lazım.” (İtalikler benim)

Valla hiç de öyle değil. Kötü niyetli bir argüman bu.

Fuhuş meselesine üç yaklaşım kısmında açıkladığımız üzere, benim burada aktarmaya çalıştığım fuhşa feminist itiraz, “patriyarkal görüşlerden” kaynaklanmıyor, patriyarkanın onlarca yıllık feminist/kadıncı sağlam analizinden kaynaklanıyor.

Bu yanlış iddiayı öne sürmenin ardındaki güçlü motivasyon, solda birçoklarının bizatihi seksi bir mesele olarak görmeyi reddetmesi çünkü iktidar-olarak-seks fikri onların dünya görüşünü tehdit ediyor ki bu görüş, bir tür eleştirisiz sefahat içeriyor, yani kendi ayrıcalıklarının bir işlevini. Bu cephenin fuhuş meselesini sürekli bir emek süreci çerçevesine kapsamaya çalışmasının en büyük sebeplerinden biri bu.

Kötü niyetli bir argüman çünkü Castillo’nun yasallaştırmaya karşı çıkmanın arkasında seks karşısındaki arkaik tutumların olduğu şeklindeki iddiası, seksin tamamen ahlaki bir mesele olduğu şeklindeki muhafazakâr görüşe karşı öne sürülebilir. Bu iddianın yanlış yere yönlendirilmesi, aslında feminist argümanın ciddiye alınmaması (ve çarpıtılması [misrepresentation, ÇN]). Fuhşa karşı feminist itirazın, muhafazakâr itiraza uygun olan bir yanıtla baştan savılmasının en iyimser sebebi, bu konuda yeterli bilgiye sahip olmaması olabilirdi. Ama ardından, feminist argümanın çiğ ve yanıltıcı bir karakterizasyonu ile devam ediyor.

“Bir tarafta,” diyor, “tüm seks satma ve satın alma örnekleri patriyarkanın sebep olduğu iktidar dengesi nedeniyle zorlayıcı olduğundan ‘gönüllü’ seks işi ile ‘zorlayıcı’ seks işi arasında ayrım yapmanın faydasız olduğunu söyleyenler var. Diğer taraf [kendi tarafı], kendi özgür iradeleriyle seks işi yapan insanların failliğini silmenin, tabiatı gereği anti-feminist olduğunu söyleyerek yanıt veriyor buna.”

Bu mesele konusunda solda bir parçalanmışlık olduğunu kabul ediyor; ama karikatürleştirmiş olduğu karşıt görüş, en azından, (başka insanların düşüncesinde) iktidar ve seksin birbirinden ayrı şeyler olmadığını görebiliyor. Şunu da not edeyim ki, bu konuda konuştuğum veya okuduğum tek bir insan bile, bağımsız bir eskort ile sokakta çalışan bir kadın arasında hiçbir fark olmadığını ima etmiş dahi değil. Asla. Ama erkek iktidarının kadınların yaşamını ve tercihlerini nasıl belirlediğini soran kadına dair kendi kafasında yarattığı korkuluğa verdiği cevap, “ama faillik” oluyor.

“Diğer taraf [Castillo’nun tarafı], kendi özgür iradeleriyle seks işi yapan insanların failliğinisilmenin, tabiatı gereği anti-feminist olduğunu söyleyerek yanıt veriyor buna.”

Faillik, post-modernistler ve post-feministler arasında neredeyse mistik bir kavram ve “yetke feminenliği” denilen bir medya ürünü ile yakından bağlantılı. Faillik öylesine çağrışımcı/kullanışlı bir kavram ki… insana kart bir Kıta filozofu havası katıyor. Faillik, tüm iğnelemem bir yana, tercih yapabilmekten ne daha fazlası ne de azı. Kendi başına, bağlamdan ayrı olarak, faillik, anlamsız bir aldatmaca, çünkü varoluşçuların kasvetli şekilde işaret ettiği gibi, insan daima bu tür “özgürlüğe” sahiptir, yapabileceğiniz tek tercih intihar etmek olsa bile. Bu, pek de birinin “silebileceği” bir şey değil… veya kutlayabileceği.

Bir De Certeau müridi olarak, görece yetkesiz/güçsüz insanların gündelik yaşamlarında altüst edici tercihler yapabilme becerisini kutluyorum; ama bu, siyasal meselelerin yeniden özelleştirilmesinden epey farklı bir şey—ki fuhuş gibi bir insani felaket konusunda tüm bu “seks pozitif” neoliberal yaklaşımın becerdiği şey tam olarak bu [siyasal bir meseleyi özelleştirmek/özel alanda görmek, ÇN].

İnfaz bekleyen bir idam mahkûmu, son yemeğini “seçerken” bir faillik ifa eder. Ama resmin bundan ibaret olmayan daha geniş bir çerçevesi vardır.

Mesele hiçbir zaman faillikle (neoliberal bir laf ebeliği) ilgili olmadı; mesele, belleksiz liberal aklın odaklanıp kaldığı “mübadele” [exchange, ÇN] anından önce, insanların failliğine hayli sağlam sınırlamalar getiren süreklileşmiş yapısal iktidar ile ilgiliydi. Liberal felsefenin kalbinde yer alan üst düzey el çabukluğu bu işte. Odağı cinsel doyumun bir yöne, paranınsa diğer yöne gittiği “mübadele” ânı ile sınırlamak.

Uzaktan bakılınca, liberal ahlak evreni garip şekilde her yerde ve hiçbir yerde, ve liberal “birey” herkes ve hiç kimse.

İki insan var, onları teleskobumuzdan bakıp görüyoruz, buraya odaklanıyoruz (ve diğer her şeyi dışarda bırakıyoruz)… her biri bir şey karşılığında başka bir şey veriyor.

Bu mercekten bakıldığında, “birey” (bu varlığın ne kadar garip şekilde tarih dışı olduğunu görüyor musunuz, hiçbir hususi deneyimi yok, hiçbir gruba mensup değil, cinsiyetsiz, yaşsız, ırksız) iki ile çarpılıyor.

Bu teleskoptan bakılıp görülecek pek bir şey yok… ve bu liberal “eşitlik.”

Bir eşittir bir.

Homo economicus geri döndü ve artık bir sosyalist “fail” kılığında. Peki teleskobun dışladığı ne? Süreklileşmiş yapısal iktidarın tarihsel ve maddi olarak meydana geldiği (Bunu başka nerede duymuştuk acaba!?).

Oysa gerçek maddi/zaman-mekânsal dünyada gerçek anlamda mübadele yapan kanlı canlı gerçek insanlar, kaçınılmaz şekilde dağlar kadar benzemezliğe sahipler. Bu benzemezliklerden bazıları, süreklileşmiş yapısal iktidarı meydana getiriyor (cinsiyet, ırk, sınıf, milliyet vb.). O beyaz yakalı alıcı, parasını verip on sekiz yaşındaki bir eroin bağımlısı üzerinde hangi seks eylemlerini gerçekleştirmek istediğini dikte ettiğinde, ve kadın da bunu kabul ettiğinde, korkunç iktidar eşitsizlikleri söz konusu, ama—yine o liberal el çabukluğu sayesinde—hukuk, bu güç eşitsizliklerine kördür.

Benimle Bill Gates arasında formel bir eşitlik olduğunu bu şekilde iddia edebiliyoruz. Yasalar ikimize de eşit uygulanıyor—ama Bill ve ben, onun bir uçta, benimse diğerine çok yakın bir yerde olduğum bir güç yelpazesinde olmaya devam edeceğiz. Bu mübadeleyi—nüfuzlu bir adamın on sekiz yaşındaki bir eroin bağımlısının bedenine cinsel erişim sahibi olabildiği bir ilişkinin kurulması olmasına rağmen—bir mübadele olarak görmemizi sağlıyor bu bakış. Liberal hukuk, gerçek eşitsizliği bir formel eşitlik peçesi ardına gizler, gücün belirlediği bir ilişkiyi bir mübadeleye dönüştürürken bile.

“Fuhşu ortadan kaldırma yaklaşımında sorulan temel soru,” diyor müteveffa dostum Kathy Miram, “kadınların fuhşu ‘seçip seçmediği’ değildir; erkeklerin ‘kadınların bedenlerinin kapitalist piyasada meta olarak satılmasını talep etme’ hakkına neden sahip olduklarıdır.”

Hollywood’da Jack Nicholson’la ilgili doğruluğu şüpheli bir hikâye var: “Fahişelere evime gelmeleri için para vermem, evimden gitmeleri için para veririm” demiş. Neoliberal/liberter dünyada, fuhuş artık çoğu eril seksin, çoğu ticari seksin ve neredeyse tüm pornografik seksin altındaki mizojininin sorgulanmasını tetiklememektedir bile. Çünkü, “ama sansür.” Çünkü, “ama faillik.” Çünkü, “ama tercih.” Fuhşun iliğine kadar nüfuz etmiş olan mizojini … gözden kayboluyor. “İfade özgürlüğü” argümanı ve “tercih” argümanı için böylesi uygun çünkü.

Sosyalistlerin anlamasının elzem olduğu bir şey varsa, o da liberal hukukun dünyayı iki alana bölerek iktidarı nasıl koruduğudur: kamusal ve özel. Bunu en iyi, liberal hukuktaki “kale doktrini” örnekler. “Bir erkeğin evi onun kalesidir.” Bu erkek kalenin içinde, eş ve çocuklarından oluşan kendi küçük krallığını görece yakın tarihe kadar neredeyse sıfıra yakın denetimle yönetmiştir.

Fuhuş bir iş ile eşit değildir, patriyarka denilen cinsel hiyerarşinin ifadelerinden biridir. Boşanmaktan korkan ama kocasından nefret eden bir kadın, öfkesinden veya terk etmesinden kaçınmak için onunla seks yaptığında, rıza mı göstermiş oluyor? Elbette bu soruyu, rıza denilen kansız hukuk standardının ötesine bakacak kadar nüanslı görüyoruz. Arkadaşınız size bunu söylese ona ne derdiniz? Ama aynı hayatta kalma dinamiği fuhuş için de söz konusu olduğunda, hemen patriyarka ile mücadele ettiğimiz çemberin dışına çıkıp meseleyi cinsel hiyerarşiden emek sürecine kaydırarak liberallerle saflaşıyoruz.

Kamusal alan hukuka görünmez değildir, hukuka—olabildiği ölçüde—görünmez olan özel alandır. Kapitalizm için de patriyarka için de aynı derecede iş görür. Özel tercihler “özgürlüğü” temsil eder, o özgürlük insanın kendi bedenine yabancılaşması olsa bile. Sözleşme ile ilgilidir, ve mülkiyetle. Bir şeyin bir metaya indirgenebilmesi için önce bir mülk olarak sahiplenilmesi gereklidir.

Liberal “otonomi” fikri, doğrudan bu aldatmacadan türer: mülk beden. Bedenime sahibimdir—nesne=beden/özne=ben. Bunu anlamaya çalışırken bir miktar kafanız uyuşabilir: Nasıl olur da aynı anda bir beden olup bir bedene sahip olabilirim? Şok!

Bir sosyalist, John Locke’u, ironi dışında alıntılayabilir mi?

“Yeryüzü ve diğer bütün ast yaratıklar insanların [özgün metinde men yani erkekler, ÇN] tümü için müşterek olmasına rağmen, her insan [özgün metinde man yani erkek, ÇN] yine de kendi şahsında bir mülkiyete sahiptir: bunda kişinin kendisinden başka hiç kimsenin hakkı yoktur. Kişinin bedeninin emeği ve ellerinin işi, diyebiliriz ki, tam manasıyla kendisinindir. Doğanın sağlamış olduğu ve içinde muhafaza ettiği durumdan çıkarıp kendi emeği ile karıştırdığı ve kendinin olan bir şeyle birleştirdiği şey, böylelikle onun mülkiyeti haline gelir.”—John Locke, Two Treatises of Government and A Letter Concerning Toleration, 2.25 (Hükümet Üzerine İki Tez ve Hoşgörüye Dair bir Mektup)

“… kendi şahsında bir mülkiyet…” Locke pek çok şeydi, ama kesinlikle bir sosyalist DEĞİLDİ.

“Fuhşa gelirsek,” diye devam ediyor Dr. Miriam, “bir mübadele olarak fuhuş” fikrinin merkezi siyasi kurgusu, fuhuş sözleşmesi üzerinden, bir kadının para karşılığında ‘cinsel hizmetler’ sattığı hikayesidir, sanki cinsellik aslında cisimli [embodied, ÇN] değilmiş gibi, sanki kendi fiziksel/cinsel becerilerini sihirli bir şekilde ‘kendisinden’ ayırabilen bir özne varmış gibi. ‘Cinsel hizmetler’ denilen bu ‘hokkabazlık’ (Pateman’ın ifadesiyle), ‘bir şahsın bedeni üzerinde bir başkası tarafından belirli bir kontrol kudretinin ifa edilmesine imkân veren bir kurum olarak’ fuhşun gerçek anlamının üstünü örter.”

Mülk bedene hoş geldiniz: bir makinenin içindeki bir hayalet.

Sözleşme, mülk beden ve kamu-özel ikiliği: (neo)liberal felsefenin köşe taşları. Üçü birlikte, “fuhşa mahal veren toplumsal tahakküm ilişkilerini hem varsayan hem de örten … bir faillik modeli” (Miriam) oluşturur.

Evet, bu anlamda insanın bedenine/kendisine yabancılaşması emek sözleşmesinde de varsayılır; ama bu fenomenlerin alttan desteklediği, yaşamlarımızın her veçhesinin aşamalı metalaşması, kapitalist genişlemenin bir veçhesidir. Fuhuşta, bu vardır, ama—kapitalist sözleşmeye eşitsiz imzacılardan ayrı olarak—başka bir tahakküm ilişkisi de vardır ve bu patriyarkadır, paraya değil, cinsiyete dayanan bir tahakküm ilişkisi.

Sözleşme, münhasıran kamusal alanda var olan bir “sivil” toplum kurar. Siyaseten alakalı olan kamusal alandır ve özel, şu veya bu derecede, siyasi müdahaleden azadedir ve kamusal/siyasal söylemle alakasız sayılır. Feminist müdahale öncesinde, kamu, erkeklerin kardeşçe yönettiği bir faaliyet alanıydı; ve özel alanda erkekler bireysel olarak hüküm sürüyordu. (Bu eleştirideki sınırlılıklara önemli bir düzeltme, Patricia Hill Collins’in beyaz Amerikalı kadınlar ile Afrikalı Amerikalı kadınlar açısından özel alan arasındaki farkı karşılaştırmasıdır. Siyah kadınlar evde patriyarka tarafından eziliyor olabilirler ama ev [özel alan] beyaz üstünlükçülüğüne karşı bir sığınaktır.

“Seks işi,” Castillo’nun makalesinde olduğu gibi ekonomici bir şekilde ele alındığında, onu sözleşmenin (kamu) Prokrustes yatağına zorla uydurmak için, yokmuş gibi yaparak (özelleştirerek) patriyarkayı desteklemekten farksızdır. Sözleşme güçlü olandan yanadır; güçlünün müdahalesiydi. Sözleşmeye dayanan “seks işi” yorumu da aynı şekilde, patriyarkayıgözden kaybedip mübadele anına odaklanan (neo)liberal, belleksiz bakışla, mübadele anı öncesinde elde edilmiş iktidar biçimlerini eşzamanlı olarak gizleyip yeniden üretir.

Feministler, bu kamu-özel ikiliğinin en iyi analizini üretmişlerdir çünkü feminist eleştiri, kamusal, siyasal bakışın [gaze, ÇN] ötesinde gerçekleşen tahakküme odaklanır. Geçmişte ve bugün de (tüketiciler ve işçiler olmak haricinde) önemli ölçüde kamusal alandan dışlanmış olan kadınların tahakküm altına alınması, çoğu kez özel alanın mahrem ortamları içinde gerçekleşir. “Kişisel olan politiktir” derken feministlerin kastettiği budur.

Aynısı “özel olan politiktir” olarak da ifade edilebilir ve politik olan burada, toplumsal iktidar meseleleridir.

Batılı eril mitleri olan sözleşmeci köken mitlerinde, yetişkin beyaz erkek olmayan hiçbir siyasal özne yoktur. Kocanın reis olduğu çekirdek aile şeklindeki özel alan, kadın ve çocukların kamusal bakıştan ve siyasetten gizlenebildiği yerdir. Rousseau bunları, kendi köken mitinde, kamusal-özel ayrımını açıkça cinsiyetli bir şekilde vurgulayarak cinsiyetle ilişkili “ön toplumsal ilişkiler” olarak kabul etmiştir. “Kadınların eğitimi,” diye yazmıştır, “daima erkeklerinkine bağlı olmalıdır. Bizi memnun etmek, bize faydalı olmak, bizi kendilerine sevdirmek ve saydırmak, bize akıl vermek, bizi avutmak, yaşamlarımızı kolay ve makbul kılmak… kadınların görevi her zaman bunlardır ve çocukken onlara öğretilmesi gereken budur.”

Vive la révolution!

“Seks işi” savunucularının ekonomici yorumuna ek olarak, bir de “yetkelendirme” [empowerment, ÇN] diye daha bile neoliberal bir yalan var. Kathy Miriam, “Batılı Romantik düşüncenin, bireysel özgürlüğü bir ‘poiesis’ [yaratma], bir benlik-yaratma faaliyeti açısından tanımlayan belirli bir mirasına atfen, Charles Taylor’ın ‘dile gelmeci’ [expressivist, ÇN] kavramını” benimser. Özgürlük kendi başına bırakılmak demektir… açlıktan ölecek olunsa bile. Bu, liberalizmin özüdür.

“Yetkelendirme” feminizmi, veya daha isabetli bir ifadeyle, “yetke feminenliği” [power femininity, ÇN] (bildiğimiz toplumsal cinsiyet ikiliği kafa üstü dikiliyor!), bireyciliğin özüdür.

Yetkelendirme kendini gerçekleştirmedir, istediğini almaktır. Liberal felsefenin hep nefret ettiği bir şey varsa, kısıtlamadır. Hepimizi dört yaşında yapar: benim o, daha fazla ver, hemen şimdi istiyorum. Cinsel maceracı, dilediği “sınırı çiğneyebilir” ve bunun patriyarkanın maddi ve ideolojik yapılarını nasıl güçlendirdiği kimseyi ilgilendirmez. Çünkü, “ama otonomi.”

Rosalind Gill’in bu “yetkelendirme” ile ilgili söyleyecekleri var:

“‘Kendin olma’ ve ‘kendini tatmin etme’ şeklindeki tercih nosyonları, günümüz Batılı medya kültürünü kaplayan post-feminist hassasiyetin merkezindedir. Sohbet programlarında, reklamlarda ve makyaj şovlarında görülebilen, yetkelendirmeye ve kontrolü ele almaya yapılan vurgu ile kuvvetli bir uyum içindedir bu nosyonlar. Tüm bunlar bir bireycilik dili ile desteklenir—o kadar ki ırkçılık veya homofobi veya ev içi şiddet deneyimleri bile, kişisel olan politiktir fikrini baş aşağı çevirecek şekilde, münhasıran şahsi açıdan ifade edilir. [İtalikler benim] Lois McNay, bunu, henüz yakın bir zamanda görece politikleşen meselelerin bilinçli olarak ‘yeniden özelleştirilmesi’ olarak adlandırmıştır.”

Michele Lazar da bu konuda yazmıştır:

“Post-feminist [kültürel üretim], kadınların güçsüzlüğü ve ezilmişliği açısından patriyarkal toplumsal cinsiyet ideolojilerinin miadını doldurduğunu ima eder. Onun yerine, iktidar ilişkilerinin kadınlar yararına değiştiği bir kadınlar dünyası hızla ortaya çıkmaktadır. Ancak böylesi yansıtmalar, feminist mücadeleyi desteklemekten çok uzaktır ve aksine ona son derece zararlıdır. Feministlerin kadınların yetkelendirilmesine yönelik kaygısı, [medya tarafından] ele geçirilerek yeni bir bağlama alınmış, siyasi içeriğinden boşaltılmış ve feminizme son derece ters anlamlarla doldurulmuştur… Yapısal olarak, toplumsal cinsiyet düzeni ikili ve hiyerarşik kalmaya devam etmektedir ama oyuncular yer değiştirmiştir. Çarpık bir eşitlik anlayışı devreye girmiş görünmektedir—kadınlar geleneksel olarak ikincilleştirilmiş grup olmuşsa ve medyada cinsel olarak nesneleştirilmişse, bu, durumu benzer bir şekilde erkekler aleyhine çeviren bir toplumsal ilerlemenin işareti gibi görülür. Bunun, hangi kanıda olurlarsa olsunlar, feministlerin tahayyül ettiği o toplumsal cinsiyet düzenini yeniden yapılandırma ile alakası yoktur.”

“Seks işçisi [neoliberal bir siyasal çerçeveye geri yuvarlanan] postmodern bir metin olarak, elit bir bakış açısından ortaya çıkar, soyut entelektüel kendi soyut bireylik versiyonunu, ezici çoğunluğu teoriyi üreten ayrıcalıklı grubun keyfini sürdüğü hareketliliğin zerresine bile sahip olmayan fahişelerin geneline yansıtmaktadır.” (Miriam)

Ve bir sonraki konuya geldik: ayrıcalık.

Evet, kadınlar para karşılığında sekse karar verirken gerçek “tercihler” yaparlar. Kimsenin buna itirazı yok. Burada mesele “tercih” [neoliberal hile] değil, (neo)liberal duruş noktasının bilerek göz ardı edilişi. Tercihi (“faillik” olarak bile) işe koşmak bir aldatmaca, sihirbazların yanlış yönlendirme [başka yere baktırma, ÇN] dediği şey, veya Marksist terminolojiyi tercih ederseniz, “fuhşu daha ilk başta kadınların hayatta kalmasının bir yolu olarak anlaşılır ve meşru kılanın erkeklerin talebi olduğu gerçekliğinin” bir mistifikasyonu.” (İtalikler benim)

Neo-Nietzsche’ci bir ‘sınırları çiğneme üzerinden sahicilik’ (veya “yetkelendirme”) derdiyle, görece ayrıcalıklı üst düzey bir eskort örneğini kullanmak, yüksek ölçüde ırklandırılmış bir “fiziksel şiddet, ekonomik sömürü, toplumsal tecrit, sözlü taciz ve esaret” olan toplumsal bir fenomen olarak fuhuş gerçekliğini düpedüz (ve bilerek) çarpıtmak. Bunu yetkelendirme ve hatta bir istihdam biçimi bile olarak yorumlamak, gerçekten özel bir ayrıcalık gerektiriyor.

Fuhuş yaptırılan birçok kadının gerçekliği şudur:

“Öncelikle striptiz kulüplerinde, ama aynı zamanda da masaj salonlarında, eskort olarak ve sokakta fuhuş yaptırılan bir kadının deneyimleri tipiktir. Striptiz kulübünde, cinsel tacize ve saldırıya maruz bırakıldı. Striptiz yapmak, müşterilerin sözlü tacizlerine gülümseyerek karşılık vermesini gerektiriyordu. Müşteriler bacaklarını, kollarını, memelerini, kalçalarını ve apış arasını avuçlayıp sıkıyor, bazen morartıyor ve çiziyordu. Müşteriler memelerini şiddetli bir acı duyacağı kadar sıkıyordu ve yüzüne boşalarak onu aşağılıyorlardı. Müşteriler ve pezevenkler ona fiziksel şiddet uyguluyordu. Yediği dayaklar her yerini morartıyor ve sık sık gözü mor geziyordu. Pezevenkler bir kontrol etme ve işkence yöntemi olarak saçını çekiyordu. Yakın mesafeden yumrukla başına defalarca darbe aldı, bazen bilincini yitiriyordu. Bu dayaklar yüzünden kulak zarı hasar gördü ve çenesi çıktı ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen düzelmedi. Bıçakla bedenine kesikler atıldı. Ona tecavüz ederken sigara içen müşteriler üzerinde izmarit söndürdüler. Toplu tecavüze ve hayatının farklı dönemlerinde en az 20 erkek tarafından ayrı ayrı tecavüze maruz bırakıldı. Müşterilerin ve pezevenklerin bu tecavüzleri bazen iç kanamaya neden oluyordu.

“Yine de kadın, fuhşun psikolojik hasarını fiziksel şiddetten çok daha kötü diye tanımladı. Fuhşu ‘insana içerden zarar veriyor. Kafanın içinde bu insanların sana yaptığı ve söylediği şey haline geliyorsun.” (Farely vd.)

Gerçek “para karşılığı seks” mübadelesi, yani belleksiz liberal bakışın odaklandığı o an, bu mübadelenin yalnızca nihai ifadesinden ibaret olduğu, daha genel bir cinsel toplumsal yapı dahilinde bir geçmişle öncelenir ve sarmalanır. Üretken emek ile, bir bedenin, yabancı bir erkeğin sikini içine sokabileceği bir beden olarak metalaştırılması arasında fark vardır. Bir yabancının yüzüne boşalırken ona amcık demesi için para karşılığında seks yapmanın ne kadar yetkelendirici olduğunu hadi kendi kızlarımıza anlatalım!

Feminizm eril hak sahipliğine karşı bir harekettir, tıpkı sosyalizmin kapitalist hak sahipliğine karşı bir hareket oluşu gibi. Tahakküm-tabiiyet çözümlemeleri bakımından benzerdirler, ama niteliksel olarak farklı şeylerle ilgilidirler.

Eril hak sahipliğine karşı mücadeleyi kapitalist hak sahipliğine karşı bir mücadeleye çevirerekkurtarılan şey, eril hak sahipliğidir.

Fuhuş meselesini ele alırken erkeklerin yapısal tahakkümünü dikkate almayı reddetmeye, ırkı dikkate almayı ret eşlik eder. Gerald Torres gibi eleştirel ırk kuramcıları ile Patricia Hill Collins ve Kimberle Crenshaw gibi feminist/kadıncı muhataplar, (neo)liberal/liberter kavramlarla çerçevelenen fuhuş tartışmasının, yalnızca fuhuş fenomenini koşullayan cinsiyet tahakkümü yapılarını gizlemekle kalmayıp, fuhuşta açıkça belirgin olan ve renkli kadınları orantısız şekilde fuhşa zorlayan ırklandırılmış yapıları da gizlediğini not etmişlerdir. Bunu bir emek meselesi olarak GÖRMEZLER.

Yale Journal of Law and Feminism’e yazan Cheryl Nelson Butler, fuhuş karşıtı feminist Catharine MacKinnon’dan alıntı yaparak şöyle yazar: “MacKinnon’ın odak noktası, yapısal ezilmişliğe karşı çıkmak ve fuhuş bağlamında, kadınların bu yapısal ezilmişliğinin, kendisini ırksal tabiiyet olarak gösterdiğini ve ırksal tabiiyetle kesiştiğini görmek olmuştur.”

Butler, liberal/liberter yaklaşım karşısında radikal feministleri bu noktada eleştirel bir şekilde destekler çünkü kişisel tercih ile ilgili bağlamından koparılmış argümanların aksine eleştirel ırk teorisi de aynı şekilde yapısal tahakkümle ilgilenmiştir. Renkli kadınlar, ırksal olarak ötekileştirilmiş kadınlara ilişkin stereotiplerin kültürel merceğinden fuhuşla ilişkilendirilirler; ama liberter çözümleme (Castillo’nunki), siyah kadın cinsel stereotiplerine hiçbir gönderme yapamamaktadır çünkü bu, Castillo ile diğerlerinin öne sürdüğü neoliberal argümanın sessiz altmetnine, yani bizatihi seksin evrenden ayrılabileceği ve “tercih” üzerinden iktidardan masun tutulabileceği iddiasına zarar verecektir.

Seks, hala cinsiyet bakımından katmanlı olan bir toplumda, iktidardan veya iktidar yapılarından ayrıştırılamaz. Seks, ve patriyarkada seksin ifadelerinden biri olarak fuhuş, sınıf ve para ile etkileşen bir cinsel iktidar yapısı içine katmerlenmiştir ama sınıfa indirgenemeyecek olan cinsel hiyerarşinin özel bir çözümlemesi olmaksızın tümüyle anlaşılmaz kalırlar. Sol tarih, bir iktidar sistemi olarak toplumsal cinsiyetten söz bile edilmeksizin sınıf anlatılarının nasıl kurulduğunun örnekleriyle dolu… dolayısıyla sınıf analizinin feminizmin eleştirel sorgulamalarından azade olduğu fikri, bana son derece tuhaf geliyor ve kadınlar ile çocukların cinsel sömürüsünün soyutlanmış bir emek sürecine indirgenmesi küstah olduğu kadar çirkin de.

Liberterler ve neoliberaller istisna üzerinden argüman geliştiriyor. Trendlere veya eğilimlere hiç girmiyorlar yok çünkü o noktada kanıtların üstünlüğü kendi hiper-bireyci ideolojilerine zıt gelebilir. Örneğin kendilerine, Afrikalı Amerikalıların ABD’de hala bir tür sömürgesel tabiiyet statüsünde var olduklarını gösteren yoksulluk istatistikleri ve ırksal demografi verileri (liberterler son derece beyazdır) sunulduğunda, Oprah’yı süper zengin istisna olarak gösterirler. Argümanları ve karşı tezleri eğilimsel değil istisnaidir çünkü esasen hakikate ulaşmak değildir dertleri, çünkü onlar için hakikat bir dizi kalıplaşmış ve soyut ilkedir (çelişki tam da burada işte); ilkelerin kendisini savunmaktır dertleri, bu ilkeler pratikte ciddi yan hasarlara yol açma potansiyeline sahip olsa bile.

Liberter olmayın.

Birkaç cinsel maceracıyı ve para karşılığı seksi “tercih etmiş” bir avuç kadını fuhuş yaptırılan kadınların genelinin temsilcisi olarak öne sürmek, tam bir liberter hamlesidir. ABD içinde ve dışında, yabancılarla para karşılığı seks yapan kadınların ezici bir çoğunluğu, kendi “failliklerin” keyfini süren “yetke feministleri” değildirler, çocukluktaki cinsel istismarın, ihmalin, daha genel olarak cinsel istismarın, kendini uyuşturma amaçlı madde bağımlılığının ve şiddet uygulayan erkeklerin kurbanıdırlar. Bu gerçekliği istisna teşkil eden birkaç stilize örnekle temsil etmek, gündelik olarak tecavüz, aşağılanma, hor görülme, bağımlılık ve buna tepki olarak kendinden nefret etme hali içinde yaşayan ezici çoğunluğu yan zayiat haline getirmektir.

Bu politikada kötü niyetli argümanın hâkim bir biçimi, bir politika kampanyasının [“seks işi”nin suç olmaktan çıkarılması, ÇN] eleştirel düşüncenin [“seks işi”nin kendisinin sorgulanması, ÇN] önüne konulması oluyor. Bu kötü niyetin iki biçimini karşılaştırayım—biri kürtaj üzerine ve diğer fuhuş ile ilgili—çünkü iki argüman da “tercih” etrafında dönüyor.

Koltuklarda hareketlenildiğini ve gırtlakların temizlendiğini şimdiden duyabiliyorum… üreme hakları ile ilgili bir şey mi söyleyecek? Hemen belirteyim, hem evet, hem hayır.

Hayır, kürtajın yasaklanmasını savunmayacağım.

Evet, kürtajı başka her şeyden ayrı tutulması gereken [deracinated, ÇN] basit bir “tercih”e indirgemenin, kürtaj meselesinin gerçek karmaşıklığının üstünü örten, siyaseten kestirmeci bir minimizasyon olduğunu savunacağım. Seçici indirgeme, politika argümanı için daha elverişli.

Politika ile ilgili argümanda safımızı belirleriz, sonra olumluyu güçlendirip olumsuzu elimine ederek bu pozisyonu taktiksel olarak siyasal alanda ilerletiriz. Seçme anlatılar kullanırız, yani kendi safımıza destek toplayacak ve diğer safa desteği azaltacak anlatılar.

Siyah ve Üçüncü Dünya feministleri, size kürtaj tartışmasının, tüm tartışmayı beyaz (çoğu zaman nüfuzlu) kadınların duruş noktasından ele alarak onlar yokmuş gibi yapıldığını söyleyeceklerdir; çünkü Afrikalı Amerikalılarda üreme özgürlüğü, örneğin zorla veya mecburi kürtajı, zorla sterilizasyon ve diğer öjenik tedbirlerle birlikte, birinin kendi halkına karşı işlenen bir suç olarak içerir.

Tercih yanlıları kocaları ve erkek arkadaşları kendilerini kürtaj olmaya zorlayan kadınlarla ilgili şeyler yayınlamak istemezler; ve kürtaj karşıtları merdiven altı kürtajların ne kadar tehlikeli olduğunu gösteren şeyler veya bir kadının yaşamında onu kürtaja mecbur eden bir sürü sıkıntıyı yayınlamak istemezler (bir de “kürtajı [doğum kontrolüyle, ÇN] azaltmayı” savunan bir kesim de var ama kürtaja tamamen karşı olan muhafazakarlar yanında sesleri duyulmuyor).

Aynısı seks işi yanlısı liberterler için de geçerli… dertleri (Castillo’nun makalesinin motivasyonu bu idi) kanunun, bu durumda çevrimiçi anonim seks reklamları ile ilgili olarak, internet sansürüne imkân verebileceği. Sansüre hayır çizgisi (ve sansür konusunda derin şerhlerim var), Castillo’nun makalesinde görüldüğü üzere, fuhşun yasallaştırılması argümanının yol gösterici ilkesi.

Kadınlar karşısında erkeklerin iktidarının bir analizi—ki yasal olarak Nordik model savunusunun, fuhşun kökenindeki sebepleri hedef alan politikaların ve seks-eleştirel yazının özünü bu oluşturur—bu yüzden yok. Soyut bir ilke üzerinde çizgileri bulanıklaştırıyor. Liberter bir slogan olan soyut “ifade özgürlüğü” ve “tercih” ilkesi, tüm meseleyi neoliberal ideolojinin köşe taşı olan soyut bireye — Homo economicus —indirgiyor.  Buna sosyalizm veya feminizm demek doğrusu hayret verici.

Not: Angel Castillo Nordik modelin sonuçlarını da çarpıtıyor. İsveç’te 15 yıllık uygulanması süresince, fuhuşta ciddi düşüş oldu, bu konuda verilen hükümler (sadece alıcılar ve pezevenklere yönelik) yarıya düştü ve insan ticareti geriledi. Kanun ilkin İsveç’te, gezegendeki en feminist ülkede geçti. Bu tesadüfi bir bağlantı değil.

11 Ocak 2019

Kaynak

Çeviri: Serap Güneş

Dünyadan Çeviri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Charles Darwin’in Sıra Dışı Hayatı

Veli Saçılık ‘Tanzim’e Alternatif Kafe Açtı