156.) (Bir) Döküm:
2020 yılında toplam 123 kitap okumuşum. Okuduklarımı türlerine göre sınıflarsam, 51 kitap ile romanlar, başı çekiyor. 12 hikâye 60 da kurgu dışı (deneme, eleştiri, tarih, sinema, nehir söyleş vb.) kitap okumuşum. Şiir kitaplarını yoruldukça açıp okuduğum için başından sonuna okuma alışkanlığım yok. Bu nedenle şiir kitapları bu rakamların dışında kaldılar.
Kurmaca olanların arasından yirmi, kurgu dışı olanların arasından on tanesini beğeni sırasına göre listeledim.
Belki, “ne okusam?” diyenlere bir fikir verir umuduyla buraya alıyorum:
Kurmaca Kitaplar:
1.) Sezgin Kaymaz, Kün, İletişim Yayınevi, Roman, 479 s.
https://1000kitap.com/kitap/kun–16507
2.) Roald Dahl, Oswald Amcam, Ülker İnce (Çevirmen), Can Yayınları, Roman, 264 s.
https://1000kitap.com/kitap/oswald-amcam–98478
3.) Ayfer Tunç, Osman, Can Yayınları, Roman, 504 s.
https://1000kitap.com/kitap/osman–235554
4.) Mario Vargas Llosa, Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu, Sargut Sölçün (Çevirmen), Ayrıntı Yayınları, Roman, 247 s.
https://1000kitap.com/kitap/yuzbasi-ve-kadinlar-taburu–39716
5.) Monika Maron, Animal Triste, Mustafa Tüzel (Çevirmen), Alef Yayınları, Roman, 160 s.
https://1000kitap.com/kitap/animal-triste–73188
6.) Roger Zelazny, Işık Tanrısı, Sönmez Güven (Çevirmen), İthaki Yayınları, Roman, 342 s.
https://1000kitap.com/kitap/isik-tanrisi–23319
7.) Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları, Erdem Kurtuldu (Çevirmen), Can Yayınları, Roman, 528 s.
https://1000kitap.com/kitap/kizil-dari-tarlalari–6233
8.) Ömer F. Oyal, Gemide Yer Yok, YKY, Roman, 208 s.
https://1000kitap.com/kitap/gemide-yer-yok–155165
9.) Faruk Duman, Sus Barbatus! 1, YKY, Roman, 504 s.
https://1000kitap.com/kitap/sus-barbatus-1–261393
10.) Dag Solstad, Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı, Banu Gürsaler Syvertsen (Çevirmen), YKY, Roman, 232 s.
11.) Horacio Castellanos Moya, Tiksinti, Süleyman Doğru (Çevirmen), Notos Kitap Yayınları, Roman, 102 s.
https://1000kitap.com/kitap/tiksinti–191534
12.) Javier Marias, Beyaz Kalp, Bülent Kale (Çevirmen), YKY, Roman, 249 s.
https://1000kitap.com/kitap/beyaz-kalp–53096
13.) Margaret Atwood, Kör Suikastçi, Canan Sılay (Çevirmen), Doğan Kitap, Roman, 672 s.
https://1000kitap.com/kitap/kor-suikastci–18399
14.) Faruk Duman, İncir Tarihi, Roman, Hep Kitap, 304 s.
https://1000kitap.com/kitap/incir-tarihi–167707
15.) Pierre Boulle, Maymunlar Gezegeni, S. İpek Ortaer Montanari (Çevirmen), İthaki Yayınları, Roman, 208 s.
https://1000kitap.com/kitap/maymunlar-gezegeni–24326
16.) Javier Cercas, Salamina Askerleri, Gökhan Aksay (Çevirmen), Jaguar Kitap, Roman, 232 s.
https://1000kitap.com/kitap/salamina-askerleri–7450
17.) Cormac Mccarthy, Yol, Sevin Okyay (Çevirmen), İthaki Yayınları, Roman, 192 s.
https://1000kitap.com/kitap/yol–157054
18.) Horacio Castellanos Moya, Yılanlarla Dans, İlker Özünlü (Çevirmen), Jaguar Kitap, Roman, 144 s.
https://1000kitap.com/kitap/yilanlarla-dans–42904
19.) Donald Ray Pollock, Düş Yakamdan Şeytan, Emirhan Burak Aydın (Çevirmen), İthaki Yayınları, Roman, 312 s.
https://1000kitap.com/kitap/dus-yakamdan-seytan–235274
20.) Miguel de Unamuno, Yaman Adam, Behçet Necatigil (Çevirmen), Can Yayınları, Öykü, 176 s.
https://1000kitap.com/kitap/yaman-adam–198005
Kurgu Dışı Kitaplar:
1.) Sebastian Haffner, Bir Alman’ın Hikâyesi, Hulki Demirel (Çevirmen), İletişim Yayınları, Anı – Otobiyografi, 270 s.
https://1000kitap.com/kitap/bir-almanin-hikayesi–113204
2.) Sebastian Haffner, Hitler Üzerine Notlar, Hulki Demirel (Çevirmen), İletişim Yayınları, Tarih, 208 s.
https://1000kitap.com/kitap/hitler-uzerine-notlar–171094
3.) Georges Perec, W ya da Bir Çocukluk Hatırası, Sosi Dolanoğlu (Çevirmen), Metis Yayınları, 160 s.
NOT: Bu kitabın türünü özellikle yazmadım. Nereden baktığınıza bağlı olarak, otobiyografi, anı, distopya, roman ya da novella olarak adlandırılabilir.
https://1000kitap.com/kitap/w-ya-da-bir-cocukluk-hatirasi–6878
4.) Jale Parla, Don Kişot’tan Bugüne Roman, İletişim Yayıncılık, Eleştiri, 389 s.
https://1000kitap.com/kitap/don-kisottan-bugune-roman–31982
5.) Jale Parla, Don Kişot: Yorum, Bağlam, Kuram, İletişim Yayıncılık, Eleştiri, 168 s.
https://1000kitap.com/kitap/don-kisot-yorum-baglam-kuram–95616
6.) Irwin W. Sherman, Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık, Emel Tümbay (Çevirmen), İş Bankası Kültür Yayınları, Bilim, 320 s.
https://1000kitap.com/kitap/dunyamizi-degistiren-on-iki-hastalik–71497
7.) Pınar Öğünç, Jet Rejisör Çetin İnanç, İletişim Yayınları, Nehir Söyleşi, 216 s.
https://iletisim.com.tr/kitap/jet-rejisor-cetin-inanc/9277
8.) Sevan Nişanyan, Kelimebaz, Liberus Yayıncılık, Dilbilim, 649 s.
https://1000kitap.com/kitap/kelimebaz–197223
9.) Barış Soydan, Türkiye’de Anarşizm, İletişim Yayıncılık, Tarih – İnceleme – Söyleşi, 396 s.
https://1000kitap.com/kitap/turkiyede-anarsizm–118444
10.) Yu Hua, On Sözcükte Çin, Bahar Kılıç (Çevirmen), Jaguar Kitap, Deneme, 256 s.
https://1000kitap.com/kitap/on-sozcukte-cin–227305
157.) Miguel De Unamuno, Yaman Adam, Çeviren: Behçet Necatigil, Can Yayınları, Öykü
Çeviri bir kitabı okurken olabildiğince orijinal dilden yapılan çevirileri tercih etmeye çalışıyorum. Bir kitabın farklı çevirileri varsa çevirmenin hangi dillere hâkim olduğunu mutlaka kontrol ediyor ve tercihimi ona göre belirliyorum. Behçet Necatigil, Tomris Uyar gibi istisna isimler hariç. Uyar’ın İngilizceden; Necatigil’in de Almancadan yaptığı çevirilerin tadının bir başka olduğuna inanıyorum.
Unamuno’nun bu kitabında yer alan öykülerin üçü İş Bankası Yayınları tarafından Yıldız Ersoy Canpolat’ın İspanyolca’dan yaptığı çevirilerle “Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz” adıyla yayımlanmış olmasına rağmen Necatigil’in Almanca’dan yaptığı çeviriyi tercih etmemin nedeni de buydu.
Eminim Canpolat’ın çevirisi de son derece başarılıdır ama Necatigil’in anlatımının tadını Unamuno aracılığıyla da olsa bir kere daha almak son derece güzeldi.
158.) Emrah Safa Gürkan, Bunu Herkes Bilir, Kronik Yayıncılık, Tarih
ESG’yi birçok kişi gibi ben de İlker Canikligil ile yaptıkları Youtube programları aracılığı ile tanıdım. Görüntüye dayalı bir iş olmasına rağmen programda sık sık tarih, okuyarak öğrenilir, diye vurgulaması, bunun yanında dil öğreniminin ve genel olarak okumanın önemine sürekli değinmesi, popüler kültürden verdiği referanslar ile süslediği konuşmaları ilgimi çekti ve konuk olduğu başka programları da izlemeye gayret ettim.
Yazarın, Sultanın Korsanları ve Sultanın Casusları isimli kitaplarını alıp okumaya niyetlenirken Ocak 2020’de ESG’nin deyimiyle, “akademik kuruluktan uzak bir dille yazılmış, popüler bir tarih kitabı” olan Bunu Herkes Bilir yayımlandı.
Kitabın alt başlığı, “Tarihteki Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar” Kitapta on üç bölüm yer alıyor. İlk on iki bölüm, “cevaplar” on üçüncü bölüm ise “yanlış kullanılan kavramlar” üzerine.
ESG, kitabın yayımlanmasının ardından konuk olduğu pek çok programda kitabın kolay okunurluğunu özellikle vurgulayınca aklımda sulandırılmış bir tarih kitabı mı okuyacağım, kuşkusu doğmuştu. Bunu Herkes Bilir’i okuyunca bu kuşkunun yersiz olduğunu anladım. ESG kitabını, sağlam akademik referanslarla ve ödünsüz bir anlatımla kaleme almış. Sıradan okuyucu için zaman zaman yorucu olabilecek bu tutum bence de okurunu bir nebze de olsa yukarı çekmek isteyen bir akademisyenin son derece doğru bir hamlesi.
Yukarıda ESG’nin konuk olduğu birkaç programı da izlediğimi belirtmiştim. Bu hareketim, Bunu Herkes Bilir’den yeterince zevk almamı engelledi. ESG, konuk olduğu programlarda kitapta yer verdiği makalelerin içeriğine dair çok şey söylemiş. Bu durum, kitabı okurken, ESG’den sözlü olarak duyduklarımın, kaynaklarıyla beraber derli toplu bir sunumunu okuduğum izlenimine kapılmama yol açtı. Bundan ders çıkararak, ESG’nin sonraki kitabı çıktığında önce kitabı okuyup sonra konuk olduğu programları izlemeye karar verdim.
Bunu Herkes Bilir’in içinde, renkli olarak basılmış on altı adet resim bulunuyor. Bunun son derece iyi düşünülmüş bir fikir olduğunu söyleyebilirim. Ancak, editoryal bir hata nedeniyle yazılarda verilen resim numaraları ile bazı resimlerin uyumsuz olduğunu fark ettim. Ufak bir kontrol ile doğru resmi bulmak son derece kolay ama dikkat dağıtıcı. Bende kitabın ilk baskısı var, umarım sonraki baskılarda bu hata düzeltilir.
159.) David Thomson, Bir Film Nasıl İzlenir, Çeviren: Ayşecan Ay, Alfa Yayınları, Sinema
Bir Film Nasıl İzlenir’i satın almaya karar verirken ve okumaya başladığımda sinema üzerine yazılmış teorik bir kitap okuyacağımı düşünmüştüm. Kitabı okumaya başlayıp, sayfaları çevirdikçe bu ön kabulümde yanıldığımı fark ettim.
Bir Film Nasıl İzlenir, sinema üzerine yazılmış teorik bir kitap değil, 1941 doğumlu sinema eleştirmeni David Thomson’ın belli konuları merkeze alarak kaleme aldığı denemeler bütünü. Yazarın bu yanıltmayı bilerek yaptığını kitabın sonuna geldiğimizde şu cümlelerle anlıyoruz:
“Bu kitaba (bana ait) yanıltıcı taahhütler ve (size ait) yanlış umutlarla başladınız. Bir filmin nasıl izlenmesi gerektiği konusunda kesin bir ilerleme kaydedebileceğimize inandınız. Hadi öyle olsun ama bu aslında hayata bakmanızı sağlamak için bir numaraydı.” (s. 247)
Kitabı bitirdiğimde, okuduğum denemeler beni tatmin etmemiş olsaydı yukarıdaki cümleleri okuyunca sinirlenebilir veya kandırılmışlık duygusu yaşayabilirdim ama öyle olmadı.
Bir Film Nasıl İzlenir, film izlemeye ortalamanın üstünde zaman ayıranlar için yazılmış bir kitap. Yazar, yüzlerce filmden verdiği referanslar ile anlatmaya çalıştığı düşüncelerini destekliyor. Kitap boyunca adı anılan üç yüz civarı filmin önemli bir çoğunluğunu izlemiş olmak, yazarın öne sürdüğü savları anlamlandırabilmek adına önemli.
160.) Monika Maron, Animal Triste, Çeviren: Mustafa Tüzel, Alef Yayınları, Roman
Monika Maron, 1941 Berlin doğumlu bir yazar. Annesi ile Batı Berlin’de yaşarken 1951’de annesinin Doğu Almanya’nın iç işleri bakanı ile evlenmesi üzerine doğuya taşınıyorlar.
Animal Triste, yazarın okuduğum ilk kitabı. Yazarın hepsi Alef Yayınları tarafından yayımlanmış iki kitabı daha Türkçeye kazandırılmış.
Animal Triste’yi okuduğumda yazarının, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin iç işleri bakanının üvey kızı olarak ciddi sıkıntılar yaşamış olduğunu düşünmeden edemedim. Bu sıkıntılar nedeniyle olsa gerek, Maron 1988’de Batı Almanya’da yer alan Hamburg’da yaşamaya başlamış. Duvarın yıkılıp Almanya’nın birleşmesinin ardından 1992’de yeniden Berlin’e dönmüş.
Animal Triste, yukarıda satır başlarını verdiğim detayların insan yaşamı üzerindeki etkilerinin etraflıca işlendiği bir roman.
Kitapta, temel olarak, ismi verilmeyen bir anlatıcının ağzından, yaşamı anlatılıyor. Kitabın daha ilk sayfasında anlatıcı, “Şimdi yüz yaşındayım. (…) Belki de daha doksanımdayımdır, tam olarak bilemiyorum.” (s. 7) diyerek anlatının güvenilmez bir kahramanın ağzından dile getirildiğini vurguluyor.
Sonrasında da 159 sayfa boyunca, kimi zaman doğrusal kimi zaman atlamalı bir anlatım benimsenerek kahramanın yaşamı bize sunuluyor.
Animal Triste, temel olarak saplantılı bir aşkın romanı. Anlatıcı ve Franz isminde evli bir erkek kısa bir süreliğine de olsa ilişki yaşarlar ve bu ilişki bittiğinde anlatıcı bir daha normal yaşama geri dönemez.
Maron; anlatıcının yaşadığı saplantılı aşktan yola çıkarak, evlilikler, kadın erkek ilişkileri, aldatma / aldatılma, sadakat üstüne oldukça doyurucu ve sağlam argümanlarla karşımıza çıkmakta. Bunun yanında Maron, bir çeşit çete olarak adlandırdığı Alman Demokratik Cumhuriyeti bürokratlarını ve yöneticilerini de oldukça sert bir dille eleştiriyor. Sosyalizm adına yola çıkıp bir çeşit diktatörlük kuran yönetimin, sıradan insanların hayatına yaptıkları etkiler net cümlelerle ifade ediliyor.
Bireysel ilişkilerimiz ile içinde yaşadığımız toplumun, vatandaşı olduğumuz devletin tutumunun bizim nasıl insanlar olduğumuz / olacağımız üzerindeki etkileri de çok güzel bir biçimde anlatılıyor.
Maron tüm bunları yaparken hatırladıklarından bir türlü emin olamayan, güvenilmez anlatıcıyı seçerek bir yandan okurlarını küçük çaplı bir oyuna davet ediyor diğer yandan da anlatıcının Franz ile olan saplantılı ilişkisini vurgulama olanağına kavuşuyor.
Şöyle ki anlatıcı, Franz ile ilgili olan hemen her şeyi inanılmaz bir kesinlikte hatırlayıp bize anlatırken, kendisi veya çevresindekilerle ilgili olup Franz’la doğrudan bağlantısı olmayan detayları bir sis perdesi ardına gizliyor. Bu tercih sayesinde yazar, anlatıcının içinde bulunduğu ruh halinin ve saplantılı aşkının boyutlarının tam olarak anlaşılmasını sağlıyor.
161.) Roger Zelazny, Işık Tanrısı, Çevirmen: Sönmez Güven, İthaki Yayınları, Roman
Işık Tanrısı, okurundan biraz ön araştırma yapmasını ve sabırlı olmasını bekleyen kitaplardan.
Budizm, Hinduizm, Samsara, çakra gibi kavramlar ve Siddartha’nın yaşamı hakkında genel geçer de olsa bir fikir sahibi olmak Işık Tanrısı’nı okurken okurun işini bir hayli kolaylaştıracaktır.
Roger Zelazny, yarattığı dünya hakkında hiçbir ön bilgi vermeden doğrudan anlatmayı tercih etmiş. Bunun üstüne bir de kitabın zaman çizgisini doğru olarak değil de karıştırarak vermiş. İlk okuduğumuz bölüm, kitabın zaman çizelgesindeki altıncı bölüm aslında. İlk bölümü bitirip sonraki bölümlere geçtiğimizde olan biteni anlamamız ve toparlamamız epeyce zor oluyor. Buna bir de sürekli beden değiştiren karakterler, kim olduğunu çözmekte zorlandığımız isimler eklenince kafamızın çorbaya dönmesi kaçınılmaz oluyor. Bu çorbanın kıvama gelmesi içinse birkaç yüz sayfa sabretmemiz gerekiyor.
Işık Tanrısı için, okurken en çok zorlandığım bilimkurgu kitabı diyebilirim. Bu tür kitapların içinden çıkmaya çalışırken, aklımın bir köşesinde hep “Acaba değecek mi?” sorusu olur. Kimi zaman harcadığım emek ve zaman ile eserden aldığım tat arasında uçurum olsa da çoğu zaman emeğimin karşılığını alırım.
Işık Tanrısı da harcanan emeğin karşılığını veren kitaplardan.
162.) 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türk sineması adeta bir fabrika gibiydi. Dünyada en çok film üretilen birkaç ülkeden biri Türkiye idi.
O dönemde Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Lütfi Akad gibi isimler “sanat filmi” diyebileceğimiz işlere imza atarken diğer cephede yer alan yönetmenler ise popüler kültüre oynayan ve genel izleyiciyi tatmin etmeye yönelik filmler çekiyorlardı.
Klasik melodramlarla başlayan süreç, önce macera filmlerine, sonra uyarlama (aşırılma!) senaryolarla çekilen filmlere, zamanla bugünden bakınca bize oldukça absürt görünen süper kahraman filmlerine ve nihayetinde seks filmlerine evirildi.
Bu süreç içinde çekilen yüzlerce (belki binlerce) filmin içinden tek bir sembol film seçmek istesek hiç kuşkusuz o film “Dünyayı Kurtaran Adam” olur.
Dünyayı Kurtaran Adam, dünyanın en kötü filmleri listesinde ilk sıralara oynarken zaman içinde farklı algılanmaya başlandı ve bugün azımsanmayacak bir kitle için kült mertebesine erişti.
Filmin yönetmeni Çetin İnanç, 1941doğumludur ve kariyeri boyunca yüzlerce filmin senaryosunu yazmış ve yönetmenliğini yapmıştır. Bir günde film çektiği olsa da genel ortalaması haftada dört filmdir.
Çetin İnanç’ın hayatını anlattığı en önemli kaynak, Pınar Öğünç ile yaptıkları nehir söyleşi kitabıdır. Bu nehir söyleşi ilk olarak 2006 yılında Roll yayınları tarafından basılmış ve sonraki on yıl boyunca baskısı yapılmadığı için zor bulunur bir kitap olarak kalmıştı.
Jet Rejisör: Çetin İnanç adını taşıyan kitap 2016 yılında, oldukça özenli bir baskıyla İletişim Yayıncılık tarafından yeniden basıldı.
Kitapta İnanç, doğrusal bir hat üzerinde ilerler ve çocukluğundan başlayarak sinemaya girişine, yönetmenliğe başlamasına ve devamında yaşananlara kadar oldukça detaylı ve eğlenceli bir söyleşi çıkarmayı başarır.
Fotoğraflara, dipnotlarla desteklenen söyleşi bir oturuşta bitirilebilecek bir kitap haline gelmiş. Kitabı okurken bir yandan Türkiye’deki sinema sektörünün tarihine dair birincil ağızdan anıları okuyoruz diğer yandan da yaşananların saçmalık derecesine vardığı noktalarda kendimizi gülmekten alıkoyamıyoruz.
Bu noktada, Jet Rejisör kitabı ile birlikte düşünülebilecek bir belgeselden de bahsetmek isterim:
2014 tarihli ve yönetmenliğini Cem Kaya’nın yaptığı Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema (Motör: Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması) adını taşıyan yapım, döneme ilişkin başvurulabilecek en doyurucu görsel materyallerden biri.
2008’den beri parça parça çekilen belgeselde başta Çetin İnanç olmak üzere, 1960’lı yıllardan itibaren sektöre emek vermiş birçok insanın tanıklıkları, filmlerden parçalar eşliğinde bir araya getirilmiş.
Belgeselin Künyesi:
Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema (2014)
(Motör: Kopya Kültürü ve Popüler Türk Sineması)
Süre: 96’
Yönetmen: Cem Kaya
Senaryo: Cem Kaya
Ülke: Türkiye, Almanya
İMDB: https://www.imdb.com/title/tt3907180/
163.) ALIŞVERİŞ SEPETİ:
Çavdar Tarlasında Çocuklar, birçok insan gibi benim de ilk gençlik yıllarımdaki başucu kitaplarımdandı.
Salinger; üzerindeki giz perdesi, Çavdar Tarlasında Çocuklar’dan sonra yazmamayı veya yazdıklarını yayımlamamayı tercih etmesi, söyleşi vermemesi hatta doğru düzgün bir fotoğrafının bile olmaması gibi nedenlerle, hakkında çıkan yazılarla ilgili takipte bulunduğum yazarların başında gelir.
2013 tarihli, Shane Salerno’nun yönetmen koltuğuna oturduğu belgeseli de epeyce beğenmiştim.
Pegasus Yayınları, yukarıda adını andığım belgesele kaynaklık eden kitabı “Salinger” adıyla Mayıs 2020’de dilimize kazandırmış. 720 sayfalık kitabın künyesinde David Shields, Shane Salerno yazar olarak görünüyor.
Etiket fiyatı biraz göz korkuttuğu için önceliği, bir kitapçıya gidip, içine uzun uzun göz atmaya vereceğim. Sonrasında tatmin olursam kitabı alacağım.
2020’de okuduğum ve en beğendiğim kurmaca kitaplar listesinde kendisine yedinci sırada yer bulan Kızıl Darı Tarlaları’nın yazarı Mo Yan’ın 1992’de yayımlanan kitabı İçki Cumhuriyeti, Aralık 2020 itibariyle Türkiye’de Can Yayınları etiketi ile yayımlandı.
Kitapla ilgili Goodreads yorumlarına bakınca okurların ikiye bölündüğünü gördüm. Bir grup okur, kitabın Kızıl Darı Tarlaları’ndan bile iyi olduğunu yazarken bir başka grup okur da kitabı iğrenç ve dayanılmaz bulduklarını yazmış.
En doğrusu sanırım kitabı kendim okuyup kendi kararımı vermek olacak.