in ,

Nazım Hikmet’in Aynı Zamanda Bir Sinemacı Olduğunu Biliyor Muydunuz?

Nazım Hikmet sinemayla ilk defa, 19 yaşındayken Moskova’da izlediği “Açlık Açlık Açlık” belgeseli ile tanışır. Babası Hikmet beyin, 1932 yılındaki ölümüne kadar Süreyya Sineması’nın işletme müdürü olması sinemaya ilgi duymasına ne kadar etki etmiştir bilemiyoruz, ama asıl olarak Muhsin Ertuğrul’la dostluğu onu sinemayla bağlar. Nazım’dan 10 yaş büyük olan Muhsin Ertuğrul sinema eğitimi için Moskova’ya gider ve orada Nazım’ın sağladığı ilişkilerle, önemli Rus sinemacılarla tanışır ve çok iyi ağırlanır. Bakü’de “Tamilla” ve Moskova’da “Spartaküs” filmlerini çeker. Muhsin Ertuğrul daha sonra Türkiye’ye döner ve İpek Film’de[1] çalışmaya başlar. Bu arada Nazım da ülkeye dönmüştür ve Muhsin Ertuğrul ondan önce piyes ister ve Nazım’ın yazdığı iki oyun Dârülbedâyi’de (İstanbul Şehir Tiyatroları) sahnelenir. Muhsin Ertuğrul bu defa İpek Film için senaryolar yazmasını ister. Böylece Nazım’ın sinema serüveni başlar.

Muhsin Ertuğrul’un İpek Film için çektiği “Bir Millet Uyanıyor”[2] filminde de Nazım Hikmet, hem reji asistanı hem de seslendirme yönetmeni olarak önemli bir rol oynar.

Nazım Hikmet senarist, yönetmen ve seslendirmeci olarak birçok Türk filminde görev alır.

Senarist Nazım Hikmet

Nazım Hikmet senaryolarında kendi adını çok az kullandı. Mümtaz Osman, Ercüment Er, Kenan Orkan gibi takma adları kullandığı gibi İhsan Koza’nın adı ile de senaryolar yazdı.

Nazım 1938 yılında tutuklanır. İpek Film ve Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet’e senaryo yazdırmayı sürdürürler. 1939 yılında “Tosun Paşa”, 1940’ta “Şehvet Kurbanı”, 1941 yılında “Kahveci Güzeli” ve 1942’de de “Kıskanç” filmlerinde Nazım Hikmet’in müstear isimleri ile senaryoları vardır.

Nazım Hikmet’in senaryosunu yazdığı filmler şöyle:

  • Cici Berber (M. Ertuğrul, 1933)
  • Karım Beni Aldatırsa (M. Ertuğrul 1933)
  • Söz Bir Allah Bir (M. Ertuğrul, 1933)
  • Aysel Bataklı Damın Kızı (M. Ertuğrul, 1934)
  • Leblebici Horhor Ağa (M. Ertuğrul, 1934)
  • Milyon Avcıları (M. Ertuğrul, 1934)
  • Güneşe Doğru (Nazım Hikmet, 1937)
  • Tosun Paşa (M. Ertuğrul, 1939)
  • Şehvet Kurbanı (M. Ertuğrul, 1940)
  • Kahveci Güzeli (M. Ertuğrul, 1941)
  • Kızılırmak Karakoyun (M. Ertuğrul, 1947)
  • Senede Bir Gün (Ferdi Tayfur, 1947)
  • İstiklal Madalyası (Ferdi Tayfur, 1948)
  • Barbaros Hayrettin Paşa (Baha Gelenbevi, 1951)
  • Lale Devri (Cezmi Ar, 1951)
  • Üçüncü Selim’in Gözdesi (Cezmi Ar, 1951)
  • Balıkçı Güzeli – Binikinci Gece (Baha Gelenbevi, 1953)
  • Aynı Mahalleden İki Delikanlı (İbrahimof, SSCB/1958)
  • Fransa-Vietnam (Filme çekilmemiştir)

Nazım’ın senaryosunu yazdığı 1934 yapımı “Aysel Bataklı Damın Kızı” filminde Cahide Sonku başrolde oynamaktadır.[3]

Ayrıca Antrakt dergisinin 33. sayısında yayımlanan bir yazıda, Nazım’ın İpek Film için “Ali Baba” adlı bir filme daha senaryo yazdığı iddia edilmektedir. [4]

Yönetmen Nazım Hikmet

Kısa ve uzun metraj olarak 5 adet film yönetmiştir Nazım. 1934 yapımı “İstanbul Senfonisi” ve “Bursa Senfonisi”, İstanbul ve Bursa üzerine belgesellerdir.

1933 yapımı Düğün gecesi (Kanlı Nigar) ve Yeni Karagöz yönettiği kısa filmlerdir.

Düğün Gecesi orta oyununun sinemalaştırılmasıdır. Bu filmde Kavuklu Ali, Naşit Özcan, Fahri Gülünç, Zenne Necdet İnce oynamıştır.

Yeni Karagöz filminde ise Hazım Körmükçü tarafından oynatılan Karagöz gölge oyununu sinemaya aktarmıştır.

Nazım Hikmet’in yönettiği “Güneşe Doğru” adlı 1937 yapımı uzun metrajlı filmde Arif Dino oynamış, perdede Neyzen Tevfik görülmüştür. Hasan Ali Yücel film üzerine yazdığı eleştiri yazısında “İsim güzel, fikir, buluş güzel, senaryo muvaffakiyetli, konuşmalar çok tabii ve hatta maharetli. Bütün bunlar iyi fakat film muvaffak sayılamaz” demiş ve eleştirmiştir.[5]

Seslendirmeci olarak Nazım Hikmet

Yeni Sinema dergisinin 19-20. sayısında E.Şener imzalı “Sözlendirme sorunu” yazısında Türkiye’deki ilk sesli filmleri ve seslendirmecileri anlatılmış:

“Türkiye’ye sesli filmin giriş̧ tarihi kesin olarak bilinmiyor… Türkiye’ye gelen ilk sesli film 1929 sonunda ya da 1930 başında sinemalarımızda oynamıştır. Sesli filmin giriş tarihi kesin olarak bilinmiyor ama ilk Türk sesli filmi kesin olarak biliniyor. Türk sinemasında 16 yıl süresince neredeyse tek yönetmen olarak filmler yöneten Muhsin Ertuğrul, 1932 tarihli ‘İstanbul Sokaklarında’ filmini sesli film olarak yaptı.

Film biter bitmez Muhsin Ertuğrul hemen yola çıktı. Fransa’da, Paris’teki Espinay stüdyosunda, ‘İstanbul Sokaklarında’ , seslendirildi. Fakat bu ilk örnek İpekçi’lere pek pahalıya mal olmuştu. Onun için hemen bir stüdyo kurmak amacıyla teşebbüse geçtiler ve 1932 yılında Nişantaşı’ndaki eski bir fırını ‘sesli film stüdyosu’ olarak düzenlediler. Burada yapılan ilk seslendirmeyi Osman İpekçi idare etmişti. Ses almak için Almanya’dan bir ses mühendisi getirilmişti. Osman İpekçi’nin yönettiği, W. Morchenn adlı ses mühendisinin sesleri kaydettiği ilk sözlendirmede Hüseyin Kemal Gürmen, Emin Beliğ Beler, Mahmut Morali, İ. Galip Arcan ve Sami Ayanoğlu konuşmuşlardı.  Türk sinemasının her dalında olduğu gibi seslendirme alanında çalışanlar da bu işi  “yapa yapa” öğrendiler. En tanınmış̧ seslendirme yönetmenleri Ferdi Tayfur, Nazım Hikmet, Mahmut Morali ve Galip Arcan’dı.

Seslendirme stüdyosunda geçim kaygısı ile çalışmıştır Nazım. 1933 yılından itibaren hapse düştüğü 1938 yılına kadar da İpek Film’e ait stüdyoda çalışır.

Dublaj ustası Adalet Cimcoz ise anılarında şöyle der: “Nazım Hikmet’in çalışma yöntemini başka hiçbir seslendirmecide görmedim. Yabancı dil bilirdi. Perdede konuşmaları dinler, önündeki boş kâğıda heceleri ayırır, ona göre verirdi Türkçe sözleri. Böylece artık sessiz hece olmazdı. Arada bir kendi de heveslenir sevdiği bir tipi konuşurdu.


Muhsin Ertuğrul ve Nazın Hikmet

Ve Nazım’ın Sinema serüveninin sonu

Nazım Hikmet, Muhsin Ertuğrul için 1946 yılında Ercüment Er imzasıyla özgün bir senaryo yazar: “Kızılırmak Karakoyun”. Bu Muhsin Ertuğrul ile birlikte son çalışmalarıdır. Bu onun aynı zamanda son sinema çalışmasıdır. 1950 affı ile hapisten çıkar ama başka cezalar onu beklediği için 1951 yılında ülkeyi terk eder. Ve ülkesine bir daha dönemez. Nazım Hikmet 3 Haziran 1963’te Moskova’da, ülkesine olan özlemle aşağıdaki vasiyeti bırakarak ölür:

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,

– öyle gibi de görünüyor –

Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni

ve de uyarına gelirse,

tepemde bir de çınar olursa

taş maş da istemez hani...”

Dipnotlar:

[1] Selanik’te birkaç kuşak ipek işiyle uğraşan İpekçi ailesi, 1893’te göç ettiği İstanbul’da bir süre daha ipek ticaretini sürdürdü, sonra İhsan İpekçi’nin girişimiyle sinemacılığa yöneldi. 1923’te açılan Elhamra Sineması’nı işletmeye başlayan aile, bir yıl sonra Skating Palace (Paten Sarayı) adlı gösteri merkezini sinema salonuna dönüştürerek Melek (Emek) Sineması’nı açtı.
İpek Film 1928’de Muhsin Ertuğrul’un desteği ile Fahir İpekçi ve İsmail Cem’in babası İhsan İpekçi kardeşler tarafından kurulmuştur. Gazeteci Abdi İpekçi, modacı Cemil İpekçi, politikacı İsmail Cem İpekçi akrabadırlar. Şirketin kurulmasından bir yıl sonra Muhsin Ertuğrul’un desteği ile 1929 yılında Ankara Postası’nı yaptılar. İpek Film 1928-41 arasında yönetmen olarak daha çok Muhsin Ertuğrul’la çalıştı.

[2] “Bir Millet Uyanıyor” filmini izlemek için tıklayın!

[3] “Aysel Bataklı Damın Kızı” filmini sinematek.tv’den izlemek için tıklayın!

[4] Antrakt 33. sayı ilgili yazıyı sinematek.tv’de okumak için tıklayın!

[5] Aktaran: N. Özon, Türk Sinema Tarihi, Artist Yayınları,1962

Kaynaklar:

Kaynak: Önder Özdemir | Sendika.org

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

The Guardian: Savcı, Elif Şafak Kitaplarına İnceleme Başlattı

Bizim Büyük Çüksüzlüğümüz