Tempo al tempo yani zaman zaman…
Etta Scollo uzun zamandır dünya müziği sayfasında adeta kalıcı bir terimdir. Bilinir ve hatırlanır. Öyle ki; Edith Piaf İtalyan olsaydı belki de adı ‘Etta Scollo’ olurdu ya da en azından güney İtalyalı sanatçımızın coşkusu, müzikal yeteneği ve ifade şekli meşhur meslektaşı olan Piaf’ı hatırlatmaktadır. Etta Scollo, Edit Piaf’tan pek de geri değil ve en az onun kadar yeteneklidir.
Onlar dinleyicilerini çok net ama aynı zamanda ince nüanslar halinde, zaman kavramı üzerine düşündürüyor. İl metronom adlı parçasında duyduğumuz/duyacağımız gibi. ‘Şarkı yazacak zamanım yok. Beni hafiye gibi takip eden zaman üzerinde duraksayacağım’ Ya da ‘Hiç durmayan, bölünmeyen bir günün metronomudur rüzgâr’ gibi yaşamın devinimine öykünen sözlerle bezeli.
İşte bu ‘her zamanın bir aralığı, her aralığın ise bir nefesi, gibi geliyor. Kısaca söylersek ‘her insanın kendine ait, özel bir metronomu var’ dedirtmekte bu harika kadınlar. Bu yazıyı yine bu tarzda oluşturmak istememin sebebi işte tam olarak bu. Hem şarkıcılarımızdan hem de zaman kavramından söz etmek istiyorum size.
Sicilyalı şarkıcı Etta Scollo ve Hamburglu Çelist Susanne Paul, birlikte ‘’Scollo con Cello’’ adını verdikleri ikili grubu oluşturdular. Etta bir anlatısında ‘’en sonunda Scollo con Cello’ adını seçtik’ der. Scollo con Cello, bir çellonun şarkıcı Etta’ya eşlik ettiği ya da Etta Scollo’nun çello çaldığı anlamına gelmiyor. Sadece cümle içerisine yerleştirdikleri melodinin esprisi bu.
Henüz birkaç yıl önce Etta Scollo ile Susanne Paul dinleyicilerini ‘Lunaria’ adlı albümleri ile büyülemişlerdi. Hem Şair Giacomo Leopard’ın şiirlerini bestelemişler, hem de 2012 yılında ölen Sicilyalı şair Vinenzo Consolo’nun romanını işlemişlerdi kendi müzikal çalışmalarında.
Şimdi ise bir adım daha atıyor ve ileri gidiyorlar. ‘Tempo al Tempo’ yani zaman zaman anlamına gelen bu çalışmalarında insanoğlunu geçmişten bugüne hayli meşgul eden soruları ve konuları işliyorlar. ‘Yalnızlık, sevgi, ayrılıklar, kayıplar ve yeniden buluşmalar’ dan söz ediyorlar.
Bu çalışma hafiflik, incelik ile büyük bir ciddiyet arasında oynaşan bir çalışma. Oynaşan diyorum. Zira ‘çocuksu bir hafiflik ile ciddiyet arasında’ bir yerde duruyor.
Kendilerini renkli, melankolik hikayeler, şarkılar ve vokalsiz bestelerle sarmış olan, büyük müzisyen ve geçmiş zaman öykülerinin anlatıcısı Etta Scollo ile Hamburglu Çelist Susanne Paul, yaşama adanmış şarkılarını bize sunuyorlar.
Bazen hareketli, bazen fısıldarcasına anlatıyorlar hem sevgiyi hem zamanın akıp gitmesini. Bazen zaman sonsuza kadar eğiliyor, bükülüyor onların ellerinde, bazen neredeyse hiç yokmuşçasına daralıyor, sıkışıyor.
Müzikal ve felsefi ve de gerçek.
Zamanın birçok yüzü var; bu nedenle sizi Sicilya’ya doğru, hatta geriye doğru almak istiyorum. Tıpkı Türkçesi ‘Zamanın kanadı’ anlamına gelen L’ala del tempo adlı şarkılarında olduğu gibi. İçimizdeki çocuk ile iletişime yeniden geçebilmek belli bir zaman ister, öyle kolayca olmaz. Üstelik zaman uçarcasına geçer gider. Şarkı’yı dinlediğinizde anlarsınız ki; içinizde ki çocuk oyundan kopmuş ve artık olgun koca bir varlık olmuştur. Ve çocukluğumuzu özlüyor olabiliriz. Sahilde, ya da bir tepenin ardındaki o sorunsuz günlerimizi, işte çokça altını çizdiğimiz ‘çocukluğumuzu’ isteyebiliriz yeniden. O iyi bir şeydi.
Bununla birlikte, geçmiş zamanın arayışına çıkan Etta Scollo ve Susanne Paul bir adım daha ileri giderek ‘Mutluluğu ‘sorguluyorlar. Hatta ‘esasen mutluluk nedir’ sorusunun cevabını arıyorlar.
Mutluluk, her birimiz için başka bir şeydir, özeldir esasında ve zamana bağlıdır, o anın algısına bağlıdır.
Sicilyalı bir şarkıyı duymalısınız onlardan. Sicilya’nın Caronia bölgesinden ‘Vibutu sugnu’ adlı bir şarkı. Bu bir aşk şarkısıdır. Hem zamanın akıp gitmesinden, hızlı geçmesinden bahsetmekte hemde sevginin bir insandan bir insana dolaşmasından, bulaşmasından söz etmekte.
Şarkının son kıtasının sözleri şöyle; ‘’Genç adam, geçen zaman seni yanıltmasın, ben başka birine kalbimi verdim. Ah kör şeytan, kahretsin. Eğer bunu önceden bilmiş olsaydım, işte o zaman ölmeye dahi razı olurdum’ demekte.
Yaşamın ortasında olmanın krizini mi yaşıyoruz?
Scollo con Cello ikilisinden, bir yerde duyacağınız yada duyduğunuz ‘Sendersuchlauf’ adlı şarkıları ilginç bir hal almış; Sevginin mutluluğu, tek olmanın mutluluğu gibi konuları işlemekteler. Sanki ‘zamanın ne olduğu, ne anlama geldiği üzerine yapılan ikili bir sohbete benzemiş çalışmaları. Bir Alman ve bir İtalyanın kendi aralarında yaptıkları hoş bir söyleşi gibi.
Susanne Paul, Sendersuchlauf adlı şarkılarında olduğu gibi zamanı konu ederek, müziği adeta oyun oynarcasına değiştiriyor ve besteliyor.
Peki hangimiz bilmeyiz ki bu anları?
Zamanımız olmasına rağmen bazı zamanlar, zamanı nasıl değerlendireceğimizi bilmeyiz. İşte o anlarda televizyon izleriz, böyle bir yazıyı okuruz ya da radyonun düğmesini çeviririz. Hani oyalanmak deriz ya.
Oysa bir başka yolculuğa çıkmaktır bu, yoksa yolculuk değilde ‘yaşamın ortasında olmanın bir krizini mi yaşıyoruz? Eğer öyleyse okuduğumuz yazının, düğmesini çevirdiğimiz radyonun dahi bir faydası olmaz. Bu durumda sadece Monsieur Uno’ adlı şarkıları teselli olur, yararlı olur. Dinlemelisiniz.
Sanatçılarımızın beslendiği, esinlerini aldığı müzikal nehrin birçok kaynağı var. Susanne Paul Amerika ve Meksika’ya kadar uzanırken, Etta Scollo Sicilya ya kadar gidebilir. Scollo con Cello ikilisi çoğaltılmış bir karışımdan oluşmaktadır. Onlar her şeyden esinlenirler.
Çello denildiğinde tabi ki hemen aklımıza klasik müzik gelir ama Susanne Paul klasik müzik hariç neredeyse her tarzı çelloyla çalmakta. Bazı parçaları klasik gibi gelse de kulağa, Caz, Dünya müziği, Tango, Flamenko gibi türlerle ilgilenmiş. Etta ile oluşturdukları çalışmalarında değişik tarzları kullanmaktalar. Bazı bestelerinde ise Çelloyu mandolin gibi çalabiliyor, Pizzicato Tremola gibi.
Sicilya da Flamenko olmamasına rağmen yine de bu tarzı bir ara işlemişler. Ama esas tarzları olarak Susanne şöyle demekte; ‘Sicilya’nın geleneksel şarkıları var ve Sicilya bir Akdeniz karışımıdır’.
Tarihinden beri hatta binlerce yıllık geçmişiyle onlarca farklı kültür ile iç içe yaşayan bir Akdeniz adası burası. Örneğin Fenikeliler. Fenike ticaret rotasının en önemli uğrak yerlerinden biriydi bu Akdeniz adası. Ve onlarca farklı kültürün uğrak yeri. İlk duyduğumuzda kulağa şaşırtıcı gelebilir ama Sicilya tarihinden beri bulunduğu coğrafi konum ile birçok medeniyetin iştahını çekerek buluştuğu kaynaştığı bir yer olmuş. Romalılar, Antik Yunan devletleri, Araplar, Kartaca orduları gibi kuzey Afrika dan gelenler ve binlerce kilometre yukarıdan gelen Germanlar ve daha niceleri.
İşte tüm bunları bünyesinde harmanlamış bir Sicilya burası ve Scollo con Cello ikilisi geçmişin bu kültürel birikimini bünyelerine alarak kendi müziklerini ‘Sicilya füzyonunun modern bir şekli’ olarak tanımlamaktalar.
Şarkıcılarımızdan duyacağınız/duyduğunuz ‘Ciatu’ adlı şarkı sicilyalı bir bestedir, Sicilyalı şair Sebastiano Burgarettanın bir şiirinden alınmıştır. Müziği geleneksel Arap müziğini andırmakta. Şarkının köken yapısı Caronia bölgesinden gelmekte. Küçük bir bölge burası Messina ve Capo D’orlando arasında kalan bir yer. Bu bölgenin insanları müziğe oldukça meraklıdırlar, şarkıları hüzünlüdür.
Müziklerinin içinizi saran bir akışı vardır. Özel bir bölgedir burası. Bir fırsatınız olursa gidin derim. İşte bu bölgeden alınmış bu geleneksel şarkı. Ciatu o bölgenin şivesinde ‘nefes almak’ anlamına gelir. Bestenin içeriği nefes almaktan bahseder, yani yaşamın tamamen kendisinden söz eder.
İçimizdeki çocuk ile sohbet etmekten, nefese kadar uzandık, mutluluğu konu ettik. Yaşamın ortasındaki kriz anında içimizde çalan saati düşündük.
Konulara dikkat ettiyseniz bestelerinin birçoğu sicilyalı hikayelerden ve geleneksel şarkılardan esinlenilmiş. Şarkıları Sicilyalı, güneyli, akdenizli ve aynı zamanda otantik, gerçek. Hatta öyle gerçek ki dünyanın neresinde olursak olalım geçerliliği var bu anlatımların. En azından albümlerinin adları Tempo al tempo da olduğu gibi Dünya da ‘zaman zaman geçerli olan bir şey.
İşte bu harika kadınların yine harika olan albümlerinde yer alan nnimini adlı şarkıları buralardan esinlenilip oluşturulmuş. Nnimini ‘Dil bilmecesi’ anlamına gelmekte.
Geçmişten beri insanlığın bilmeceleri, bilinmeyenleri ve gizemleri bireyi hiç rahat bırakmaz. Mutluluk, aşk, sevgi ve ağırlığını her geçen an daha da hissettiren zaman hep bilmece gibi gelir bireye. Bu değerlerin sözlük anlamını biliyor olmamız bu durumu değiştirmiyor. Gerçekten nedir tüm bunlar?
Biraz daha müziğin edebiyat ile ilintisine girelim. Şöyle ki; ‘Nel giusto tempo umano’ 1959 da Nobel edebiyat ödülü almış olan Sicilyalı şair Salvatore Quasimodo’nun şiirine dayanan bir bestedir. Şarkının içinde geçen sözlerden bir dize; ‘Senin kanının derinliğinden, doğru ve insancıl bir zamanda, acı çekmeden yeniden doğacağız’ demekte.
Scollo con cello ikilisi, Tempo al Tempo yani zaman zaman adlı albümlerinde bu kadar farklı etkenleri nasıl işliyorlar. Geldikleri, yaşadıkları zamanı nasıl eviriyor ve çeviriyorlar?
Bu kışkırtıcı sorunun cevabını henüz bende bilmiyorum. Belki de bir cevap aramaktan ziyade onların anlatılarını en yalın haliyle duymak en iyisi olacak.
İkilinin ‘Derrida’ adlı şarkıları Etta’nın okuduğu, Jaques Derrida’nın ‘zaman’ konusunu içeren bir kitabından esinlenilmiş. İçeriğinde yazar ‘zamanın ne olduğu ile ilgili düşüncelerini anlatır. Hatta ‘zamanın hediye edilebileceğinden’ söz eder. ‘Zaman hediyedir, zamanı şimdiki zamanda hediye olarak verebilirsin’ der.
Tabi burada farklı dillerde benzetmeler ve geçişler ile kurulan kelime oyunları da var. Ama konudan çok uzaklaşmak istemiyorum.
Esasen bir şarkının yazımındaki köken hissinin anlamı tam olarak açıklanamaz, onu en iyi yazan, besteleyen bilir. Anlamını sorgulamak dahi bizi o şarkıdan uzaklaştırır. Bunu pek de istemeyiz tabi.
Hemen ikilinin ‘bir şey olacak, evet burada şu an bir şey olacak’ hissini veren bir şarkılarından söz etmek istiyorum size. Bir şekilde bir zaman konserlerine katılırsanız yüzlerine bakın derim. Söyleyecekleri şarkının duygusunu yüzlerinden okuyacaksınız.
Daniela Rossi’nin bir şiirine dayalı beste bu. ‘Aqua Sara’ yani ‘Su olacaktır’ adlı bir şarkı. Kaybolan bir insanı anlatmakta, hırçın bir denizde yaşamını yitiren bir insandır bu. Şarkı, kaybolanın bir gün bulunacağı ümidini taşımakta.
Rossi’nin şiirinde yer alan ümit, sadece kaybolan insanı arayan sicilyalı balıkçılar da olduğu gibi değil. Hepimizin bildiği gibi Dünyada birçok insanda bulunur.
Tempo al Tempo yani zaman zaman, hayatta ki güzel şeyler için kendinize zaman ayırın, kendinize zaman hediye edin. Zaman ayırmak, zaman hediye etmek. Aslında o kadar kolay ki ve aynı zaman da o kadar zor ki…
Bir kaç dip not gerekli sanırım…
‘Sendersuchlauf’ : Türkçesi radyo da bir program aramak yada radyo düğmesini çevirmek diyebiliriz.
Pizzicato Tremola; Yaylı çalgılarda bir geçidin yayla değil, tellerin parmakla veya tırnakla çekilerek ve hızla çalınacağını belirten terim.