in , ,

Yves Klein’ın Monoton Senfonisi ve Renklerle İlişkisi

20 dakika müzik ardından 20 dakika sessizlik… Bu benim için tema ve ideal yaşam…

Yves Klein's 'Monotone-Silence' Symphony Comes to Manhattan - The New York Times

Senfoni Hakkında Genel Bilgi

Yves Klein’ın Monoton Senfonisi 1960 yılında Paris’te gerçekleşen performansında çalan ve tek notadan oluştuğu hissedilen 20 dakikalık müzikal bir eserdir.

Galerie International d’ art Contemporain‘de gerçekleşen bu performans beyaz eldivenler giyen Klein’ın içeri girmesiyle başlar ve orkestranın 20 dakika sürecek performansının başlamasıyla içeri üç çıplak manken girer. Mavinin farklı tonlarından oluşan boyalarla kendilerini boyayan mankenler tüm duvarlara kaplanmış olan tuval bezine sürünerek vücutlarının izini tuvale aktarırlar. 20 dakikalık senfoni ve performanstan sonra 20 dakikalık bir sessizlik olur.

Mankenler vücutlarıyla tuval bezinde gezinmeye devam ederler. John Cage’in 4′ 33”u ile birlikte (Klein, 1947-48 yıllarında senfoni fikrini tasarladı, aynı yıl New York’ta John Cage, piyanoyu çalmayan, daha ziyade bir dinleyiciyi dinleyen bir piyanistin yer aldığı bir dönüm noktası olan “4’33” formüle ediyordu. Sessizliğin karmaşıklığı. Her ne kadar Cage ve Klein’ın o zamanlar birbirlerinin farkında olduklarına veya birbirlerini daha sonra etkilediğine dair bir kanıt yok gibi görünse de, Klein’da sessizliği müzikal çalışmanın en önemli parçası olarak gördü.) yüzyılın en yaratıcı dakikalarını oluşturan 40 dakika, Klein’ın ‘’Mit sanattadır’ demesiyle son bulur.

Araştırmalarımı yoğunlaştırdığım alan Monoton Senfoni olduğu için edindiğim teknik bilgiler ve kendi düşüncelerimle devam etmek istiyorum.

Aslında eserleri monokrom olan bir sanatçının müziğinin de monoton bir senfoni olması pek de şaşırılacak bir durum değildir bana göre. Müzisyen bir arkadaşımla notalar üzerinden ilerleyerek geldiğim noktaya biraz açıklık getirmek istiyorum. Müzikte genel olarak tüm notaları kapsayan iki tane ton bulunuyor. Bu tonlardan birine minör diğerine majör deniliyor. Minör tonlarda bir beste oluşturulur ve çalınırsa dinleyen kişilere hüzün ve acı hissettirir. Majör ise tam tersidir. Majör tonlardan oluşan bir beste dinlendiğinde mutluluk ve pozitiflik hissi verir.

Bunu resimde kontrast iki renk olarak düşünebiliriz. Resim bölümü öğrencisi olarak daha iyi idrak edebilmek için baktığımda bana hüzün veren renkleri ve mutluluk veren renkleri sıraladım. İnternetten de araştırdığımda yanılmadığımı ve gerçekten minör ve majör renkleri bulduğumu anladım. Minör renkler daha koyu renkler ve tonlar, majör renkler daha açık tonlardır. Gördüğüm koyu renk ağırlıklı bir eser nasıl daha kasvetli geliyorsa tam tersi daha canlı ve açık renklerin olduğu eserleri görünce de huzurlu hissediyorum.

Nota çözümlemesinde geldiğim noktaya değinmeden önce renkler ve müzik arasındaki ilişkiyle ilgili yapılan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, müzik dinlediğimiz sırada beynimiz müziğin bize hissettirdiklerine bağlı olarak, dinlediğimiz  müzik ile renkler arasında bir bağ kuruyor. Mozart’ın No. 1 G majör Flüt Konçertosu gibi bazı besteler genel olarak sarı ve turuncuyla bağlantı kurulmasına neden olurken, yine Mozart’ın D minörde Ağıt gibi eserleri de siyah ile bağlantı kurdurabiliyor.

Makalenin yazarı Stephen Palmer şöyle anlatıyor: “Bu araştırma son derece ilginç, farklı kişilerde denendiğinde tutarlı sonuçlar vermektedir. Ayrıca duyguların insan beyninin müzikler ile renkleri haritalandırması üzerinde ne kadar güçlü bir rolü olduğunu açıkça gösteriyor. 37 palet renk kullanılarak yapılan araştırmada, hızlı müziğe eğilimli olan kişilerin aynı zamanda hafif, daha canlı ve sarının tonları olan renkleri tercih ettiği, yavaş müziğe eğilimli olan kişilerin ise koyu, gri ve mavi tonlarını tercih ettiği görüldü.” Palmer bunu şöyle açıklıyor: “İnsanların mutlu veya mutsuz olma durumlarına göre hangi renkleri seçeceklerini ve hangi müzikleri dinleyeceklerini %95 oranında tahmin edebiliyoruz.’’ Bu renkleri seçmemizin sebebinin dinlediğimiz eserde kullanılan notaların etkisiyle renk olarak beynimiz tarafından algılanması olduğunu düşünüyorum. Minör eserler dinlerken gözlerimizi kapattığımızda aklımıza gelen anıları daha koyu renk, majör eserler dinlerken aynı uygulamayı yaptığımızda ise bu anıları açık renk algılayacağımızı düşünüyorum. Ciddi anlamda odaklanarak dinlenilen eserin hikayesini bile hissedebilir, belki de anlayabiliriz.

Monoton Senfoni dinlendiği zaman beynimiz sesleri tek bir nota olarak duyuyor. Bunun asıl sebebi orkestranın bir kısmının Re notasını 2. ve 4. oktavından çalarken, orkestranın diğer kısmının Re ve La notalarını aynı anda çalmasıdır. Bu iki kısım aynı anda çalındığı zaman tek ton çıkar ve dinlendiğinde doğal olarak tek nota çalınıyormuş hissine kapılırız. Aslında birden fazla nota kullanılmıştır fakat çalınma zamanlarından ve oktavlarından dolayı beynimiz ve kulağımız bunu tek ton olarak algılar. Ayrıca Re daha baskın duyulmaktadır.

Yaptığım başka bir araştırma da, sanatçının kullandığı renklerle seçtiği notalar arasındaki bağlantı oldu. Önce en çok kullandığı hatta aşkından bir mavi tonu bulup patentini aldığı, kendi ismini verdiği mavi. Mavi, renk olarak gökyüzü ve denizi simgeler, his olarak vücut enerjisini yükselten bir renktir dolayısıyla pozitiftir. Yani mavi majör bir renktir. Altın sarısı, renk olarak güneşte ve denizin içindeki kumlarda bulabileceğimiz renklerdendir, his olarak değer ve eşsizliği vermektedir. Altın sarısı da majör bir renktir. Gül pembesi renk olarak bakıldığında orman içinde çiçeklerde, gün batımında benzer bir ton olarak bulunabilir. Ayrıca his olarak sakinleştiricidir ve Batı’da dişiliği temsil etmektedir. Dolayısıyla gül pembesi de majör bir renktir .

Ama bence buradaki asıl olay,  kullandığı renkler majör yani pozitif olmasına rağmen Klein’ın nasıl bir karakterde olduğudur. Bana göre Klein ne çok pozitif ne de çok negatif bir insandır. Duygularının karmaşık olduğunu ama duygularını yansıtmada usta biri olduğunu ve bu yüzden onu tanımayan birinin, aslında onun ne hissettiğini anlayamayacağını düşünüyorum. Rengi, çizgi olan hapishaneden kurtarmaktan bahseden biriydi. Çizgiden kurtulurken de tek olana yönelmek istemiş ve monokrom eserler yapmıştı. “Sanat, sanatçının gittiği her yerdedir.” diye ifade etmiştir. Klein’a göre güzellik her yerde vardır ama görünmez bir haldedir. Güzelliği yakalamak istediğinden de bahsetmiştir. Ölmeden önce bir arkadaşına, “Dünyanın en büyük stüdyosuna gideceğim ve sadece maddi olmayan işler yapacağım.” demiştir. “Kendime tek renkli diyebilirim.” ,”20 dakika müzik ardından 20 dakika sessizlik.. Bu benim için tema ve ideal yaşam .” ..

Yves Klein: Symphonie Monotone-Silence

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Vegan Olmayan Feminist Karşı Çıktığı Şeye Dönüşmeye Mahkumdur

“Aydınlanma nedir?” Sorusuna Yanıt – Immanuel Kant