in , ,

Komple Teorideyiz (Bilim Kurgu Roman-Bölüm 1)

BÖLÜM:1 GÜNLÜKLER

Dünya gezegeni dışarıdan bakıldığında eski tatlı maviliğini yitirmişti. Bunun bazı yerlerinde minik mavi küreler parıldıyordu. Fanus kentler… Atmosfer insan yaşamını destekleyecek niteliklerden yoksun kalınca, toplu ölümler başlamıştı. Tabi birileri kendilerini kurtarmak için gereken her şeyi yapmıştı.

Yapay atmosfer oluşturan devasa fanuslar.

Dünya nüfusunun büyük bir kısmı çeşitli hastalıklarla boğuşup, yeni doğanlar tatsız mutasyonlara maruz kalırken, bazıları kendi yaşam alanlarına kurulmuştu bile. Bu herkesin mutlu olduğu zümre toplumu da çok fazla dayanamamış, bin yıl kadar sonra toplumsal düzen yeniden eski devrine dönmüştü.

Büyük 6 Fanus Kent arasında yer alan İsmaifan’da oylama sonucu o gün bahar yaşanıyordu. Tatlı bir gün ışığı hologram ağaçların çiçek açmış dallarında oyun oynuyordu. Vatandaşlar çoktan işlerine gitmiş, çocuklar sınıflarında öğle tatili zilini bekliyordu. Bütün her şey tatlı tatlı akarken, sistemin görmediği bir günlük kaydediliyordu.

5632 Entegre Günlük(*): F.S.(**) 2 Temmuz 998
*Beyin entegreli kişisel günlükler.
**Fanus Sonrası Çağ. Tarih olarak Fanus Kentlerin kurulmasını 0 olarak kabul eder. Güneş yılı sistemini kullanır.

Kayıt  1: Orospu Kraliçenin Düşüşü

Beynim yer yer 360 dereceyi bulan nahoş dönüş salınımları içinde gibi. Bu yetmezmiş gibi soğuk ve ıslak bir şey yüzümü dürtüyor. Kendime gelemiyorum, çok da umurumda değil. Uyumak istiyorum. Dürtmeler yavaş yavaş umursamazlık hakkımı elimden alırcasına darbelere dönüşüyor gibi ve canımı yakmaya başladı. Gözümü açmaya çalıştığımda bir gözümün bu isteğime hiç cevap vermediğini fark ettim. Diğer gözüm ise yapış yapış, bir şey seçmek mümkün değil. Beni rahatsız eden soğuk ve ıslak şeyin tacizleri durdu. Gözümü açmaktan vazgeçip kafamın nereye gidecekse oraya kayması için kendimi zorlamaya çok yakınlaşmışken vazgeçtim. Belki de çoktan kayıp gitmiş ve yeniden minik bir aralıktan geri dönmüştüm. Dönmek zorundaydım. Çünkü o şey şimdi parmaklarımı dişliyor.

Kafamı toplayamıyorum…

Hatırlamıyorum…

Bilmiyorum…

Her şeyi unutup hayata sıfırdan başlamayı dileyen birçok insan tanıdım. Unutmak bazen çok iyidir. Ama bazı durumlarda, mesela benim içinde bulunduğum bu durumda unutmak, bilmemek hiç de iyi değil.

Eğer kendinizi üst düzey bir orospu kraliçe gibi değil de, zavallı gibi hissediyorsanız. Şu an benim yaşadığım kendine acıma halindeyseniz. Üstelik başka bir canlı tarafından yenilme tehdidi altındaysanız hatırlamamak bir karabasana dönüşmeye başlıyor.

Bilincim kapanıyor. Yaşadığım korku bedenimi ayaklandırmak için yeterli adrenalini salgılamaktan muzdarip.

Belki de yaşadığım sadece bir karabasan. Zihnim de bedenim gibi kilitleniyor. Hatırlamamanın hayali peşinde yeni uykuya dalmak istiyorum.

Kayıt 2: Azim

Hala hayattayım ve üstümde sıcak titreşimler yayan bir şey var. Sağlam gözümü omzuma sildim. Ayakkabılıkla burun buruna yerde yattığımı da böylece anlamış oldum. Ayağa kalkmaya çalışınca bunu başaramayacağımı en kısa ve en acı verici şekilde anladım.

Kolum kesinlikle kırık. Ek olarak ya kaburgalarım da kırılmış ya da vücudumun üst kısmı ciddi biçimde ezilmiş durumda.  Bacaklarımı kontrol etmemiştim ama buraya kadar gelebildiğime göre sağlam olmalıydılar.   Bütün bunları topladığımda, genel sağlık durumumun ne olduğuna dair tam bir analizi Hipokrat yemini etmiş ve cidden yemine saygısı olan birine bırakacağım. Şu durumda hareket etmeye çok istekli değilim. Az önceki ayağa kalkma girişimim iflahımı tamamen kesti. Yattığım yerde biraz cesaret ve güç toplamalıyım.

Aklımdaki karmaşa, birden daha somut bir karmaşaya dönüştü.

Yaşadığım bir karmaşa.

Hatırladığım şeyler.

Kırık olmayan kolumdan güç alarak sürünmeye başladım. Göğüs kafesimdeki acı nefesimi tam anlamıyla kesti ve bir solucandan farksız bir hareket kabiliyeti sağladı. Bedenim arızalıysa aklımı kullanmak zorundayım diye düşündüm. Kırık kolumu sağlam kolumla göğsüme sabitledim ve bir gayretle sırt üstü pozisyona terfi ettim. Biraz daha dinlendikten sonra dizlerimi kırdım, ve kendimi geriye ittim, kesinlikle canım yanıyordu ama halime kıyasla bir mesafe kat ettim.

Deneyim mükemmel bir şeydir. Bir şeyi ne kadar çok yaparsanız, o işte o kadar iyi olursunuz. Dolayısıyla yaptığınız her neyse kolaylaşır.

Buna karşılık hayat da sürprizlerle doludur.

Bir şeyi genellemeye kalktığınız an istisnalar sağanağında donunuza kadar ıslanırsınız.

Tabi bu da bir genelleme olduğu için tam tersi olması da olasıdır ama bugün o kadar şanslı değilim. Her hareketimde canım o kadar yanıyor ki yavaş yavaş tükeniyorum, takip eden her hamle daha zorlu oluyor.

Buna karşılık bayılmayı düşünmüyorum,

Bir gün için yeterince bayıldım.

Gerçi bu kadar tecrübeden sonra harika bir şekilde bayılabilir, belki de astral seyahatle sağlam olduğum ve her şeyin yolunda gittiği paralel bir evrene iltica edebilirim. Mutluluğa alışmam için beni bir süre bir kampta tutarlar sonra yepyeni bir evren. Yine de bayılmayacağım çünkü şanssız bir insanımdır, büyük ihtimalle her şeyin boktan olduğu bir yere giderim ve pişman olurum. Aslında o kadar da şanssız değilim, sadece dayanma gücüm tükeniyor ve pesimist bir pestile dönüşüyorum.

Kafam dağılıyor yeniden hareketlerime dönmeliyim.

Bu sefer durmadan, acıya dayanarak üst üste kendimi itmeliyim. Spor salonlarında canları çıkana kadar spor yapan şişko kadınları düşünmek, onlar yapıyorsa ben de yapabilirim fikrini kafama komik bir palyaço gibi yerleştirdiğine göre hazırım!  Azimli çabalarım sonunda sonuç verdi ve kafamı bir şeye çarptım. Ne olduğunu görecek kadar yönümü değiştirdiğimde Sığınağa yalnız gelmediğim anladım.

Kayıt 3: Vefa Dolu Cefakar Bir Aptallık

Hayatın değişik kırılma anları içinde, resmi kırıklardan biri kemik kırığıdır. Onarılması zaman alan kırıklar arasında yer alsa da, yer yer zonkladığından bahsedilir. Bakmayın, bu dikkate alınmayacak bir zonklama.

Aslında kendimden çok ilgimi çeken başka bir durum var. Bazı kırıklar daha önemlidir. İçinizde bir şeylerin kırılması… Bu beni çok daha endişelendiriyor.

Mesela tam da gözlerimin içine bakan, hareketsiz 2 göz bebeği. Acıyla bayıldıktan sonra kendime geldiğim andan beri onlara bakıyorum.

“O da bayılmış olabilir mi?”

“Gözü açık bayılmak pek olmayacak bir durum. Kendine gel.”

Sena, gerekirse nefes almadan, sırf inat olsun diye yaşamaya devam eden tiplerdendir.

Sena’yi biri öldürmek istese “Ya tatlım, bunun ızdırabıyla nasıl yaşarsınız?”  diye sorar, karşısındaki için sıkıntı olmadığını fark ederse sırf o kırılmasın diye ölür, sonra dirilir ve kendini öldürenlere üzülürdü.

Bunu birkaç kere gördüm.

“Sena, hadi kalk” dedim. Akciğerlerime ve karın boşluğuma dolan kan yüzünden sesim hırlama olarak çıkmış olabilir. Ama Sena’yı tanısanız hırlaşmaktan çok hoşlandığını bilirdiniz.

Üşüyordum. Pıhtılaşmış kanlarımızın jölemsi kıvamını emen o tüylü halı bile bizi ısıtamıyordu.

Sena’nın alnının ortasındaki o tuhaf deliği gördüm.

Delilik gibiydi.

Cennete gitmeyecektik, cehenneme de. Bu arafta beyninden boşalan kan Sena’nın ağzını kırmızıya boyarken sonsuza dek burada çakılı kalacaktık.

Sena ölmüştü ve ben de ölüyordum.

Göz göze bakıyorduk. Ölümle göz göze bakmaktan farklı bir şey, canlı gördüğüm gözlerin ölümle bakması.  Ölüme meydan okuyabilirsin götün yerse ama ölüye söylenebilecek bir sözün yok.

Ölü bir bedeni Sığınak’a kadar getirmek içine kadar çabaladığımı hatırladım. Vefa dolu cefakâr bir aptallık olmalıydı. Kendimi zorlayarak etrafa baktım. 1 ölü kadın, canlı bir kedi, yarı ölü bir ben’den başka kimse yok gibiydi. Diğerlerinin başaramadığını düşünüyorum. Bizi bulursanız söyleyebileceğim tek bir şey var. Görünen o ki başarısız olduk.

Kafamı hala toplayamıyorum. Bazı anlar kayıp. Hatırladığım nokta 1 sene önce beni buna sürükleyen şey. O ana geri dönüp her şeyi değiştirmek isterdim. 2 Nisan. Herkesin ölüm yıl dönümü. Geri dön… Keşke…

Defne Sena’ya doğru hamle yaptı. Artık canının yanması umurunda bile değildi. Kendini ona doğru yuvarladı. Sağlam kolu bedeninin altında kalmıştı. Dirsekten yukarısı ancak hareket ediyordu. Sena’ya sarılmak istiyordu. Diğer kolunu kaldırdı ve yeniden bilincini kaybetti. Defne’nin günlüğü aldığı talimatı uygulamaya devam ediyordu. Bilinçaltının derinliklerinden çıkan birkaç sayfa bilinçsiz zihninde yankılanıyordu.

2 Yorum

Cevap Yazın

One Ping

  1. Pingback:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya Kediler Günü Vesilesiyle Kediler Hakkında Söylenmiş En Güzel Sözler

9 Soruda Sabahattin Ali’nin Telif Hakları Meselesi