5632 Entegre Günlük(*): F.S.(**) 2 Nisan 997
Kayıt 8: Kendi İkliminde Yaşayan Bitkiler
Zaman sürekli ilerleyen bir çizgi, mesela insanlık tarihini ele almak istersek –ki gerçekten can sıkıcı şeylerle karşılaşmamız çok olasıdır, bu yüzden bence yapmayın- bir şeylerin daha iyiye giderken, bir şeylerin de sürekli daha kötüye gittiğini görürsünüz. Şimşeklerden çıkan yangınlardan ateşe, oradan muma ve elektriğe doğru giden olumlu süreçler vardır. Hayatı kesinlikle daha kolaylaştırmış olduğunu kabul etmek gerekir. Yağmur yağdıkça yıkanmaya karşın, şehir şebekesinden su ihtiyacını gidermek cidden müthiş bir ilerlemedir. Bir de trafik gibi şeyler var. Zaman ilerledikçe daha büyük bir kâbusa dönüşür. Yürüyerek seyahat etmek çok daha pratik ve hızlı olabilir. Kat kat döşenmiş otoyollar ayaktakımının yaşadığı evlerle, gökyüzüne uzanan kentin arasına girmekten başka hiçbir işe yaramıyor gibi.
Ayak takımı diyorum da, ben de kısa bir süre öncesine kadar onlardan biriydim. Sürekli boktan bir karmaşanın içinde hayatımı tüketme görevini başarıyla yerine getiriyordum. Sisteme kusarcasına sövüp, köpekler gibi takılıp, hiçbir şeyi umursamadan yaşıyordum. Muhalefet her zaman iyidir. Altından dökme kukla olmaktansa, özgür bir çöp olmayı yeğlemenin asil bir yanı vardır. Sana söylenenlere kanmak yerine, eline bir kaşık alıp toprağı kazmaya başlamak güçlü insanların marifetidir. Her şeyi araştırmak, her şeye bakmak, seçenek diye sana sunulanları seçmemek falan filan. Bu tip şeyler cidden güzeldir ama güzel olan şeyler insanı yavaş yavaş öldürür.
Ölmemeyi tercih etmeye karar verdim. Yıllar önce zorlu bir operasyonla çıkarttığım kimlik çipimi yeniden taktırdım. İşlemi yapan görevli aslında bunun cezası olduğunu ama kendi isteğimle yeniden vatandaşlığa geçiş yapmak istediğim için affa uğradığımı söylemişti. Sonra bir iş buldum. Anlamsız şeyler üretip karşılığında para aldığım bir iş. Yine de çok ileri gitmedim. Bu yüzden de bu sikik trafikte evime ulaşmak için saatlerdir bekliyorum.
Bazıları bana çok kızdı. Bazıları kararıma saygı duydu. Sena birkaç saat boyunca ağlayarak beni vazgeçirmeye çalıştı. Arada birkaç kere sinirlenip bana vurmaya da kalkmıştı. Aslında hiçbir şey umurunda değildi. Sadece bu kararımın bizi uzaklaştıracağını sayıklayıp duruyordu. Her zaman çok duygusal yaklaşırdı olaylara ve yine aynı şeyi yapıyordu. “Yaşadığın yeni semte beni almazlar bile” diye bağırıp saçımı başımı yolmaya çalışmış, sonra da kendini öldürmekle tehdit etmişti. O gece gerçekten çok içmiştik. Ben mutsuzluktan ölmek üzereydim. Çok şey bilmek mutsuzluktur klişesine kafam takılmıştı ve o an karar vermiştim. Bir şeyleri bilmezden gelerek yaşamak bana iyi gelecekti ya da kendimi öldürecektim. Buna çok yaklaştığımı hissediyordum. En küçük olumsuzluk dahi gücümü tüketmeye başlamıştı. Sena’ya o an kararımı anlattığımda “Öl daha iyi” demişti gülerek. İşin ciddiyetini kavradığında ise “gebertirim seni orospu, sen de kendini öldürmekten kurtulursun”a dönmüştü içerik. O gece beni vazgeçirmek için her marifetini sergilemişti. Beni sevdiği içindi her şey, biliyordum. Kaybolmamdan korkuyordu. Kendini acındırmaya da kalktı. Ben olmazsam hayata dayanamayacağını söyledi. Gerçekten zor bir hayatı vardı ama biliyordum, ben olsam da olmasam da ayakta kalabilecek güçte bir kadındı. Hayatla dalga geçmesini iyi bilirdi. Hayata gözlerini açtığında ciddi bir imalat hatasıyla doğmuştu. O kendindeki sorunu fark etmekte geç kalmamıştı tabi. Sena çok zeki kadındır. Bu fiziksel hatayı saklamak için bir takım çalışmalara başladığında olanlar olmuş. Annesi onu kendi kıyafetlerini ve makyaj malzemelerini denerken bulduğunda hemen bir resmi pedagogda soluğu almışlar. Bizim hatun tabi sorunun ne olduğunu net bir şekilde kavradığı için, ergenliğe ilk adımlarıyla atmış kendini sokaklara. Yeterince para toplayınca da bizim Doktor’a gelmiş, fazlalıklarından kurtulup eksikliklerini tamamlamıştı. Öyle tanışmıştık Sena’yla. Doktor birkaç şeyi de ücretsiz yapmıştı Sena’yı tanıyıp, sevdikçe.
Doktor da kıyak adamdır. “Sen bilirsin.” demişti bana kararımı duyduğunda. O da benim yaptığımın tam tersini yapmıştı bir zamanlar, tersiydi ama aynı şeydi aslında. Fanus’un lüks etaplarından birinde doğmuş, büyümüş ve sonra Fanus’un en dibi olan yere gelmişti. Anlıyordu beni ama bakışlarından pişman olacağımı düşündüğünü belli eder gibiydi. Kendisi pişman olmuştu belki de. “Her bitki kendi ikliminde yaşar” demişti sadece laf arasında. Alakasız gibi görünen bir konunun içinde diyivermişti ama biliyordum ya bana, ya da çipini çıkartıp meşru olmayanlara katılmadan önceki kendine demişti bunu.
Hiç önemi yok önce evime ulaşacağım ve sonra bu hafta sonunun keyfini çıkartacağım.