Adnan Oktar tarikatının dehşete düşüren sırları, Gülen Cemaati’nin darbe kalkışmasıyla ülkeye verdiği geri dönüşsüz zararlar ve tüm bunlar ders çıkarmak için yeterli değilmiş gibi yine de devlet bürokrasisinde kadrolaştırılan başka tarikatlar ve cemaatler.
Bu yazımızda 90’larda Japonya’yı sarsan oldukça tuhaf bir tarikattan bahsedeceğiz. Mürit edinme yöntemleri, kamu yöneticilerinden aldıkları destekler, mali olarak kontrol edilemezlikleri ve sonuçta toplumda bıraktıkları zararlar açısından Türkiye’deki ve dünyadaki diğer tarikatlara benzeseler de, Aum Şinrikyo’yu onlardan ayıran başka bir şey vardı: Onlar Hitler’den 50 yıl sonra ilk kez sarin gazı kullandılar. Hem de Tokyo’nun göbeğinde bir metro istasyonunda! Bu kayıtlara II. Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk sarin gazı kullanımı olarak geçti.
#1 Asahara’nın Yükselişi
Tarikatın kurucusu 1955 doğumlu, asıl adı Chizuo Mastsumoto olan Shoko Asahara’dır. 7 çocuklu yoksul bir ailede doğan Asahara çocukluğunda geçirdiği bir hastalıktan dolayı görme duyusunu neredeyse tamamen yitirdi. Körler okuluna yazılan Asahara okulu bitirdikten sonra evlendi ve Geleneksel Çin Tıbbı ve Akapunktur alanlarında çalıştı. Bu dönemde uzak doğu felsefelerini ve dinlerini inceledi, ezoterik Hristiyanlıktan etkilendi, yoga ve meditasyona merak sardı. Daha sonra görüşlerinin temelini oluşturacak kaynakları sentezledi ve düşüncelerine taraftar bulmaya çalıştı. Şifacılığıyla insanları etkiledi, yapıp sattığı bitkisel ilaçlardan hatırı sayılır bir para kazandı.
#2 Hem Buda Hem Mesih
Sonraki dönemde Asahara, Budizmin köklerine döndüğünü iddia etmeye başladı. Kendisini reenkarne olmuş Buda olarak görüyor, Japonya'nın tam aydınlanmış tek insanı benim diyordu, bütün bunlar etrafında oluşturmaya çalıştığı haleye yetmemiş olacak ki; kendisini aynı zamanda Mesih olarak da ilan etti.
#3 Aum Şimrikyo Kuruluyor
Asahara 1984’te Aum Şinrikyo isimli tarikatını kurdu.1989’da tarikat Japon Devleti tarafından resmi bir din olarak tanındı. Kısa bir süre içerinde bağışlar, ticari organizasyonlar ve yasa dışı yollardan kazandıkları paralarla yaklaşık 1 milyar dolarlık bir bütçeye sahip olacak kadar büyüdüler. Örgütün gizli amacı önce Japonya’yı sonra da tüm dünyayı ele geçirmekti. Bir tür kıyamet kültü olan tarikat hem dünyanın yok olacağı kehanetinde bulunuyor hem de kehanetlerini gerçekleştirmek için çalışmak zorunda olduklarını düşünüyorlardı.
#4 Kıyamet Kehaneti
Asahara, ABD ve Japonya'nın korkunç silahlarla birbirlerine saldıracakları ve sonunda sadece kendi ilahi gerçek öğretisine bağlı seçkin müritlerin hayatta kalacakları bir üçüncü dünya savaşı öngörüyordu. Savaş çıkmazsa kendileri çıkaracaklardı. Denediler de!
#5 Etki Alanları Genişliyor
Tarikata dönemin önemli kamu yöneticileri, büyük iş çevrelerinden zenginler ve topluma mal olmuş pek çok kişi üyeydi. Örgüt en iyi üniversitelerinden mezun olmuş pek çok taraftara ulaştı. Bu yüzden öğretileri "seçkinlerin dini" olarak da adlandırıldı. Kısa sürede ünleri Japonya sınırlarını aştı, sadece Rusya'da 40 bin müritleri olduğu biliniyordu. Doğu Avrupa'dan, Avustralya'ya kadar her yerde örgütlenip güç biriktirdiler. Ne kadar tanıdık geliyor değil mi?
#6 Bir Cinayet Şebekesi Doğuyor
Kendilerinden ayrılmak isteyen bir müritlerini öldürdükleri yetmezmiş gibi, tarikatı soruşturan savcılara ve haklarında haber yapan gazetecilere de suikastler düzenlemeye çalıştılar. Tsutsumi Sakamoto isimli bir gazeteci kendileri hakkında bir televizyon programı yaptı. Ertesi gün gazeteci, eşi ve çocuğu ortadan kayboldu. Polisin araştırmaları sonuç vermedi. Yıllar sonra gazeteci ve ailesinin tarikat tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.
1993 yılında bekledikleri kıyametin gerçekleşmesini hızlandırmak için bir şarbon salgını oluşturmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar.
Aynı yılın sonunda kitlesel kıyımlar yapabilmek amacıyla sarin gazı üretmeye başladılar. Grup ürettiği sarin gazını ilk kez 27 Haziran 1994’te Matsumoto şehrinde kendileriyle ilgili bir davaya bakan yargıçları öldürmek için kullandı. Saldırıda 8 kişi öldü yüzlercesi yaralandı. Saldırıyla ilgili ipuçları bulunsa bile tarikat resmi olarak soruşturulmaya dahil edilmedi, ta ki Tokyo Metrosu Sarin Gazı Saldırısına kadar.
#7 Dünya Şokta: Tokyo Metrosu Sarin Gazı Saldırısı
20 Mart 1995 saat sabah 08:15’te tüm dünyayı dehşete düşüren bir terör saldırısı yaşandı. Beyinleri yıkanmış müritler Tokyo Metrosu’nun üç bölgesine eş zamanlı olarak sarin gazı saldırısında bulundu. Saldırının özel olarak hedef aldığı siyasal, kültürel, etnik herhangi bir toplumsal kesim yoktu. Tek amaçları öldürebilecekleri kadar insan öldürmek ve toplumu dehşete düşürmekti. Kurbanların tek "suçu" o sabah metroda bulunmaktı. Eylem polisin de müdahalesiyle tam olarak başarıya ulaşamasa bile 12 kişi hayatını kaybetti, 6 binden fazla insan yaralandı.
Olaydan bir hafta sonra Tokyo yakınlarındaki Fuji Dağı’nın eteklerinde örgüte ait bir cephanelik ortaya çıkarıldı. Cephanelik, kimyasal ve biyolojik silahlar, yüksek tahrip gücüne sahip patlayıcılar ve sıkı durun bir Rus Askeri Helikopteri içeriyordu.
Örgüt metro saldırısından sonra da, ses getirmek için birkaç saldırı girişimde bulundu ancak başarılı olamadı.
#8 Asahara Tutuklanıyor
Grubun lideri Asahara ve saldırıya katılanlar yakalandı. Asahara ve müritlerinin pek çok suçtan yargılanmasına başlandı. Japonya grubun dinsel tüzel kişiliğini dondurdu ve tüm malvarlığına el koydu. Tarikat, Asahara'nın tutuklanması ve yargılanmasının ardından bir dizi dönüşüm geçirdi. Adlarını 'Aleph' olarak değiştirdiler, sarin gazı saldırında ölenler için özür metni yayınladılar ve kurbanlar için bir fon oluşturdular.
#9 Asahara ve Müritlerinin İdamı
Asahara ve müritleri 1995-2006 arasında süren uzun bir yargılama sürecinden sonra idam cezasına çarptırıldılar. Ceza 5 Temmuz 2018'de, iki hafta önce infaz edildi. Kurban yakınlarından Shizue Takahashi, "Kocam ve ailem geri gelmeyecek olsa da idam edildiğine sevinmedim diyemeyeceğim demekle yetindi."
Aum Şinrikyo'nun şu anda bile dünya çapında binlerce müridi olduğu biliniyor. Örgütün iki kolundan biri olan Hikari no Wa ise Japonya'da "gözetlenmesi gereken tehlikeli dinler" statüsünde yer alsa bile hala yasal bir statüye sahip.