AKP ve iktidara yakın medyanın CHP adayı Ekrem İmamoğlu ve Karadenizli destekçilerine karşı yürüttüğü “Pontus” kampanyası, Karadeniz kültürü ve tarihiyle ilgili bilgi eksikliğini bir kez daha gün yüzüne çıkardı.
31 Mart yerel seçim kampanyalarına AKP’nin muhalif partilere yönelik “terörizm” suçlamaları damgasını vururken 23 Haziran kampanyalarında “suçlamalar” Pontusluluk üzerinden yürüyor. CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun Trabzonlu olması ve bir Yunan gazetesinde “Pontuslu” diye nitelendirilmesi AKP’liler ve iktidara yakın medyada yeni komplo teorileri için malzeme hâline getirildi.
Pontus aslında Yunancadaki Pontos kelimesinin Latince kullanım şekli. Antik Yunancada “uzaklardaki deniz” anlamına geliyor ve coğrafi olarak Karadeniz’i temsil ediyor. Dolayısıyla Yunanca’da Pontoslu, Karadenizli demek. Ancak Osmanlı’nın son dönemi ve Kurtuluş Savaşı yıllarında bölgede faal ayrılıkçı Rum çeteleri çağrıştırması nedeniyle Türk kamuoyunda olumsuz bir algıya sahip. Halbuki bölgede Pontus kelimesinin varlığı milattan öncesine uzanıyor.
Tarihte Pontus adında ilk krallık M.Ö 281-63 yılları arasında var olmuş. Pontus halkının kökeni kesin olarak bilinmiyor. Kurucusu Kral Mitridatis’in Pers soylularından olduğu kabul ediliyor. Pontus krallığında Helenizm’in ne kadar etkili olduğu bilinmiyor. Çeşitli etnik kökenlere sahip toplulukların yaşadığı bölgede kıyı şeridinde denizcilikle uğraşan Rum kolonilerin bulunduğu, iç bölümlerde ise daha ziyade Pers etkisinin yoğun olduğu kabul ediliyor. O döneme ait araştırmalar son derece sınırlı.
Karadeniz’de 1204 yılında kurulan “Trabzon İmparatorluğu” ya da kullanılan diğer adıyla “Lazistan Krallığı” ise 1461 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in başkent Trabzon’u ele geçirmesiyle Osmanlı topraklarına katılıyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Pontuslu Rumların bağımsız bir devlet kurma amacıyla başlattığı ayaklanma, bugüne kadar Pontus algısını etkileyen ve kavramı siyasileştiren kanlı olaylara neden oldu. 1923 Lozan Anlaşması çerçevesinde gerçekleşen nüfus mübadelesi kapsamında Karadeniz’deki çok sayıda Hristiyan ve Rum da Yunanistan’a gönderildi. Sayılarının 200 bin cıvarında olduğu tahmin ediliyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Müslümanlığa geçen çok sayıda Rum‘un Karadeniz’de kaldığı ve yaşamlarını “Müslüman Türk” olarak sürdürdüğü biliniyor.
Günümüz siyasileri tarafından suçlama olarak telaffuz edilen Pontus, aslında Anadolu kültürünün ayrılmaz bir parçası. Dilleri Romeyika, UNESCO’nun yok olma tehdidi altındaki diller listesinde yer alıyor. Pontus kültürünü, 2009 yılında tamamlanan “Romeyika’nın Türküsü” belgeselinin yapımcısı Yeliz Karakütük Deutsche Welle Türkçe’den Beklan Kulaksızoğlu’nun sorularını yanıtladı.
Pontus kültürünü Trabzon-İstanbul-Atina hattında üç yıllık bir çalışmayla belgeselleştirdiniz. Pontus’la ilgili bilimsel çalışmaların sayısı son derece az ve genelde Milli Mücadele dönemine odaklanıyor. Pontus nedir, Pontuslu kimdir?
Yeliz Karakütük: Yaşadığı toprakların tarihini okuma zahmetinde bulunmayan insanlara yönelik kullanılan, bir kimliksizlik sendromunu siyasi bir malzeme yapma geleneğinin binlerce yıllık tezahürüdür Pontus. Bu her dönem hortlayarak yeniden yeniden tartışılan ve insanımızın tarih bilgisizliğinden faydalanılarak hiçbir zaman gerçek manasıyla aydınlığa kavuşturulmayan bir tabu. Açık ve net bir şekilde şunu söyleyebiliriz ki; Pontus kelimesi bir milletin ya da etnik grubun adı olmadığı gibi Pontus adında bir ırk ve etnik grup da yoktur. Pontus kelimesi özellikle antik dönemlerde Karadeniz kıyılarını ifade etmek maksadıyla kullanılan Ege, Akdeniz, Trakya gibi sadece bir bölgesel isimdir. Ne yazık ki tarih bilgimiz Anadolu topraklarında kurulmuş Osmanlı ve Selçuklu dışındaki devletlerin ötesine gidemediği için, Karadeniz kıyılarında M.Ö. 281-63 yıllarında kurulan Pontos Krallığı’ndan da bihaberiz. Yani kimi zaman Yunanların tartışmalarında kimi zaman da Türkiye’deki tartışmalarda malzeme yapılarak, hep bir tarafa çekilmeye çalışılan Pontos’un tarihi Helenizm’den dahi eski ve bambaşka bir kültürdür. Bu sebepledir ki burada oluşan kültür, Anadolu’nun hemen hemen her bölgesinde olduğu gibi çok katmanlı bir yapıya sahip, herhangi bir tarafa çekilemeyecek kadar da zengindir.
Pontus kelimesi bölge insanı açısından ne ifade ediyor? Güncel siyasi dildeki gibi olumsuz, ötekileştirici, “tabu” bir ifade mi, yoksa bölge kültürünün parçası olarak görülen bir öge mi?
“Benim yıllardır gerek bölgede yaptığım gözlemlere dayanarak olsun, gerekse kurduğum dostluklara, hâlen devam eden bağlarım vasıtasıyla edindiğim bilgilere dayanarak olsun “Pontus” kelimesi yöre halkı için Karadeniz bölgesinin yerine kullanılan bir bölge ismi ifadesinden başka bir anlam içermiyor. Kimse birbirine Pontus gibi bir etnik kökene dayandırarak tanımlamada bulunmuyor. Bulunulsa da bunu bir aşağılama ya da yüceltme içinde kılıflandırmıyor, bundan dolayı bir alınganlık içine girmiyor… Bir Trabzonlu’yu Pontus diye ötekileştirmek yöre halkı için hiçbir anlam ifade etmez. Bu ancak ve ancak başta da söylediğim gibi tarih okuması eksik bir topluma, yüzyıllardır Anadolu topraklarının her bir köşesine çeşitli tabularla kimlik bunalımı pompalayan siyasi bir dilin ifadeleridir.”
Milli Mücadele döneminde çok sayıda Pontuslunun öldürüldüğü, ardından mübadele ile tahminen 200 bin kadarının Yunanistan’a gönderildiği biliniyor. Bölgede Pontus kültüründen geride kalan izler ne yoğunlukta?
“Benim bu tartışmalar esnasında önemsediğim en önemli konu, Karadeniz’de yüzyıllar boyu ince ince inşa edilmiş olan kültürel bellek ve unutulmaya yüz tutmuş bir dil ile kaybolmaya mahkûm bir miras… Bu, tartışmalarla tabu hâline getirilen bir kültürün, zaten yeterince az olan çalışmalarının her dönem ötekileştirilmesi anlamına geliyor. ‘Mübadele’ dönemini iyi anlamak ve dikkatle okumak gerekiyor. Çünkü akabinde tarih bilgisizliğimize bir de yanlı tarih okumayı dâhil ederiz ki, bölge insanı ve zengin bir kültürel mirasın siyasi tartışmalarla harcanması bakımından hangisi daha tehlikeli, açıkçası karar veremiyorum. 1924’te Yunan ve Türk devletleri arasında imzalanan anlaşma ile İstanbul Rumları kendi tercihlerine bırakılmak üzere; Türkiye’de yaşayan Rumların Yunanistan’a Yunanistan’da yaşayan Türklerin de Türkiye’ye göç etmesi kararlaştırıldı. Ancak bu ayrım sadece “din” üzerinden yapılan bir ayrımdı. Tek bir kelime Rumca bilmeyen pek çok Anadolu vatandaşı, sırf Hristiyan olduğu için Yunanistan’a göçe zorlanırken tek bir kelime Türkçe bilmeyen Yunan vatandaşı, Müslüman olduğu için Türkiye’ye göçe zorlandı. Tek bir kelime Rumca bilmeyen ayrımını özellikle Karadeniz’den göçe zorlanan vatandaşlar için gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz.”
Romeyika “Karadeniz Rumcası” diye de anılıyor. Peki Yunancayla gerçekten çok farklı mı?
“Halk dilinde Romeyika, bilimsel adıyla Pontusça, şu an konuşulan Rumcadan çok farklı bir dil. Romeyika daha çok eski Elencenin Pontus diyalekti olarak geçiyor. Karadeniz’de bu dili bilen birisinin Yunanistan’a gittiğinde Yunanlarla bu dili konuşarak anlaşması mümkün değil. Zaten Romeyika ya da Pontusça konuşan ve o bölgeden gelmiş kişiler Yunanistan’da Rum ya da Helen olarak tabir edilmiyor, bölge ismi olan Pontoi yani Pontos olarak isimlendiriliyor. Yani mübadele ile etnik kökene göre değil sadece dini kökene göre ayrım yapılarak göçe zorlanan her iki ülke halkı, gittikleri bölgelerde ne Rum/Helen ne de Türk olarak kabul görmüştür. Onlar her iki bölgede de ötekileştirmenin geliştirdiği yaygın bir siyasi dilin tanımlayıcısı olarak “Pontus” kelimesi ile tanımlanmıştır. Nasıl ki Lazca, Gürcüce konuşanı Karadeniz insanından ve kültüründen ayırmak mümkün değilse, Romeyika konuşanı da Karadeniz kültüründen ayırmak mümkün değildir. Bölgede yaşayan pek çok farklı dil gibi, Lazca, Gürcüce gibi Romeyika konuşan Müslümanlar da Karadeniz kültürünün kendisi ve yaratıcısıdır. ”
Yeliz Karakütük’ün ”Romeyika’nın Türküsü” belgeseli 2009 yılında tamamlanmıştı.
Romeyika bölgede hâlâ konuşuluyor mu?
“Karadeniz bölgesinde konuşulan yok olmaya yüz tutmuş pek çok dil gibi Romeyika da artık Trabzon’da 4-5 ilçeden başka yerde görülmüyor. Dilin konuşulduğu köy sayısının yaklaşık 50 cıvarında olduğu biliniyor. Ama aktif olarak ne kadar insanın bu dili konuştuğu hakkında kesin bilgi edinmek zor. Daha çok yaşlı kuşakta kalmış bir dil olduğunu söyleyebiliriz. Genç kuşak bu dili bilmiyor ya da tam olarak bu dil ile anlaşabilmeleri mümkün olmuyor. Hatta bu dili öğrenemediği için anne ve babası ile anlaşamayan, kuşak çatışması yaşayan 20-40 yaş grubu insanlar var. Romeyika çok eski bir dil ve yeni kuşağa aktarımında modern dünyaya uyum sağlayacak kelimelerin olmaması gençlerin bu dili kullanmasına engel oluyor. Bazıları bunu sadece büyükleri ile iletişim için öğrenmek zorunda kalıyor. Şehirde yaşayan kimi genç kuşak için ise Romeyika sadece bir eğlence hâlini almış durumda. Kendi aralarında eğlenirken ya da ufak tefek lakaplar, yöreye özgü ifadeler için vazgeçilmez bir şekilde genç kuşak tarafından tercih edilebiliyor.”
Anadolu’nun etnik çeşitliliği genel olarak zenginlik olarak görülürken Pontus örneğinde bir istisnayla karşı karşıyayız. Bu bölge halkı açısından nasıl görülüyor?
“Belgeseli hazırlarken en çok zorluğu, ‘Pontus’ kelimesi ile aslında etnik değil de dinsel bir ayrıma yapılan göndermelerden kaynaklı yaşadık. Yöre halkının en büyük rahatsızlığı, yüzyıllardır Müslüman olmalarına rağmen ‘Pontus’ ifadesinin kullanılması ile Hristiyanlaştırılma algısı yaratılmasından duydukları kaygıydı. Çünkü insanlar Romeyika konuşmaktan ya da Pontus olarak nitelendirilmekten değil, bunun arkasındaki mübadele fikrinden çekiniyorlardı. Mübadelede Hristiyan olanlar Yunanistan’a göç etmiş, Müslüman olanlar da Türkiye’ye göç etmişti. Burada kalan ve doğal olarak ana dillerini konuşmaya devam eden insanlara ise zaman içinde bir siyasi propaganda aracı olarak bir ötekileştirme politikası olarak Hristiyan damgası vurulması en büyük rahatsızlıklarıydı. Trabzon’da bu dili konuşan insanlara ‘Pontus’ denildiğinde yaratılmak istenen algının dini köken üzerinden olması da, doğal olarak, bölge halkında da bu konu üzerine konuşmakta çekinceler oluşturuyordu. Lazca ya da Gürcüce konuşan bir Karadenizli için bu algı söz konusu değilken, Romeyika konuşan bir Karadenizli için bu ifadenin kullanılması da bence ayrıca sosyo-kültürel bir araştırma konusudur.”
Beklan Kulaksızoğlu
© Deutsche Welle Türkçe