Yeryüzünde yaşamış ve milyarlarca hayvan gibi insanın da aralarında bulunduğu bir başka hayvanın saldırısının yahut doğanın yaşamına çizdiği sınırların sonucu bu dünyadan göçüp gitmiş hayvanlardan birinin hikayesi bu. Milyarlarca bilinmeyen hikâye arasında bilinir kalmasını, belki yaşamının böylece bir şekilde sürüp gitmesini istediğimiz bir hayvanın, bir kedinin hikayesi. Varlığa gelmiş her canlı gibi göçüp giden, varlığıyla dünyaya bir şeyler katan, göçerken -kimlerimizden- bir şeyleri de beraberinde götüren bir hayvanın hikayesi.
Kediler üzerine ne söylenmişse eksiktir, bir kedi dünyanın bir yerinde bu söylenceleri çürütür ya da değiştirir KENDİ yapıp etmesiyle. (“Yapıp etmesi” demek doğru mudur, bilemem, ama kedilerin de bir eyleyişleri olduğu muhakkak; “eylem” demek doğru mu, onu da bilemem. Bunu eylemi, kişi olmayı, düşünmeyi “yüksek insan bilincine” bağlayanlar bilsinler.) Kimi kediler birbirine benzer, ama bu benzerliği ancak kedilerle –hemhal olmuş demeyelim de- yaşamışlığı olan, önce bir kediyi diğerinden ayırmayı öğrenmiş olan, yüzlerini, mizaçlarını, davranışlarını aynı görmemeyi başarmış olan sezebilir. İşte, Meraklı –ona bizim verdiğimiz isim buydu; nedenini öğreneceksiniz- huyuyla değil ama yüzüyle bizim kedimize benzettiğimiz kedilerden biriydi. Belki bu yüzden onunla, yaşamımıza dokunup giden, beslediğimiz, okşadığımız başkaca kedilerle kurduğumuzun ötesinde bir bağ kurduk. Küçük Prens’te tilki ile Küçük Prens arasındaki diyaloğu hatırlarsınız muhtemelen: “Evcilleştirmek bağlar kurmak demekti” ve “galiba o bizi evcilleştirdi.”
Öyküye en başında başlayalım isterseniz. Meraklı’nın annesinden: Pempo.
Pempo –her daim temiz ve pembe patilerinden dolayı vermiştik ona bu adı- Beytepe’nin gelmiş geçmiş en güzel kedilerinden biriydi (“güzel” de tıpkı benzerlik gibi bakanın/seyredenin gözündeki bir şeydir, bütün kediler güzeldir bizim gözümüzde, kimisi “çirkin ama güzel” kimisi “güzel ama güzel;” Pempo “güzel ama güzel” bir kediydi). Kimi kedilerin güzelliklerinin farkında olduğu söylenir ya, Pempo da öyleydi, güzelliğinin verdiği küstah denemeyecek bir kibri vardı, asla sevemezdiniz. En zayıf anında, onu beslediğiniz vakit bile uzattığınız eli kibar bir pati darbesiyle uzaklaştırıverirdi. Kendi güzelliğine denk pek çok yavru getirdi dünyaya, pek çok yavrusuyla aynı yazgıyı paylaştı.
Bu gördüğünüz Pempo’nun bildiğimiz kadarıyla sağ kalan son yavrusu ve Meraklı’nın sonraki kuşak kardeşi: Gülistan -ve yavruları.
Ve Elbette Meraklı.
Meraklı’nın hikayesi Pempo’nun pek çok yavrusu gibi Beytepe’de Elektronik Mühendisliği orta bahçesinde başladı. Burası köpekler giremediği için kediler açısından korunaklı bir yerdir. Bölümdeki hayvan dostu az sayıda öğretim elemanı ve hayvan dostu öğrenciler yakın zamana kadar buradaki kedilerin beslenmelerini ve hayatta kalmalarını sağlıyordu. Daha sonra buradaki kediler zor yoluyla tahliye edildi. Meraklı bu tahliyeden çok önce kendisi seçmişti dışarıda olmayı. Meraklı’nın yavruluğu ve ilkgençliği bu bahçede geçti. Pempo’nun tüm yavruları insanlarla mesafeli başlarlar hayata. Sonradan kimileri kabul eder insan varlığını. Meraklı da, en başından teklifsizce yanaşmasa da insana, dizginleyemediği bir merakla süzerdi kendisini görmek isteyeni.
Bu fotoğrafta gördüğünüz tek seferlik bir görüntü değil. Meraklı yavruluğu boyunca hep böyleydi. Kardeşleri kaçar ya da uzaklaşırken o ihtiyatlı, mesafeli bir yakınlık benimserdi. Büyüdükçe cesareti arttı, önce yaklaşmanıza, sonra dokunmanıza izin verir oldu. Bir süre sonra bahçe ona yetmemeye başladı, Behrengi’nin Küçük Kara Balık’ı gibi yeni sulara açıldı. Çok uzaklaşmadı gerçi. Yıllar yıllar önce yapımına da tanık olduğum, hemen yan taraftaki, hiçbir yerinde yazmasa da öğrencilerce “City Center” ya da kısaca “City” olarak bilinen küçük alışveriş merkezine taşındı.
City dolaylarını ortaya çıkmaları ile gözden yitmeleri neredeyse bir olan pek çok kedi -bakamayacağı/bakmayacağı hayvanları sahiplenen, ardından onları “burada yaşar” umuduyla Beytepe’ye bırakan çok kimse olur, ne ki yaşam da kolay vazgeçer bu hayvanlardan, kampüsü tanımaya bile fırsat bulamadan bir hayvanın ağzında, bir arabanın altında bitiverir cılız ömürleri- ve kendisi gibi orta bahçeyi terk etmeye karar vermiş Psycho namlı sarmanla paylaştı uzun süre. Yeterince ararsanız onu City merdivenlerinde ya da kuaförün altındaki dehlizde bulabilirdiniz. Pek çok kez gebe kaldı, yavrularının hiçbirini göremedik; nerede, nasıl bitti hikayeleri bilinmez.
Meraklı kendisiyle aynı alanı paylaşan doğal düşmanlarına karşı birkaç yıl hayatta kaldı. Kendisini güvensiz hissettiği vakitler Fizik Mühendisliği duvarlarına sığındı. Yakın bir zamanda onunla özel bağımızı bilen bir dostumuz, Meraklı’ya benzer bir kedinin bir otobüs altında can vermiş olabileceğini aktardı bize. Onu yeniden görene kadar bir yandan can veren kedinin o olmaması umudu, bir yandan bu umudun –onun yerine bir başka kedinin ölmüş olmasını diliyor olmanın- kendisinde ahlaksızca bir şeyler olmasının utancı arasında salınıp durduk. Onu tekrar gördüğümüzde yavruları vardı karnında. Aşağıdaki fotoğrafı çektik. Bu onun son fotoğrafı.
Aslında yine bir dostun gönderdiği bir fotoğrafı daha var; ölümünden sonra çekilmiş, onu paylaşmayacağız
Geçen hafta doğamamış yavrularıyla birlikte göçtü bu dünyadan. Orta bahçede başlamış, 30 metre ötede, City önünde sona ermiş, üç yıllık bir öykü… Tüm öyküler gibi yarım, eksik; ucu kimilerine dokunuyor kimilerine dokunmuyor. Hayvan sevenin, ömrü kendisinden daha kısa bir canlıyla bağ kuranın trajedisi bu. İnsanın yaygın eğilimidir, tanığı olduğu trajedinin kurbanlarından ilan ediverir kendini. Ama asıl kurban bağlandığımız, yaşam örgülerimizin bir yerde birbirine dolaştığı bir varlıksa biz de gerçekten pay alırız onun yazgısından. Üstelik o artık yazgısını taşımayı bırakalı yıllar olmuş olsa bile. Ayhan Sonyürek’in filmi “İyi Biri”nde Cengiz Bozkurt’un canlandırdığı Mızrap ile Mustafa Alabora’nın canlandırdığı Keldani karakter Mustafa arasında geçen konuşma, özetidir bu trajedinin.
Mızrap: Köpekleri sevmiyorsun?
Mustafa: Sevmem.
Mızrap: Niye?
Mustafa: E Ölüyorlar.
https://youtu.be/Is3blFxo4ag?t=1141
Bırakmamak gerek sevmeyi elbette. Yazının başlığını kendisinden aldığımız Bilge Karasu “Narla İncire Gazel”de, bir sahil yöresi kahvesinde kucağına tırmanıp orada uyuyakalan bir kediyi anlatırken şöyle der: “Bir insanla bir hayvan arasında böyle bir güven bağı kurulduğu vakit dünya batamaz.” Bir hayvanla sonunun hüsran olacağını bile bile bir bağ kurduğunuz zaman, belki dünyanın batmasını engelleyemezsiniz ama bütün sonsuzluğun içinde daha önce orada bulunmayan, sonsuzluğun sınırlarını bir nebze de olsa genişleten bir pencere açabilirsiniz. Başka ne katacaksınız ki evrene?
Dünyanın bir yerinde yaşamış, göçmüş, yaşayan ve yaşayacak tüm Meraklı’lara…