Mehmet Armağan Akçay ile sokaklarda yaşayan can dostlar için hayata geçirdiği “yaşam alanı” projesini konuştuk.
Mehmet Armağan Akçay tüm zamanını, enerjisini ve parasını sokaklarda yaşayan canlar için harcayan bir hayvansever. Onun hayvanseverliği mızmızlanmak, yakınmak ya da sosyal medya mecralarında hasta veya eziyet görmüş hayvanların videolarını paylaşmaktan farklı. Mehmet Amca ülkemizin kanayan yaralarından biri olan sokak hayvanları sorununu ülke çapında çözebilmek için projeler geliştiriyor, etrafındaki insanları seferber etmeye çalışıyor ve tüm birikimini harcayarak Ankara-Gölbaşı’nda inşa ettiği “yaşam alanında” durumu acil olan köpeklere hem sağlık hizmetleri sağlıyor, hem de tüm bakımlarını üstleniyor. Akıl Fikir Müessesesi olarak Mehmet Amca’yla sürecin gelişimini, projelerini ve hayvan hakları alanında neler yapılabileceğini konuştuk.
Mehmet Armağan Akçay kimdir? Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Ben 1944 yılında Ankara’da doğdum ismim Mehmet Armağan Akçay. İlk, orta, lise tahsillerimi Ankara’da tamamladım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Uzun yıllar aile geleneği olan ticaretle uğraştım, bir sürü iş yaptım güzel projeler ürettim. Yaptığım tüm işleri haz alarak yaptım. Belirli bir yaştan sonra çalışmak zordu. Son 7 yıldır can dostlarım dediğim köpeklerle beraber yaşıyorum, çok da mutluyuz kurtarıyorum çoğunu.
Peki bu Yaşam Alanı projesi aklınızda ilk ne zaman şekillendi?
Ben ilk başta parkta yavrulara ve diğer canlara bakarak başladım bu işe. Belirli sayıda bir köpeğe her gün bakıyordum. Ondan sonra olay büyüdü, Ankara’nın Bademdere Boztepe denen bir bölgesi var, orada 500 civarında köpeğimiz vardı ve hepsi açtı, onları orada beslemeye başladım. Çankaya Belediyesi’nden araç desteği aldım. Onları doyurmaya başladım, olay genişledi. Bademdere, Kırkkonaklar, Birlik Mahallesi, Yıldız, Oran ve İlker semtlerinde canlara bakmaya başladık. Oradaki gönüllülere destek vermek çabası içinde oldum. O aralar bir sürü hasta hayvanımız oluyordu. Onları alıp tedavi ettiriyorduk, fakat koyacak yer bulamıyorduk. Ölümden kurtardığımız bir hayvanı, tekrar açık alana onların yanına koymak yine ölüme terketmek gibi oluyordu. Onların problem yaşamasını engellemek adına bir Yaşam Alanı, en azından kurtarabildiklerimiz için bir Yaşam Alanı yapmamız gerektiği inancı bende hasıl oldu ve böyle başladık. Üç yıldır buraya gelenlerin hepsinin bir macerası var. Hepsi ölümlerden dönmüş köpekler. Tabii bu arada kaybettiklerimiz, tedavi ettiremediklerimiz de oldu malesef. Buradaki Yaşam Alanı’nda doğadaki şartları yaratmaya çalıştık ve gördüğünüz gibi birbirlerine zarar vermeden, bakıcıların, koruyucuların nezaretinde 24 saat burada her ihtiyaçları karşılanarak yaşıyorlar. Bundan onlar da mutlu biz de mutluyuz. Ama bu kesinlikle kolay bir iş değil. Kısacası böyle başladı proje fikri.
Barınak yerine yaşam alanı demeyi tercih ediyorsunuz bunun özel bir sebebi var mı?
Bildiğiniz gibi barınaklar bence hapishane. Barınaklarda çok zor koşullarda, çok dar kafeslerde yaşar hayvanlarımız ve her türlü sıkıntıyı çekerler. Yaşam alanındaysa yaşama şansları çok yüksek. Çok rahat ediyorlar ve doğal ortamlarını elimizden geldiğince sağlamaya çalışıyoruz. Gördüğünüz gibi hepsi de çok sevecen ve mutlu.
Yaşam alanında kaç köpek bulunuyor şu anda?
Yaşam alanına köpeklerimiz geliyor ve gidiyor. Sahiplenenler ve sahiplendirdiklerimiz oluyor. Ayrıca acilen kurtarılması gereken köpekler oluyor, onlar geliyor. Onlara uygun yerler tespit ediyoruz. Ondan sonra sahiplendirebildiklerimizi de emin ve güvenli yerlere emanet ediyoruz. Şu anda 87 mevcudumuz var ve dışarıdakilerle birlikte 100 civarında köpeğe bakıyoruz, onlar benim sorumluluğum altında.
Köpekleri farklı alanlarda, farklı gruplar olarak ve birbirlerinden yalıtık olarak tuttuğunuzu görüyoruz bunun bir sebebi var mı acaba?
Biliyorsunuz alfa dediğimiz lider köpekler ve onun etrafında ailesi dediğimiz bir grupla yaşarlar. Hiçbir zaman yüzlerce köpek bir arada yaşayamaz; çünkü erkekler, alfa köpekler birbirlerinin alanına tecavüz ettikleri zaman diğerleriyle büyük bir kapışmaya girerler. Bu sokakta da böyledir, dağda da böyledir birbirlerini parçaladıkları bile olur. Onun için anlaşabilenleri grup grup ayırdık, birbirlerine zarar vermemeleri gerekir. Eğer serbest kalırlarsa, dediğim gibi büyük sorunlar beraberinde gelir.
Devletten ya da belediyelerden yardım almadığınızı biliyoruz, yaşam alanında bu kadar cana bakmanın size olan maliyeti nedir acaba ve bu maliyeti nasıl karşılıyorsunuz?
Tabii ki sorduğunuz gibi bir hayli zor bir olay. Kendi imkanlarımı çok kullanıyorum. Kullandım daha doğrusu, bitirinceye kadar. Bir de beni seven, hayvanlara yardım etmek isteyen, yaptıklarımı takdir eden arkadaşlarım var, az da olsa onlardan da destek alıyorum ama bunlar çok kifayetsiz. Başka alternatif yollar bulmam lazım devam edebilmek için, herkesin desteğini bekliyoruz.
Hayvan hakları alanında çalışan derneklerden ya da başka sivil toplum örgütlerinden destek alabiliyor musunuz ya da böyle bir talebiniz oldu mu?
Hayır olmadı çünkü ben çoğunu çok iyi tanıyorum Ankara’dakilerin, daha önce böyle bir teşebbüsüm olmuştu birlikte hareket edelim diye, ben de dernek kurdum fakat yalnız kaldığım için tasfiye ettim orada da yalnız kaldım ama yeni bir oluşuma gidiyoruz. Benim gibi aynı duyguları taşıyan gönüldaşlarım var, inşallah onlarla bir yerleşik düzene geçeceğiz. Hayvan hakları konusunda, hayvanların korunması konusunda çok güzel bir oluşum meydana getirebilirsek büyük işler yapabileceğimiz inancındayım.
Ankara’da sokaklarda yaşayan 70 bin civarında köpek olduğu söyleniyor. Bu sorunun köklü çözümü nasıl olabilir, projeleriniz ya da önerileriniz var mı?
Uzun zamandır ben düşünüyorum, böyle küçük yaşam alanlarıyla bu işin üstesinden gelemeyiz. 70 bin köpekten bahsediyoruz, bunların çoğu da belediyeler tarafından uzak yerlere atılmış, yaşam şansları hemen hemen sıfırlanmış canlar. Hepsini kurtarmak mümkün. Ankara’da benim tahminim 2.5 milyondan fazla hayvansever var, onların olayın içinde yer almalarını sağlayacak çok güzel etkinlikler yapıp, projelerimizi realize edebilmem için güç almamız lazım. Güçlü olursak her şeyin üstesinden gelebiliriz. Bugün Türkiye’de 18 milyona yakın hayvansever olduğu söyleniyor. Bunların harekete geçmesi bir kıvılcıma bakar. Eğer biz tutarlı olabilirsek peşimizden çok sayıda insanın geleceğini, yurt dışından destek alabileceğimizi biliyoruz. Birlikten güç doğar.
Belediyelerin üstlenmesi gereken toplumsal sorumluluğu tek başınıza üstlenmeye çalışıyorsunuz. Belediyelerden yeteri kadar destek alamamanızın sebebi bürokrasi mi, yoksa konuya olan duyarsızlık mı?
Belediyeler tabii malesef kendi başlarına çok büyük kaynak israf ediyorlar. Barınaklarında olsun, merkezlerinde olsun bu iş için çok fazla görevli var; fakat yaptıkları işler son derece yetersiz. Hayvanlarımızı sokaklardan onlara acı verecek şekilde topluyorlar, yakalıyorlar ve sonra onları barınağa götürüp kısırlaştırıyorlar ve ondan sonra bilinmeze yolcu ediyorlar. Bu nedenle barınaklar hiçbir zaman çözüm olmayacaktır. Barınakların demin de dediğim gibi kaldırılmasından yanayım.
Bize destek verirler mi çok zor. Ben en basit örneğiyle yaşam alanı için zemin taşına, parkeye olan ihtiyacı onlardan istedim, kaldırımlardan sökülen taşları verin bizim ihtiyacımız var dedim, buna bile cevap veremediler. Onların yapamadıklarını biz her halükarda yapıyoruz. O anlayış onlarda yok malesef.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu hakkında ne düşünüyorsunuz? Son dönemde çok sık tartışılıyor.
Evet o, Devlet Denetçiler Kurulu toplantısına ben de katıldım. İki bakanımız Tarım Orman Bakanı ve Çevre Bakanı ayrıca Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da vardı. Çok geniş bir topluluk hayvan hakları konusunu tartıştık. Yasa da çok gündeme geldi. Hayvanseverlerin hep istedikleri 5199 sayılı yasanın 6. Maddesinin gündemde kalmasını, yasada bir değişiklik yapılmamasını arzu ediyorlar. Ben bu olayı biraz yadırgıyorum açıkçası, bu 6. Madde yıllardır var kalsa iyidir ama neticede uygulanmadıktan sonra yasanın hükmü hiçbir anlam ifade etmiyor. Alıp yerine bırakmıyor belediyeler, uzaklara götürüyorlar. Biz sokağa, aldığı yere bırakacaksa bunun mücadelesini vermemiz lazım. O yasa kalsın tamam da bizim genel bir çözüm, projeler üretmemiz lazım. Bunu başarmak mümkün her zaman söylüyorum. Dediğim gibi sadece Ankara’yı baz alırsak bile 2.5 milyon hayvansever insan var, 70 bin köpeğe sahip çıkamıyorsak zaten biz hiçbir şeyle uğraşmayalım. Ama yaparız biz bunu, biz güçlü olacağız ve belediyelerden olsun, devletten olsun her arzu ettiğimiz desteği alacağız. Bunun yolu budur. Bunun emsalleri var, işte TEMA çok başarılı Lösev çok başarılı… Bunca hayvanseverin bulunduğu bir ülkede de, hala hayvanların sorunlarının tartışılması bana abes geliyor açıkçası.
Son dönemde hayvanlara karşı şiddet olaylarında bir tırmanma yaşıyoruz, bunun sebepleri ne olabilir sizce?
Şimdi bir iki değişik nedeni var, tabi toplumsal bir sıkıntı içindeyiz ülke olarak. Ekonomik koşullar çok ağırlaştı, bunun neticesinde malesef insanımız, vatandaşımız biraz agresifleşti ana nedenlerden biri bu. İkincisi çok üzülerek söylüyorum, gerek sanal ortamda gerekse yazılı basında ve tv kanallarında hayvanlara yapılan işkenceler, tecavüzler, öldürmeler çok sık gündeme geliyor ve yayınlanıyor. O zaman ne oluyor; sadist ruhlu insanlar onları kendilerine emsal almak ve kahraman olmak istiyorlar. Onlar bambaşka insanlar, bunların önlenebilmesi için bu tür görüntülerin özellikle televizyonlarda ve basında yer almamasından yanayım. Hayvanseverler de sanal ortamda, internet ortamında bunları lütfen paylaşmasınlar. Bu tür paylaşımların hayvanlara hiçbir yararı yok. Bilakis bu paylaşımlar o şiddete meyilli insanları tahrik ediyor.
Yaşam alanının şu anda acil ihtiyaçları nelerdir? Hayvanseverlere bu konuda nasıl bir mesaj iletmek istersiniz? Yardımlaşma ve dayanışma çağrınız var mı?
Tabii, tabii… İlk başta onların bakımları, tedavileri, beslenmeleri daha önce de belirttiğimiz gibi bir hayli külfetli. Bunu belediyeler çok daha kötü şartlarda, çok büyük paralar harcayarak çözmeye çalışıyorlar. Sadece Çankaya Belediyesi’nin barınak harcaması yıllık 7 milyon lira. Biz burada onlardan çok daha güzel işler yapıyoruz ve hiç kimseden destek almıyoruz. Benim de çok desteğe ihtiyacım oldu, kaynaklarım çok azalmış durumda… Hayvanseverler mümkün olabildiği kadar, burası ve bundan sonrası için yani sokaklardaki, dağlardaki, taşlardaki, ıssızlardaki köpekleri kurtarabilmemiz için bize destek vermeliler. Biz hiçbir hayvanı, bugüne kadar ben ve benimle birlik olan arkadaşlarımız, hiçbir hayvanı acındırmayız, yaralı resmini, fotoğrafını koymayız, bu şekilde yardım talebinde bulunmayız. Bunlar malesef suistimal de ediliyor, bazı uygunsuz insanlar, ahlaksız insanlar bunu geçim kaynağı yapıyor. Bu konudaki en büyük handikaplardan biri de budur. Hayvansever arkadaşların, dostların kime neye yardım edeceğini çok iyi tespit edip, ona göre destek vermeleri lazım. Bizim desteğe her zaman ihtiyacımız var. Yardım izni de alacağım ben…
Akıl Fikir Müessesesi’nin Notu
Yaşam Merkezi’nde yaşayan canların sürekli olarak yardımınıza ve desteğinize ihtiyacı var. Mehmet amcaya 0533 601 73 42 numaralı telefondan ya da armagan.akcay@hotmail.com isimli mail adresinden ulaşabilirsiniz. Unutmayın her birimizin yapabileceği çok şey var.
Mehmet Amca ilerlemiş yaşına aldırmadan ve kar kış dinlemeden tüm gücüyle canları yaşatmaya çalışıyor. İnsanüstü çabasını ve Yaşam Alanı’nda yaşayan can dostları aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Dünya böyle insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor. Herkes elinden gelen tüm desteği verebilmeli. Sorunlar ancak kolektif bir dayanışma ve yardımlaşmayla çözülebilir.
Bu eller öpülür…
Duyarlı insanlar ellerinden geliyor ama bu taşın altına herkes elini koymalı. Toplumsal vicdanı canlandırmak için daha fazla duyarlılık gerekiyor.
Amcamizin yüzü nurlanmis maşallah