Sanatçılar ya da akademisyenler arasında intihal tartışmalarının yaşandığına sıklıkla şahit oluruz. Başkasının yaratısını veya fikrini çaldığı iddia edilen kişiler çoğunlukla kendilerini kararlı biçimde savunur ve hatta herhangi bir esinlenme bile yaşanmadığını, söz konusu ürünün kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Peki bu durum belleğimizin bize oynadığı bir oyun ve masum bir unutma sorunu olabilir mi?
Kriptomnezi “unutulmuş hatıra” anlamına gelen bir kelimedir. Bu kavram kişinin öğrendiği bir bilgi ya da durumu hatırlarken kaynaksız bir bilgi olduğuna ve kendisinin ürettiğine inanmasına neden olan psikolojik durum olarak tanımlanabilir. Theodore Flournoy tarafından tespiti yapılan bu kavram Carl Jung tarafından da raslantıyla edinilen bir düşüncenin bilinçdışı anısı olarak tanımlanır.
En bilinen kriptomnezi örneği George Harrison’a ait. 1969 yılında yazdığı “My Sweet Lord”, dünya listelerinde birinci sıraya oturdu. Bunun üzerine 1963 çıkışlı “He’s So Fine” adlı parçanın sahibi The Chiffsons’la mahkemelik oldu.
My Sweet Lord
He’s so fine
Dava konusu intihaldi,melodiler neredeyse birebir aynıydı. Harrison, Chiffsons’un parçasını tanıdığını itiraf etti ama ondan kopya çektiğini kabul etmedi. Hakim psikanalize meraklı biri olmalıydı ki, Harrison’ın duygularını incitmeyecek şu hükme vardı: Burada söz konusu olan, Harrison’ın bilinçdışı belleğinde bulunan bir şeyi istem dışı kopyalamış olmasıdır. İsteyerek ya da istemeden, yapılan şey kopyalamaktı. Harrison yarım milyon dolar telif hakkı ücreti ödemeye mahkum edildi. Daha sonra da komediye son vermek için “He’s So Fine” adlı parçanın bütün haklarını satın aldı.
Théodore Flournoy
Son yirmi yılın psikoloji kaynaklarında kriptomnezi, “bilinç dışı intihalle” aynı anlamda kullanılıyor. Ancak kavram intihali değil parapsikolojik olduğu düşünülen bazı olayları açıklamakta kullanılmaktaydı. Kriptomnezi terimini 1800’lü yıllarda dünyaya kazandıran Théodore Flournoy, bu sözcüğü medyumların girdiği transa benzer ve eski yaşamlarla bağlantıda oldukları hali betimlemek için kullanmış. Buna göre insanlar önceki yaşamlarından bilgi ve anıları günümüze aktarıyordu. Yani bilgiyi kendi zamanlarından değil, geçmişlerinden aktarıyorlardı. Freeborn ise 1902’de Luncet’te yayımladığı bir vakada, 70 yaşında bir kadının yüksek ateşin neden olduğu bir hezeyan sırasında birdenbire Hintçe konuşmaya başladığını aktarıyordu. Kadın dört yaşından beri bu dili konuşmamıştı ve bir zamanlar bu dile vakıf olduğunun dahi farkında değildi. Kadın iyileştikten sonra Hintçe geldiği gibi kayboldu. Freeborn’un bir meslektaşı, yazdığı yorumda, bu vakanın ona Coleridge’in anlattığı bir vakayı hatırlattığını söylüyor: Cahil bir hizmetçi kız yüksek ateşliyken saatlerce Yunanca ve İbranice nutuk atmış, daha sonra kadının küçük bir kızken yüksek sesle okumayı adet edinmiş bir papazın hizmetinde çalıştığı ortaya çıkmıştı. Bütün bu vakalarda “unutulan anılar” sonradan, çoğu zaman geçici olarak bilince ulaşmıştı. Parapsikoloji 20. yüzyılda psikolojinin dışına itildi. Ama kriptomnezi kavramı anıların geçici olarak bilinçten çıktığı, geri döndüklerinde ise, anı olduklarının farkına varılmadığı süreçleri açıklamaya devam etti.
Kriptomnezi psikanalizde bir süreliğine daha da esrarengiz bir olgu haline geldi. 1934 yılına ait bir Amerikan psikoloji sözlüğünde kriptomnezi şöyle tanımlanır: “Eski deneyimlerin bilinçdışı saikler yüzünden unutulduğu ve böylece bir anı özelliğine sahip olmayan sözde yeni oluşumların ortaya çıktığı bir bellek durumu.” Demek ki unutma olgusunun yanı sıra açıklanması gereken “bilinçdışı saikler” vardı. Diyelim ki, geçen hafta karmaşık bir sorunun ele alındığı bir toplantıdaydınız ve orada zeki bir çözüm önerisinde bulundunuz. Ama tartışmalar devam etti, sizin fikriniz benimsenmedi, bir meslektaşınız başka bir şey önerdi ve o önerinin denenmesi kabul edildi. Bir sonraki toplantıda bu önerinin sorunu çözmediği anlaşıldı. Neyse ki meslektaşınızın başka daha iyi bir fikri vardı. Bu fikir sizin ilk önerinizdi. Toplantıdakilere baktınız ve dehşet içinde fark ettiniz ki, bu fikrin size ait olduğunun farkında olan tek kişi sizsiniz. Meslektaşınızın beyninde bu arada neler oldu acaba?
Bunun gibi bir vaka, iki farklı bellek türünün, semantik ve otobiyografik belleklerin arasındaki büyüleyici farktan kaynaklanır. Semantik bellekte, anı değil, daha ziyade “bilgi” olarak adlandırabileceğimiz malzeme bulunur: İnkübasyonun ne anlama geldiği ya da Pisagor önermesinin ne olduğu, hayatta kalan eşin lehine bir vasiyetnamenin neye benzediği, Fransa ve İngiltere arasındaki boğazın adı gibi bilgiler. Bu bilgileri hayatımızın bir döneminde öğreniriz, ama ne koşullarda öğrendiğimizi sonra unuturuz. Stockholm’ün İsveç’in başkenti olduğunu ne zaman ve nasıl öğrendiğini söyleyebilecek kimse yoktur.
Otobiyografik bellek ise, kişinin yasadıklarını muhafaza etmeye çalışır. Bu bellek neyi hangi koşullarda yaşadığımızı kaydeder, en azından kaydetmek için büyük çaba sarf eder. Zamanla pek çok şey unutulur ama bir olayın ne zaman olduğunu, kimlerin orada bulunduğunu, akşam mı, gündüz mü, evin dışında mı, iş yerinde mi olduğunu çoğunlukla hatırlarız. Otobiyografik bellekten yola çıkarak ürettiğimiz şeylerin çoğu zaman böyle bir çerçevesi ve bağlamı vardır. Önerinizi sunduğunuz ilk toplantıda meslektaşınızın otobiyografik belleğinde kısa süreliğine önerilen çözümün anısının bir parçası olarak kalmışsınız. Sizin çözümünüz onun semantik belleğine ulaşmış , orada o can sıkıcı sorunla ilgili var olan bilgiyle ve buharlaşıp yiten çerçeve içinde sizin önerinizle birleşmiş. O halde kriptomnezi belleğin başarısızlığının bir sonucu değil, onun başka bir bölümünün yani semantik belleğin, bir şeyi çok iyi muhafaza etmesi sonucunda ortaya çıkar. Kriptomneziyi üreten, farklı bellek süreçleri arasındaki uyuşmazlıktır.
Bir bilgi ya da anı aklımızda kalırken, onu nerede ve ne şekilde öğrendiğimizi unutmaktan ve söz konusu anı ya da bilgiyi kendi deneyimimize atfetmekten kaynaklanan kriptomnezinin kişide gerçekten yaşandığını belirlemek güç.Ancak böyle bir psikolojik durumun varlığının mümkün olduğunu bilmek reenkarnasyon hatıralarının,deja vu deneyimlerinin ve reddedilen intihallerin açıklanmasına yardımcı olabilir.
Kaynak: Douwe Draaisma /Unutmanın Kitabı